İmkân-i zati ve imkân-ı zihni ile alakalı açıklamaları okuduk epey istifade ettik. Allah razı olsun, bunları biraz daha basit olarak açıklamanız mümkün mü?
Bediüzzaman hazretlerinin değişik yerlerdeki izahlarından yola çıkarak şöyle anlatabiliriz.
“Vesveseli adam, imkân-ı zâtî ile imkân-ı zihnîyi birbirine iltibas eder. Yani, birşeyi zâtında mümkün görse, o şeyi zihnen dahi mümkün ve aklen meşkuk tevehhüm eder.(sözler)
Bu cümledeki bir "birine iltibas eder" cümlesini nazara alarak inceleyelim inşaallah. Bu nokta nazarımızdan kaçarsa mevzu muğlaklaşır. Yani imkan-ı zati ile imkan-ı zihniyi iltibas etmesi sözkonusudur. Zaten prblem de buradan kaymaklanmaktadır.
Öncelikle bir olayın imkân-i zati yani “zatında mümkün olma ihtimalini” ele alalım. Bu ne demektir. Mesela yolda giden bir arabanın kaza yapma ihtimali zatında mümkün müdür? Denirse, evet arabanın kaza yapma ihtimali mümkündür, kaza yapabilir deriz. Kaza yapabilme durumunu konuşmamız, bunun hakkında yorum yapmamız zatında mümkün olabilecek bir durumu düşünmemize sebep olur. Fakat bu yorumları yaparken herhangi bir delile emareye veya bir bilgiye dayanarak değil günlük hayatımızda başımıza gelebilecek olayları konuşmuş oluruz. Peki, bu kadar fikir yürüttükten sonra biri kalkıp herhangi bir delil olmadan sırf “zatında mümkün” diye “kesin olarak bu araba kaza yapmıştır” dese bu mantıklı olmaz. Çünkü elimizde o araba ile ilgili zatında mümkün olan ihtimallerinden herhangi birisi gerçekleşmemiştir. Sırf kaza yapma ihtimalinden yola çıkarak aracın kaza yaptığını iddia edemeyiz. Burada kaza ile ilgili "delilsiz bir şüphe düşüncesinin oluşması" yani herhangi bir delilden neşet etmediği için yanlış hüküm verilmiş olur.
Arabanın zatında mümkün olan kaza yapmış olma ihtimalini düşünmesi kişiye yanlış olarak imkân-ı zihni olduğunu zannettirir. Hâlbuki bunu düşünmesi için herhangi bir delil yok ki imkân-ı zihni olsun. İmkân-ı zihni olması için o arabanın kaza yapmış olabileceği ile ilgili herhangi bir bilginin olması gerekir. Fakat arabanın kaza yapma ihtimaliyle ilgili konuşmalarımız ve fikir yürütmemiz yanlış olarak zihnimizde onun kaza yaptığı fikrini uyandırmaya başlar. Bu yanlış fikir yürütme imkân-ı zihniymiş gibi algılanır. Kişi burada aldanır. İmkân-ı zatide gördüğü ihtimaller onu yanlış bir yola sokarak sanki bir delil bir emare bir işaret varmış gibi imkân-ı zihniye götürür. Böylece kişi hatalı olarak (bir delil olması gerekirken) herhangi bir delil olmadan imkan-ı zihni sürecine girdiğini zanneder.
Yani zatında mümkün olan kaza olma ihtimallerini (imkân-ı zatiyi) herhangi bir delil olmadığı halde imkân-ı zihni ile karıştırır. Sonra da kendi kendine arabanın kaza yapmış olduğunu inandırmaya başlar. Evhama, vesveseye, şüpheye düşer, bunun bir imkân-ı zihni olduğunu zanneder. Herhangi bir delilden neşet etmediği halde sırf zatında mümkün olma durumu onu şüphe bataklığına çeker. Bu durumu hiçbir emare ve delil olmadığı halde sanki bir delile dayanıyormuş gibi imkân-ı zihni olarak görür. Hâlbuki imkân-ı zihni bir delilden neşet eder. Fakat o bunu bilemez, aldanır bir inanç ve kabul sahibi olur.
Peki bu imkân-ı zihninin yani arabanın kaza yapmış olduğu bilgisi nerden geliyor, kaynağı nedir? Bunun kaynağı elbette ki, bir delile bir emareye dayanmıyor. Zatında mümkün olan yani kaza yapabilir ihtimalinden geliyor. Zatında mümkün olan fakat daha gerçekleşmesi için herhangi bir delile dayanmayan fikirlerimiz, bizi aslı astarı olmayan bir sonuca götürmüştür. Bu da zihnimize yerleşerek zihni bir gerçekliğe dönüşmüştür. Yani “araba kaza yapmıştır” diyerek yanlış bir sonuca ulaşırız. Demek ki zihnimizde kabullenmeye başladığımız, imkân-ı zihni zannettiğimiz, kesin olmuştur diye bir yargıda bulunduğumuz bu düşüncelerin kaynağı imkân-ı zatidir. Bilinmelidir ki imkânı-ı zati sonuca etki etmez. Sadece ihtimalin sınırları içinde kalır.
Peki araba gerçekten kaza yapmış mıdır? Bu konu ile ilgili elimize küçük te olsa bir delil geçmemiş ise evham yapmış oluruz. Mesela bir televizyonda “falan saatte, falan istikamette seyreden, falan oto yolunda bir araç kaza yapmış” diye bir haber izlesek o zaman “acaba bu bizim araç mıydı” deyip endişe duyabiliriz. Burada imkân-ı zihni için gerçekten bir kapı açılabilir. Çünkü elde küçük te olsa bir delil söz konusudur. Bu delil bizi imkan-ı zihniye götürür.
Veya diyelim ki bilim adamları Karadeniz’in dibinde küçük bir çatlak tesbit etmiş. Bu tesbitten yola çıkarak Karadeniz’in yerin dibine batmış olduğunu iddia edebiliriz. Çünkü tesbit edilen delik Karadeniz’in yerin dibine batma ihtimalini kuvvetlendirebilir. Bu delilden yola çıkarak zatında mümkün olan bir şeyi zihnen de düşünebiliriz. Yani zihin, tesbit edilen küçük bir çatlaktan yola çıkarak zatında mümkün olabilecek bir batma hadisesini düşünebilir. Fakat bu tesbit bile Karadeniz’in yerin dibine batacağına veya batmasına delil olamaz. Belki onun yerin dibine batması için bir değil, binlerce çatlak lazımdır ki ancak batsın da kaybolsun.
Burada önemli olan noktalardan birisi de bizi şüpheye dalalete götüren sürecin nereden kaynaklandığıdır. Bu düşünme süreci imkân-ı zatiden başlar. Unutulmamalıdır ki bir şey sırf zatında mümkündür diye de kabul edilmez.
Not: İmkan-ı zihni ile imkan-ı akli aynı manadadır.
Daha geniş bilgi için linki tıklayınız.