Kur'ân'ın Benzerinin İmkânsız Oluşunun Delilleri Nelerdir? İzah Eder misiniz?
Kur'ân'ın benzerinin getirilmesi mümkün değildir. Zira Kur'ân'ın kırk icaz vechi vardır. Bunların her birisi insanüstü, harikulade yönlerdir ki bir herhangi birinin bu 40 yönü ile bir benzerini getirmesi şöyle dursun bir yönü ile bile benzerini getirmesi mümkün değildir.
Sorunuz ile ilgili geniş malumat için lütfen bakınız;
https://risale.online/soru-cevap/kuranin-kirk-cesit-mucize-yonu
https://risale.online/soru-cevap/7-kulli-vech-i-icaz
https://risale.online/soru-cevap/kuranin-on-mucizelik-yonu
https://risale.online/soru-cevap/kuranin-bozulmadiginin-ispati
https://risale.online/soru-cevap/kuranin-belagat-mucizesi
https://risale.online/soru-cevap/kuranin-mucizeligi
https://risale.online/soru-cevap/kuran-i-kerimin-ilmi-mucizeleri-nelerdir
https://risale.online/soru-cevap/kuran-ve-belagat
Kısa Cevap;
Kur'ân'ın bir benzerinin getirilmesi hususunda Kur'ân insanlara meydan okumuş, onları Kur’ân’ın bir benzerini yapmaya davet etmiştir. Onlar edebiyatta (belagat ve fesahatte) en ileri seviyede oldukları halde bu meydan okumalara cevap verememişlerdir.
Kur’ân; “Onlara de ki: Eğer doğru söyleyen kimselerseniz, Allah katından bu ikisinden daha doğru bir kitap getirin de ben ona uyayım.''[1] âyetiyle kendisinden daha üstün bir kitap getirmelerini teklif etmiştir. Ardından buna muvaffak olamadıklarında; "De ki: Andolsun, bu Kur’ân’ın bir benzerini ortaya koymak üzere insanlar ve cinler bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini getiremezler''[2] âyetiyle cinlerin ve insanların toplanarak kendisi misil/eşit bir kitap getirmeleri konusunda meydan okumada bulunmuştur. Kur’ân, meydan okumayı bu aşamadan sonra biraz daha aşağıya çekerek yardımlaşarak on suresinin benzerinin[3] getirilmesini teklif etmiş; en sonunda da yardımlaşarak bir sûresinin benzerinin[4] getirilmesini isteyerek meydan okumayı devam ettirmiştir. Fakat müşrikler bu teklif ve meydan okumalara rağmen Kur’ân’a ve ümmî olan Sevgili Peygamberimize (s.a.v) muaraza edememişler, bu meydan okumalar muârızları tarafından her defasında karşılıksız bırakılmıştır.
Âlimlerimize göre; Kur’ân’ın bir benzerinin getirilmesi imkânsızdır. Müşrikler, bir iki satırla muaraza edip Hz. Peygamber’in (s.a.v) davasını iptal etmek gibi rahat bir çareleri varken, en tehlikeli, en sıkıntılı savaş yolunu tercih etmişlerdir. Nitekim edebiyatta çok ileri olan bir kavmin uzman oldukları sahada en kısa, rahat ve hafif bir yolu terk edip, en tehlikeli ve bütün mal ve canını tehlikeye atarak uzun savaş yolunu tercih etmeleri, acizliklerinin en açık delilidir.
Zira en iyi edebiyatçıları birkaç harfle muaraza edebilseydi, Kur'ân davasından vazgeçerdi, onlar da maddî ve mânevî yok olmaktan kurtulurlardı. Halbuki savaş gibi dehşetli, uzun bir yolu tercih ettiler. Demek Kur’ân’a karşı harflerle mücadele etmek mümkün değildi, imkânsızdı. Onun için kılıç ile muaraza etmeye mecbur oldular.[1]
Kur’ân’ın nazil olduğu günlerden bugüne kadar, tarih boyunca bir naziresi (benzeri) yapılamamıştır. Bundan sonra asla yapılamayacağı da açıktır. Çünkü her asırdaki bilginler, edipler, filozoflar, münekkit ve müellifler Kur'ân'ın mucizeliğini; belagat, fesahat ve beyanda onun derecesine çıkmaktan aciz olduklarını itiraf etmişlerdir.[2]
Örneğin; Rivayetlere göre Hicr Suresi’nin 94. ayetinde geçen “فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ” cümlelerini duyan bir bedevi Arap secdeye kapanmıştı. Bu olaya şahit olan kişiler ise bu hali merak ederek ona “Neden secdeye gittin, yoksa Müslüman mı oldun?” diye sormuşlardı. O ise cevaben; "Hayır ben Müslüman olmadım, ben sadece bu âyetin belagatine secde ediyorum" demişti. [1]
Bir diğer örnek olarak; “Ey arz! Suyunu yut! Ey gök! Sen de (suyunu) tut!" denildi. Su çekildi, iş bitirildi; gemi Cudi'ye oturdu. Zalimlerin kavmi Allah'ın rahmetinden uzak olsun" denildi.”[2] ayeti nazil olduğu andan itibaren Kureyş müşrikleri başta olmak üzere belagatten anlayan herkesin dikkatini çekmişti. Buna göre; Müşrikler, Kur’ân’a karşı muaraza yapmak niyetine girmişlerdi. Zihinlerinin safileşmesi için de kırk gün buğday unu, koyun eti yememişler, şarap içmemişlerdi. Daha sonra bu ayeti işitmişler ve birbirlerine “Bu söz yaratıkların sözüne benzemiyor.” demişlerdi. Böylece başlamak istedikleri muarazayı bırakmak zorunda kalmışlardı. [1]
Muallakat-ı Seb’a içinde en üstün kabul edilen İmriü’l-Kays’ın bir şiiri Kâbe duvarında 70 yıldan fazla asılı kalmıştı. Kız kardeşi bu âyetleri işittiğinde “Artık kimsenin bir diyeceği kalmadı. Kardeşimin şiiri dahi meydan-ı iftiharda kalamaz.” diyerek ağabeyinin şiirini Kâbe’nin duvarından indirmişti. Daha sonra diğerleri de şiirlerini indirildi.[2]
[1] Âlusî, Şihabuddin Muhammed, Rûhu’l-Meânî, Dar’u İhyaü’t- Türasi’l Arabî, Beyrut, c, 12, s, 63-68.
[2] Cevdet Paşa, Kasas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa, Bedir Yayınları, 1976, c, 1, s, 83.
[1] Maverdi, Ebu'l-Hasen Ali b. Muhammed, en-Nüketu ve'l-Uyun, Beyrut, ts., c.1, s.30.
[2] وقيل يا أرض ابلعي ماءك ويا سماء أقلعي وغيض الماء وقضي الأمر واستوت على الجودي وقيل بعدا للقوم الظالمين (Hud suresi, 11/44)
[1] Kasas 28/49.
[2] İsrâ 17/88.
[3] Hûd 11/13; " Yoksa, onu (Kur'ân'ı) kendisi mi uydurdu diyorlar? De ki: Eğer doğru iseniz Allah'tan başka çağırabildiklerinizi (yardıma) çağırın da siz de onun gibi on sure getirin''
[4] Yûnus 10/38; "Yoksa onu (Muhammed) uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer sizler doğru iseniz Allah'tan başka gücünüzün yettiklerini çağırın da (hep beraber) onun benzeri bir sure getirin''