Bir insan imanının aynel yakin mertebesine geçtiğini anlayabilir mi? İmanın mertebeleri ve bu mertebelere çıkmak için gerekli olan şeyleri izah eder misiniz?
İmanın (zayıf veya kuvvetli olması bakımından) mertebeleri vardır:
Taklidî iman ve tahkiki iman.
Tahkikî imanın da kendi içinde mertebeleri vardır:
İlme'l yakîn, ayne'l yakîn ve hakka'l yakin.
Bu durumda imanımızın hangi mertebede olduğunu nasıl anlayabiliriz?
İman eden kimse imanının kuvveti nispetinde Allah'ın emirlerine uyar; sâlih amele sarılır, ibadetlerini yerine getirir, günahlardan uzak durur. Böylece takva mertebesine ulaşır. Takva ve amel-i sâlih dairesinde hareket eden kimse de bu vesileyle imanını kuvvetlendirir. Şimdi imanı kuvvetlendirme ve hangi mertebede olduğumuzu anlama konusunda öne çıkan bazı hususları sıralayalım:
Birincisi: İmanın gerektirdiği şekilde yaşamakcisi; yani farzları yerine getirmek, kebâir denilen büyük günahları terk etmek lazımdır. Üstad Bediüzzaman Hazretleri der ki, “Farzlarını yapan, kebîreleri işlemeyen, kurtulur.”[1]
İkincisi: İbadet, Allah’ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakınmaktan ibarettir.[2] Özellikle namaz, iman ettiğimiz hakikatleri günde beş defa bize hatırlatıp kalbimizde iyice yerleşmesine vesile olur. Üstad Bediüzzaman Hazretleri, İşârâtü’l İ’caz isimli eserinde buna şöyle işaret eder: “Akâidî ve imanî hükümleri kavî ve sâbit kılmakla meleke haline getiren ancak ibadettir.”[3]
Üçüncüsü: Allah’ın kitabı Kur’ân-ı Kerîm’i çok okumak ve anlamaya çalışmaktır. Çünkü Kur’ân âyetleri, imanı kuvvetlendirecek deliller ve derslerle doludur. Allah’ın her şeyi nasıl yarattığı, peygamberleri neden görevlendirdiği, meleklerin vazifeleri ve ahiret hayatıyla ilgili bütün iman hakikatleri, Kur’ân’da sıkça işlenir ve ikna edici bir üslupla ortaya konur. Misal olarak şu âyetleri inceleyelim:
“O Allah ki, gökten su indirir. İçme suyunuz ondan meydana geldiği gibi hayvanlarınıza yedirdiğiniz otlar ve ağaçlar da ondan yetişir. (Allah) onunla size ekin, zeytin, hurma ağaçları, üzüm bağları ve her çeşit meyvelerden bitirir. Muhakkak ki bunda, düşünecek bir topluluk için (Allah'ın varlığına ve birliğine) elbette bir delil vardır.”[4]
Her şey Allah’ın eseridir; bütün ağaçlar, meyveler… Özellikle hurma ve üzüm çok dikkat çekicidir. Çünkü susuz bir kumda yetişen hurma ağacından o bal gibi tatlı hurmalar nasıl meydana gelir? Kuru bir toprakta dikili, kuru asma dalında yetişen o salkım salkım üzümler nasıl olur da leziz şerbetlere dönüşür? Aklı başında bir adam: “Bunları böyle yapan, elbette bu kâinatı yaratan Zât olabilir” demeye mecburdur.
Dördüncüsü: Kur’ân’ın imana dair âyetlerini daha iyi anlayabilmek için o âyetlerin tefsirlerinden istifade etmek lazımdır. Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin telif ettiği Risâle-i Nur Külliyatı, imana bakan âyetleri tefsir eden, asrımızdaki insanların anlayabileceği, evham ve şüphelerini tedavi edebileceği bir mâhiyette yazılmış, hârika, mânevî bir Kur’ân tefsiridir. Böyle iman derslerini tekrar tekrar ve anlayarak okumak, imanın kuvvetlenmesine büyük bir fayda sağlar. İman derslerini başka meseleler gibi bir iki kez okumakla ihtiyacın sona ermeyeceğini Bediüzzaman Hazretleri şöyle ifade eder:
“(Ahiretin varlığını ispat eden) Onuncu Söz'ün kıymeti tamamıyla takdir edilmemiş. Ben kendi kendime hususî, belki elli defa mütalaa etmişim ve her defasında bir zevk almışım ve okumaya ihtiyaç hissetmişim. Böyle bir risaleyi bazıları bir defa okuyup, sair ilmî risaleler (kitaplar) gibi yeter der, bırakır. Hâlbuki bu risale ulûm-u imaniyedendir (imanî ilimlerdendir). Her gün ekmeğe muhtaç olduğumuz gibi, o nevi' ilme her vakit ihtiyaç var.”[5]
Beşincisi: Kur’ân-ı Kerîm ve tefsirlerinden aldığımız iman derslerini tefekkür etmek için Allah’ın yarattığı canlı cansız sanat eserlerini ibretle düşünmek. Onlarda görünen ilâhî sanatları ve üzerlerinde manaları görünen Allah’ın isim ve sıfatlarını tefekkür etmek ve bunu bir meleke (alışkanlık) hâline getirmek. Meselâ, bitkilere çeşit çeşit özellikler veren Rabbimiz, bizden bu bitkilere dikkatle, düşünerek bakmamızı ve isimlerinin tecellilerini görmemizi istiyor. Bu itibarla baktığımızda “her şeyi sanatlı yaratan” anlamındaki Sâni’ ismini, “çok güzel süsleyen” anlamındaki Müzeyyin ismini ve Hâlık, Alîm, Kadîr, Musavvir, Mülevvin, Hakîm ve Cemîl gibi pek çok ismin tecellisini görmek ve tefekkür etmek mümkün olacaktır.
Demek nasıl ki Kur'ân okurken Allah'ın kelamından hakikatleri ilmen öğreniyoruz, biliyoruz. Kâinatı da adetâ Kur'ân gibi okuyabiliyorsak imanımız ya ayn'el yakîn mertebesindedir ya da ayne'l yakîn derecesinde bir ilm'el yakin mertebesindedir denebilir.
Altıncısı: Bütün bu saydıklarımızı başarabilmek için bu konuda ihlâslı olmak. Çünkü yine Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle, ihlâs kendisi en sâfi bir ubudiyet olduğu gibi insanı maksadına ulaştıran en kerametli bir vesiledir.[6]
Cenâb-ı Hak cümlemize, tahkikî imana ihlâsla çalışmayı, böyle kuvvetli bir imanı elde etmeyi ve dünyadan imân-ı kâmil ve hüsn-i hâtime ile ahirete gitmeyi nasip eylesin. Âmin.
Ayrıca lütfen bakınız;
https://risale.online/soru-cevap/iman-mertebeleri
[1] Kastamonu Lahikası, s. 193.
[2] İşârâtü’l-İ’câz, s. 131.
[3] İşârâtü’l-İ’câz, s. 131.
[4] Nahl, 10-11.
[5] Barla Lahikası, s. 303.
[6] Asâ-yı Musa, s. 233.