Risâle-i Nûr'da ""Her şey kaderle takdir edilmiştir. Kısmetine râzı ol ki, rahat edesin." şeklinde bir cümle geçmektedir. Kaderin ilim nev'inden olduğunu biliyoruz. Ancak burada takdir etmekten bahsediliyor. Takdir etmek ise, irade ve kudret ile olur. Halbuki, kader sadece bilmekti. İkisini nasıl tevfik edeceğiz. İkinci sorum ise: Bu hükmü hayatımıza nasıl tatbik edebiliriz. Çünkü geçmişte elde edemediğimiz veya elimizden çıkan hususlarda kendi hatamızı, fırsatları değerlendirmemek gibi kusur ve ihmallerimizi görebiliyoruz. Ancak yukarıdaki ifadeye göre buna rıza gerekiyor. Bu da bizim irademiz olsa da olmasa da bu böyle olacaktı gibi bir anlayışı da akla getirmiyor değil. Bu hususun vuzuhunu istirhâm ederim?
Öncelikle yanlış anlaşılan bir noktanın düzeltilmesi gerekiyor. Kader ilim nev’indendir, fakat bunların yaratılma safhası Allah’u Teala’nın kudret ve iradesiyle olur. İşte kaderin kudret ve irade kısmı buradadır. Yani Allah (c.c)’ın irade edip kader defterinde ilmen var olan olayları yaratmasıdır. Evet Allah (c.c) kulun kendi iradesi ile ne yapacağını bilir ve kulun kendi iradesi ve meyli üzerine de o fiili yaratır. Allah (c.c) kulun yönelimini, yaratıp yaratmamakta mutlak irade sahibidir. Allah (c.c) İsterse yaratır, istemezse yaratmaz. Mesela insan arzu ettiği ve her istediği şeyi bazen yapamaz. Kaderin ilim nev’inden olması kulun kendi özgür iradesi yapacağı filleri Allah’u Teala’nın bilmesidir. Fakat bunların yaratılması ise irade ve kudret kısmına girer.
Üstelik kaderde sadece insanın fiilleri değil Allah’ın kullarına ne kadar taksimat yapacağı da yazılıdır. Kader defteri salt kulların iradesini içermez. Kulların iradesi yanında Allah’ın kendi irade ve kudreti ile bu kullarına neyi ve ne kadar vereceği de yazılmıştır. İşte kişi kaderin bu cihetine razı olmalı ki rahat edebilsin. Çünkü verilecek netice ve taksimatlar Allah’a aittir.
Mesela iki kişi ellerinden gelen çabayı gösterirler fakat bazı hikmet ve sebeplerden dolayı Allah (c.c) birisine az diğerine çok verebilir. Yani herhangi bir işin neticesindeki taksimat Allah (c.c)’a aittir.
Sorunuzun ikinci kısmındaki izah doğrudur. Fakat bu izah avam-ı nas yani halk için geçerlidir. İslami hükümlerin bazıları avam için mesuliyet doğurmazken, havas yani daha üst seviyedeki şahıslar için mesuliyet doğurabilir.
"Evet, ma‘nen terakkî etmeyen avâm içinde kaderin cây-ı isti‘mâli var. Fakat o da mâziyât ve mesâibdedir ki, ye’sin ve hüznün ilacıdır. Yoksa meâsî ve istikbâliyâtta cârî değildir ki, sefâhete ve atâlete sebeb olsun." (26. Söz, Kader Risalesi)
Üstelik kaderin levh-i azam ve levh-i mahv-ı ispat kısımları vardır ki burayı okumanızı https://risale.online/soru-cevap/kader-kaza-ata okumanızı tavsiye ediyoruz.