Soru

İstihare Namazı ve Duası Hakkında Sahih Rivayetler

İstihare nedir? İstihare nasıl yapılır? İstihare nasıl yorumlanır ve kaç defa tekrar edilebilir? İstiharede rüyaya yatmak ve rüya görmek var mıdır? Bu konudaki sahih rivayetler neleridr? 

Tarih: 27.05.2025 12:50:26

Cevap

KISA CEVAP

İstihâre; iki rekât namaz kılmak, dua etmek ve kalbe gelen meyille hareket etmekten ibarettir. Aşağıda da izah edileceği gibi istihâre halk arasında yaygın bilindiği üzere rüyaya yatmak değildir. Rüya daha sonra ehl-i kemalin manaları tahkim etmek için yaptığı bir uygulamadır. Hadislerde ve ilk dönem uygulamalarında rüya bulunmamaktadır. İstihare namazı ve duası kerahet vakitleri hariç her zaman yapılır. Üç veya yedi defa tekrarlanabileceği söylenmiştir.

İSTİHÂRE NEDİR?

İstihâre "hayırlı olanı istemek" anlamına gelir.[1]İstihâre, herhangi bir şey yapmak isteyen kimse, yapılmasının iyi olup olmayacağını hissetmek maksadıyla iki rekât namaz kılmak, iyi ve hayrın görünmesi için Allah’a yalvarıp dua etmektir. Bu namaza istihâre namazı, duaya da istihâre duası denilir. Uyumak veya rüya görmek istihâre için esas değildir.[2]

İbadet ve sevap işlemek gibi iyi olduğu, haram ve günah gibi kötü olduğu kesin olarak bilinen şeylerde istihâre yapılmaz. İstihâre, yapılmasının doğru olup-olmadığında tereddüt edilen şeylerde yapılır ve yedi kere tekrarlanabilir. İstihâreden sonra, insanın gönlüne bir açıklık gelir ve ilk defa kalbe doğan şeyin hayırlı olduğu kabul edilerek ona göre hareket edilir.[3]

Sevgili Peygamberimiz 8sav) bu duayı ashabına Kur’an’dan bir sure öğretir gibi ashabına öğretmiştir. Bu hususta Cabir (ra) şöyle bir hadis gelmektedir. 

“Resulullah (a.s.m.) bize Kur’ân’dan bir sûre öğretir gibi, büyük küçük işlerimizin hepsinde istihareyi öğretti ve şöyle buyurdu: ‘Sizden biriniz bir işe kalben azmettiği zaman, iki rekât namaz kılsın.'” [4]

Başka bir rivayette de;

 “İstihare eden kimse zarar görmez, istişare eden pişmanlık duymaz, iktisada riayet eden maişetçe aile belâsını çok çekmez.” buyurmuşlardır.[5]

İstihâreyi bize Peygamberimiz (s.a.v) şöyle öğretmiştir;

“Biriniz bir iş yapmaya niyetlenince farzın dışında iki rek‘at namaz kılsın ve şöyle desin: Ey Allah'ım, ilmine güvenerek senden hakkımda hayırlısını istiyorum, gücüme güç katmanı istiyorum. Sınırsız lütfundan bana ihsan etmeni istiyorum. Ben bilmiyorum, ama sen biliyorsun, ben güç yetiremem ama sen güç yetirirsin. Ey Allah'ım! Yapmayı düşündüğüm bu iş, benim dinim, dünyam ve geleceğim açısından hayırlı olacaksa, bu işi benim hakkımda takdir buyur, onu bana kolaylaştır, uğurlu ve bereketli eyle. Yok eğer benim dinim, dünyam ve geleceğim için kötü ise, onu benden, beni ondan uzaklaştır. Ve hayırlı olan her ne ise sen onu takdir et ve beni hoşnut ve mutlu eyle! ”[6]

İSTİHÂRE NAMAZI VE DUASI NASIL KILINIR?

İstihâre namazı mendup olup, birinci rek'atında Fâtiha’dan sonra Kâfirûn sûresi; ikinci rek'atında Fâtiha’dan sonra İhlas sûresi okunur. Namazdan sonra istihâre duası yapılır. Yukarıda tercümesini verdiğimiz duanın Arapçası şöyledir; 

اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْتَخِيرُكَ بِعِلْمِكَ وَأَسْتَقْدِرُكَ بِقُدْرَتِكَ وَأَسْأَلُكَ مِنْ فَضْلِكَ العَظِيمِ، فَإِنَّكَ تَقْدِرُ وَلاَ أَقْدِرُ وَتَعْلَمُ وَلاَ أَعْلَمُ وَأَنْتَ عَلَّامُ الغُيُوبِ، اللَّهُمَّ إِنْ كُنْتَ تَعْلَمُ أَنَّ هَذَا الأَمْرَ خَيْرٌ لِي فِي دِينِي وَمَعَاشِي وَعَاقِبَةِ أَمْرِي - أَوْ قَالَ عَاجِلِ أَمْرِي وَآجِلِهِ - فَاقْدُرْهُ لِي وَيَسِّرْهُ لِي، ثُمَّ بَارِكْ لِي فِيهِ وَإِنْ كُنْتَ تَعْلَمُ أَنَّ هَذَا الأَمْرَ شَرٌّ لِي فِي دِينِي وَمَعَاشِي وَعَاقِبَةِ أَمْرِي - أَوْ قَالَ فِي عَاجِلِ أَمْرِي وَآجِلِهِ - فَاصْرِفْهُ عَنِّي وَاصْرِفْنِي عَنْهُ وَاقْدُرْ لِي الخَيْرَ حَيْثُ كَانَ ثُمَّ أَرْضِنِي.

İstihâre duasının, bu niyetle kılınacak iki rek‘at nâfile namazdan sonra okunmasının en uygun usul olacağı konusunda dört mezhep görüş birliği içindedir. Mâlikî ve Şâfiî mezheplerine göre herhangi bir namazdan sonra da söz konusu duanın okunması câizdir. Hanbelîler’in dışında kalan üç mezhebe göre istihâre namazını kılmak mümkün değilse sadece dua ile de yetinilebilir.[7]

İmam Nevevi, kişinin istihâre namazından sonra gönlünde nefsin arzu ve teşhisinden hali bir inşirah uyanması için bir miktar zaman beklemesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu müddet zarfında böyle ruhi bir temayül uyanmazsa bu inşirah uyanana kadar istihâre namazının tekrar edilmesi gerekir.

İSTİHÂRE NAMAZI NE ZAMAN KILINABİLİR?

İstihâre namazının hadiste belirli bir vakti bildirilmediğinden buna göre kerahet vakitleri hariç olmak üzere her zaman istihâre namazı kılınabileceğini ilim ehlinin çoğunluğu hükmetmişlerdir. Bütün mezheplere göre istihâre namazının en faziletlisi iki rek‘at olarak kılınanıdır.[8]

İSTİHÂRE KAÇ DEFA TEKRARLANABİLİR ?

“Bir fiilin yapılması için gönlünde bir inşirah, bir duygu uyanmadığı surette istihârenin tekrar edilmesi mümkün müdür?” suretinde sorulan bir suale şârih Aynî, evet tekrar etmek müstehaptır demektedir. Hatta yediye kadar tekrar edilebileceği hakkında Enes b. Mâlik’e ait bir haber de naklediyor. Bu habere göre Resûl-i Ekrem efendimiz, Enes (r.a) demiştir ki: 

“Ey Enes! Bir işe teşebbüs etmek istediğinde o iş hakkında yeniden yedi defa istihâre eyle! Sonra kalbinden geçen ruhî temayüle bak. Çünkü hayır, kalbinde doğan mânadadır.”

Şu kadar ki, Nevevî, bu haberin isnadını zayıf gördüğünü de kaydediyor. Bu haberde bir zayıflık olsa bile Resûl-i Ekrem’in (sav) dua buyurduklarında üç defa tekrar ettikleri sabit bir hakikattir. Bununla üçe kadar tekrar için delillendirilebilir.[9]

Bununla birlikte İbn Abidin yedi defa tekrarlanabileceğini ifade etmiştir.[10]

İSTİHÂRE VE RÜYA

İstihâre, namaz ve duanın akabinde kalbe doğan manadır, rüya istihârenin bir şartı değildir. Buhari şârihleri Tecrid-i Sarih sahipleri Kâmil Miras ve Ahmed Naim bu manaları şöyle izah etmişlerdir;

“Kalbin eğilimleri (temayülleri) altı dereceye ayrılmıştır. İlk üç dereceye "hemme, lemme, hatıra" denir. Bunlar, insan hayalinde gelip geçen, geçici ruhsal eğilimlerdir. Bu tür kalbî etkilerde (kalpten gelen ilham veya duygularda) bir kararlılık ve süreklilik bulunmadığı için, bunlara dinî bir hüküm bile bağlanmaz. Sonraki üç derece ise niyet, irade ve azim olarak adlandırılmıştır. Bu derecelerde kişinin bilinci, bir şeyi yapma veya terk etme yönünde kesin bir eğilim gösterir ve kişi bu işe tam olarak yönelmiş ve kararlı bir durumda olur. Bu tür ruhsal haller, iyi veya kötü olma bakımından bir ölçü (ölçüt) teşkil ettiklerinden dolayı, kişi bu hâllerin sonucuna göre ya sevap kazanır ya da cezalandırılır. Bilinç, bu ikinci derecelerde (niyet, irade, azim) şiddetli bir şekilde devreye girmeden önce, yani henüz ilk üç derecedeki genel fikirler ve içe doğan düşünceler aşamasındayken istihâre yapılmalıdır.” Hadis-i şerifte geçen "hemm" (bir işi yapmayı gönlünden geçirmek) tabirinden de bu aşamayı kastettiği anlaşılmaktadır… Allah kişinin kalbinde bu işe karşı hadsî bir duygu, bir rahatlık, bir ferahlık ve bir yöneliş uyandırır; bedene bu hayrı gerçekleştirmek için kudret ve kuvvet verir.  Bu şekilde, kişi işini Allah’a havale eder, kalbi hafifler, içinde bir huzur hisseder.”[11]

Tecrid-i Sarih’in de ifade ettiği gibi istihâre kalbe doğan ferahlık, hadsî bir duygudan ibarettir. Yani istihâre, gerekli araştırma ve istişâre yapıldıktan sonra karar verilen meşrû ve mubah bir işin hayırlı ise kolaylaştırılıp nasip etmesi, değilse nasip etmemesi için Allâh’a dua etmektir. Fakat zamanla uygulamada, olumlu veya olumsuz bir işaret almak için rüyaya yatmaya dönüşmüştür. İstihâre ile ilgili Hz. Peygamber (s.a.s.)’den gelen hadislerin hiçbirinde rüyadan bahsedilmemektedir.[12] Buna göre istihâre, bir ilham veya rüya beklemek değil; Allah’a güvenip dayanmak ve onun takdirine rıza göstermektir.[13]

Ancak Asr-ı Saadetten uzaklaştıkça kalpler ilk zamanlardaki safiyetini kaybetmiş, daha sonra ehl-i kemal ve ehl-i kalb kimseler gelen manaların tahkim edilmesi için rüyaya da niyet etmişlerdir. İbn Abidin de Şeyhlerden (tasavvuf büyüklerinden) işitilenlere göre, istihâre yapacak kimsenin abdestli bir şekilde, kıbleye dönerek ve istihâre duasını okuduktan sonra uyuması uygun olur”[14] demiştir.

Her ne kadar ilk dönemlerde istihârede rüya bulunmayıp, kalbe gelen manalarla hareket edilse de ehl-i kemalin rüya ile ilgili uygulamaları örfî bir delil olmuştur. Büyük zâtlar bunu uygulamış, uygulanmasını da tavsiye etmiştir. Tecrübelerle sabitleşmiş, faydası çokça görülmüştür. Ancak dikkat edilmelidir ki toplumumuzda istihâre rüya ile doğrudan irtibatlandırılmıştır. İstihâre rüyadan ibaret değildir. Hadislerde de rüya değil, kalbe gelen mana olarak geçmektedir. Bunu bilmekte fayda vardır. Fakat rüyaya yatılması da bazı kimselerin dediği gibi doğrudan bid’at veya tamamen asılsız değildir. Örfümüzde vardır ve uygulanmaktadır.

RÜYADA RENK GÖRMEK

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi hadislerde rüyaya yatma şartı olmadığından doğal olarak rüyada görülen renklerle alakalı bir şey de olmayacaktır. Fakat İbn Abidin mutasavvıflardan naklen “Eğer rüyasında beyaz ya da yeşil renkler görürse, bu işin hayırlı olduğuna işarettir. Eğer siyah ya da kırmızı renkler görürse, bu işin şer olduğuna ve kaçınılması gerektiğine delalet eder.”[15] demiştir. 

Ancak dediğimiz gibi istihâre kalbe gelen manadır. Bu yorumlar ehl-i kemalin yorumlarıdır ve onların şahsî tecrübeleridir. Bu konuda kişi renkten çok namazdan sonra yahut rüyaya yattıysa rüyadan sonra kalbindeki ferahlığı, genişlemeyi, huzuru veya aksi hallerini göz önünde bulundurmalıdır. 


[1] Heyet, İslam İlmihali, Diyanet İşleri Başkanlığı, c.1, s.378

[2] Halil Gönenç, Günümüz Meselelerine Fetvalar, Yasin Yayınevi, İstanbul 2012, c.1, s. 151

[3] İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, Dar’ul Fikir, Beyrut 1966, c 2. s. 26

[4] Buharî, Küsuf: 75.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, c. 9, s. 398.

[6] Buhârî, “Teheccüd”, 25; Tirmizî, “Vitr”, 15.

[7] Salim Öğüt, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstihare, İstanbul 2021, c.23, s.333

[8] Kamil Miras, Ahmed Naim, Tecrid-i Sarih, Diyanet İşleri Başkanlığı, c.3, s.444

[9] Kamil Miras, Ahmed Naim, Tecrid-i Sarih, Diyanet İşleri Başkanlığı, c.3, s.444

[10] İbn Abidin, Reddü-l Muhtar, Dar’ul Fikir, Beyrut 1966, c 2. s. 27

[11] Kamil Miras, Ahmed Naim, Tecrid-i Sarih, Diyanet İşleri Başkanlığı, c.3, s.444

[12] Buhârî, “Teheccüd” 25, “Deavât” 48; Nesâî, “Nikâh” 27; Ebû Dâvûd, “Vitr” 31; Tirmizî, “Vitir” 18; İbn Mâce, “İkâmetü’s-Salât” 188.

[13] İbrahim Paçacı, Rüyâ’nın Delil Değeri ve İstihâre, Dini Araştırmalar, 2016, s.121

[14] İbn Abidin, Reddü-l Muhtar, Dar’ul Fikir, Beyrut 1966, c 2. s. 27

[15] İbn Abidin, Reddü-l Muhtar, Dar’ul Fikir, Beyrut 1966, c 2. s. 27


Yorum Yap

Yorumlar