Kalbin mühürlenmesinin sebepleri nelerdir? Kalbî mühürlü olan kişi kendini anlar mı veya başkası anlar mı?
Rabbimiz Kur’ân-ı Kerîm’de "Allah, onların kalblerine ve kulaklarına (küfürlerindeki inadları yüzünden) mühür vurmuştur. Gözlerinin üzerinde ise bir perde bulunur. Ve onlar için (pek) büyük bir azab vardır.”[1] Buyurmuştur. Âyetten de anlaşıldığı üzere kişinin küfürdeki inadı sebebiyle kalbi mühürlenmektedir. Hem kulaklar dahi mühürlenmekte, hakkı ve hakikati duyamaz hale gelmektedir.
Üstad Bedîüzzaman Hazretleri bu âyeti şu şekilde tefsir etmektedir: “Kalb ile vicdan nûr-u îmân sâyesinde hakāik-i İlâhiyenin tecellîsine mazhar olmakla menba‘-ı kemâlât, hayatdâr ve ziyâdâr oldukları halde; küfrün ihtiyâr edilmesiyle zulmetli, ıssız haşerât-ı muzırra yuvasına inkılâb ettikleri için mühürlenmiş, kilitlenmiş…"[2]
Metinden de anlaşıldığı üzere kalp ve vicdan ancak iman nuru ile hakikatlere mazhar olup kemal bulabilmektedir. Mesela insan ahlak denilen olguyu oluşturan (merhamet, şefkat, adalet, cesaret, iffet vb.) unsurları davranışlarında gösterdikçe kâmil bir hale gelir ve olgun bir insan olur. Bütün bu sıfatlar yaratılış itibarıyla bir tohum gibi insanın kalbinde bulunmaktadır ve ancak ilahi tecelli ile yeşerirse ortaya çıkmaktadır. Bu da iman ile mümkündür.
Küfr ise bu ilahi akışı yani tecelliyi perdeleyip o tohumlara hayat verecek öğretiden yani imandan kişiyi mahrum etmektedir. Kişinin küfrde ve isyan yaşantısında ısrarı da kalbindeki bu insanî ve ilahî güzelliklerin, istidatların çürümesine ve etkisini tamamen kaybetmesine sebep olmaktadır. Netice olarak kalbi bütün güzellikleri kaybedip iyiye ve hayırlı işlere olan meylini tamamen yitirir. Yaratılıştan fıtratına yerleştirilen bütün istidat ve latifeler, küfür ve şirkle tamamen çürüyüp zayi olurlar. Binlerle mucizeleri görse yine de kalbindeki küfür perdesi nedeniyle hakikati göremez hale gelir. Artık kalp mühürlenmiştir. Nasıl ki alıcısı bozulmuş bir makine işlevini yitirir öyle de ilahi tecelliye mazhar olma kabiliyetini yitiren bir kalp de artık işlevini yapamaz ve mühürlenir. Unutulmamalıdır ki burada kalbin mühürlenmesine sebep olan husus, kâfirin küfür ve isyanındaki ısrarıdır.
Üstelik kalbi mühürlenmiş bir kişi dünyada ebedi kalacak olsaydı yine küfür üzere yaşayacaktı. Zira kendi iradesiyle küfrü seçerek hayrı, iyiliği ve güzelliği kabul edecek hiç bir istidat ve liyakati bırakmamıştır. Yakıp kül etmiştir. Âdata kalbi pas tutmuştur. O kalp; yılan, çıyan, akrep ve diğer haşerelerin yuvasından beter bir hale gelmiştir. Rabbimiz de hikmetiyle o kalbi mühürlemiştir.
Üstad Bedîüzzaman Hazretleri insanı küfre götüren süreci şu şekilde izah eder: “Evet, günah kalbe işleyip, kalbi siyahlandıra siyahlandıra, tâ nûr-u îmânı kalbden çıkarıncaya kadar kalbi katılaştırıyor. Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah istiğfâr ile çabuk imhâ edilmezse, kurt değil, belki küçük ma‘nevî bir yılan olarak ısırır. Meselâ, utandıracak bir günahı gizli işleyen bir adam, başkasının ıttılâından çok hicab ettiği zaman, melâike ve rûhâniyâtın vücûdu ona çok ağır gelir. Küçük bir emâre ile onları inkâr etmek arzu eder. Hem meselâ, cehennem azabını intâc eden büyük bir günahı işleyen bir adam, cehennemin tehdîdâtını işittikçe, istiğfâr ile ona karşı siper almazsa, bütün ruhuyla cehennemin ademini arzu ettiğinden, küçük bir emâre veya şübhe, cehennemi inkâr ettirmeye cesâret verir.”[3]
Hz. Üstad’ın da ifade ettiği üzere büyük veya küçük her bir günah insanı küfür ve isyana götürebilecek bir potansiyele/tehlikeye sahiptir. Zira her günah kalbe atılan siyah bir nokta gibidir. Tövbe ve istiğfar ile o nokta temizlenmeyip ısrar ile günah işlenmeye devam edilirse o günah kalpte daha da yer edinir. Vücuda giren virüsün çoğaldıkça sağlıklı doku ve organları çürüttüğü gibi günah virüsü de çoğaldıkça kalbi çürütmeye yani güzel duygu ve hisleri öldürmeye başlar.
İnsan da günahı işledikçe o günaha bağımlı hale gelir ve nefis ve şeytanın vesvesesiyle o günahın meşru/helal olmasını ister. Bunun için bir delil arar hale gelir. Günah olmadığını savunacak en ufak bir emare veya işaret onun için büyük bir delil olur. Öyle ki artık Allah'ın haram ve yasak kıldığını helal görmek ister. İşte bu yol onu küfre kadar götürür. Küfrdeki ısrar ise kalpteki tüm istidatları, Rabbani latifeleri, güzel duygu ve hisleri öldürüp o kalbin mühürlenmesine sebep olur.
Üstad Bedîüzzaman Hazretleri: “Şeytanın mühim bir desise, insana kusurunu itiraf ettirmemektir.”[4] Demiştir. Dolayısıyla bu tarz kişiler kibirlerinden ötürü pek de bunun farkına varamaz, kendi büyük kusurlarını göremezler. Zira görüp farketseler zaten tövbe edip af dilerler.
Ayrıca iman dairesinden çıkıp küfre düşen ve bu hal üzere ısrarla yaşamaya devam eden kişi kalbinin mühürlenmesi gibi bir durumun gerçekliğine şüphe ile yaklaşıp kabul etmeyeceği aşikardır. Bunun en açık örneği Ebu Lehebtir. Henüz hayatta iken kendisi hakkında: “Ebû Leheb’in iki eli kurusun; kurudu da! Ona, ne malı fayda verdi ne de kazandığı! (O,) alevli bir ateşe girecektir! Karısı da! Odun hamalı olarak! Boynunda bükülmüş bir ip olduğu hâlde!”[5] âyetleri nâzil olmuştur. Bu denli tehdit içerikli âyetlerin kendisi hakkında nâzil olmasına rağmen Ebu Leheb küfr ve isyanında ısrar etmiş ve azgınlığı daha da şiddetlenmiştir. Kalbinin mühürlendiğinin farkına dahi varamamıştır.
https://risale.online/soru-cevap/kafirlerin-kalp-ve-kulaklarinin-muhurlenmesi
[1] Bakara, 2/ 7
[2] Bedîüzzaman Saîd Nursî, İşârâtü'l-İ‘câz, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 64
[3] Bedîüzzaman Saîd Nursî, Lem’alar, Altınbaşak Neşriyat, İstanbul 2007, s.4,5
[4] Bedîüzzaman Saîd Nursî, Lem’alar, Altınbaşak Neşriyat, İstanbul 2007, s.79
[5] Tebbet 111/1,2,3,4,5.