Kur’ân-ı Kerîm

06.11.2025

3

Kur’an-ı Kerim’de Örtük ve Kapsayıcı İfadelerin Kullanım Amaçları

Bilim ilerledikçe Kur’ân âyetlerini yeniden yorumlamaya ihtiyaç duyuyoruz; çünkü metinler yeterince açık görünmüyor. Oysa güneş, Samanyolu, galaksiler ve evrenin sonsuzluğu gibi bilgiler doğrudan yer alsaydı, insanlar ister inanır ister inanmaz, yine de imtihanları sürerdi. Peki bu bilimsel hakikatler niçin açıkça belirtilmemiş? Neden örtük anlatım kullanılmış?

* *

*** ***

12.11.2025 tarihinde sordu.

Cevap

Kur'ân'ın, bilimsel gelişmelere göre sürekli tevil edilecek örtük anlamlar yerine, evrenin sonsuzluğu gibi bilgileri doğrudan ve fen diliyle vermemesinin temel nedenleri dört ana ilkeye dayanır:

1. Belâgat Prensibi: Muktezâ-yı Hâle Mutâbakat (Ortama Uygun Konuşma)

"Belâgat, muktezâ-yı hâle mutâbakattan ibârettir."1 

Belâgat, konuşmanın muhatabın durumuna tam olarak uyması demektir. Kur'an'ın muhatapları, ilk indiği asırdan kıyamete kadar her tabaka ve her seviyeden insandır.

Evrensel Kapsayıcılık: Eğer Kur'ân, 7. yüzyıl Arap toplumuna "Samanyolu Galaksisi'nde 100 milyar yıldız vardır" gibi ifadelerle inseydi;

O Asırdaki Muhatap: Ne o bilgiyi anlayabilir ne de tefekkür edebilirlerdi. Söylenilen söz, onların fehimlerine yabancı kalır, tevahhuş edip ürkerlerdi. Bu durum, Kur'ân'ın temel maksadı olan tefhimi (anlatmayı) engellerdi.

Gelecek Asırlardaki Muhatap: Sadece belirli bir zamanın ve fen seviyesinin diliyle konuşulmuş olurdu. Oysa Kur'ân'ın, "her asırda, her tabakaya hitap ederek taze nâzil oluyor" hissini vermesi gerekir. Örtük, genel ve kapsayıcı ifadeler (icmâl ve ibhâm), her asrın insanının kendi ilim ve fen mertebesine göre o âyetlerden yeni bir hisse almasını sağlar.

2. Çocuk Şivesiyle Konuşma Prensibi

"Kur’ân, beşerin hissiyâtıyla memzûc olan üslûblarını giyer ve şîvesiyle söyler ki, beşerin fehmi söylenilen sözlerden tevahhuş edip ürkmesin... Eğer Cenâb-ı Hakk beşere i‘tâ edeceği ma‘lûmâtı beşerin terâzisinin kābiliyetine göre vermezse, beşer kat‘iyen ne bakar, ne alır."2 

Kur'ân, muhatabı olan beşerin seviyesine inerek konuşur. Buna "tenezzül-ü İlâhî" denir.

Anlaşılırlık: İnsanlar, alışık oldukları dilden anlar. Kur'ân, yaratılışın derin ve yüksek hakikatlerini anlatırken, insanlığın o anki yaygın hissiyatıyla ve şîvesiyle konuşur. Mesela, Güneş'in "doğup batması" gibi halkın gündelik müşahedesini yansıtan üsluplar kullanır; yüksek fen dilini değil, herkesin anlayacağı "alışılmış terazi"nin dilini kullanır. Aksi takdirde, beşer o yüksek bilgiye bakmaz, anlamadığı için onu almaz.

3. Makâsıd-ı Esasiye Prensibi (Ana Hedefler)

"Kur’ân’ın ta‘kîb ettiği makāsıd-ı esâsiye ve anâsır-ı asliye, 'tevhîd, risâlet, haşir, adâlet ile ubûdiyet' olmak üzere dörttür. Diğer bahsettiği mes’eleler ancak bu maksadlara vesîlelerdir."3 

Kur'ân bir fen, matematik veya astronomi kitabı değil, bir hidayet kitabıdır.

Öncelik: Kur'ân'ın temel maksadı, insana Kâinatın Sahibini tanıtmak ve onu ebedî saadete yönlendirmektir. Evrenin fiziksel detayları (galaksilerin sayısı, atom altı parçacıklar vb.) bu ana hedeflere ulaşmak için ancak vesile olabilir.

İbhâm veya İcmâl: Eğer Kur'ân, bir bilim ansiklopedisi gibi evrenin bütün teknik detaylarını uzun uzun anlatsaydı:

Maksat Geri Kalırdı: Bu durum, "vesîlelerde yapılacak tafsîlât, ol bâbdaki kavâide muhâliftir. Çünki mâlâya‘nî ile iştigal, maksadı geri bırakır."4 İnsanlar, asıl maksadı (Tevhid, Haşir) unutur, fennî detaylarla boğuşur ve Kur'ân'ın manevî rehberlik yönü zayıflardı. Bu nedenle Kur'ân, bazı kevnî meselelerde ibhâm veya icmâl yapmıştır.

4. Avâmın Fehmini Okşama ve Temsil Kullanma Prensibi

"Kur’ân’ın muhâtablarının kısm-ı ekserîsi avâmdır... Ancak temsîl ve icmâller ile fehimlerine yaklaştırmak lâzımdır."5 

İlahî hakikatler çoğu zaman soyut ve müşkildir. İnsanların büyük çoğunluğu (avâm) bu ince kısımları doğrudan kavramakta zorlanır.

Temsiller: Kur'ân, anlaşılması zor hakikatleri, "temsiller" kullanarak somutlaştırır. Cennetin tarifleri, azabın tasvirleri ve hatta sıfatların anlatılışı, beşer fehminin anlayabileceği temsil ve benzetmelerle yapılır.

İcmâl (Toplu/Özet Anlatım): Fen ve uzay bilimlerinin gelecekte keşfedeceği meseleler (mesail-i kevniye) için ise icmâl (özet, kapalı, genel ifade) kullanır. Bu icmâller, bilimsel keşifler ortaya çıktıkça o âyetlerin yeni bir manasını keşfetmemize imkân tanır ve böylece âyetin i'câzı (mucizeviliği) tazelenerek o asra hitap etmiş olur.

Sonuç olarak, Kur'ân'ın bilimsel bilgileri doğrudan vermemesi, eksiklikten değil, belâgatin, hikmetin ve evrensel irşad maksadının ta kendisidir. Bu genel ve kapsayıcı (şümûllü) üslup, hem avâmın basit fehmini okşar hem de en ulvî tabakayı hissedar eder ve her asırda Kur'ân'ın bir mucize olarak taze kalmasını sağlar.

Ayrıca lütfen bakınız;

Kur’ân’ın Belâgat Mucizesi

  1. Said Nursî, İşârâtü'l-İ'câz, Hayrat Neşriyat, Isparta 2019, s. 41.

  2. Said Nursî, İşârâtü'l-İ'câz, Hayrat Neşriyat, Isparta 2019, s. 210.

  3. Said Nursî, Mesnevi-i Nuriye, Hayrat Neşriyat, Isparta 2019, s. 223.

  4. Said Nursî, Mesnevi-i Nuriye, Hayrat Neşriyat, Isparta 2019, s. 223.

  5. Said Nursî, Mesnevi-i Nuriye, Hayrat Neşriyat, Isparta 2019, s. 223.


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız