Peygamber Efendimizin (sav) Buhari'de geçen bir hadisinde, babasının cehennemlik olduğu geçiyor. Bu hadis sahih midir? Hz. Peygamberin (sav) anne ve babasının ahiretteki durumları ile alakalı hadisleri ve bu hadislerin izahlarını yapar mısınız? İslam âlimlerinin bu konudaki görüşleri nelerdir?
İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğu, Hz. Peygamber’in (sav) anne ve babasının âhirette kurtuluşa erecek kimselerden (ehl-i necat) oldukları kanaatindedirler. Çoğunluğun paylaştığı bu görüşü benimseyenler, konuya çeşitli açılardan yaklaşarak bu kanaate ulaşmışlardır. Onlar görüşlerini; ebeveynin fetret döneminde yaşadığı ve kendilerine tebliğ ulaşmadığı için mazur oldukları, Hanîflerden oldukları ve diriltilip iman ettikleri gibi çeşitli hareket noktalarına dayandırmışlardır.[1]
Fetret Ehlindendirler veyahut Haniftirler
Eş‘arî ve Şâfiî âlimlerinin tamamının, Mâtürîdîlerin bir kısmının ittifakıyla, kendilerine dinî davet ulaşmadan ölenler ehl-i necat olup cennete gideceklerdir. Zira Resûlullah’ın (s.a.v.) babası Hz. Abdullah on sekiz yaşında, annesi Hz. Âmine ise takriben yirmi yaşlarında vefat etmiştir. Bu yaşlar, câhiliye dönemi gibi son derece olumsuz bir ortamda hakkı arayıp bulmak için yapılacak araştırmada yeterli bir süre değildir.[2]
Şa‘rânî, ebeveynin fetret ehlinin en şerefli ve en üst tabakasından olabileceğini kabul etmektedir.[3]
Kâtip Çelebi (ö. 1070/1659) de konuyla ilgili ileri sürülen birçok hususu eleştirmekle birlikte, Hz. Peygamber’in (sav) anne ve babasından bahsederken “Bunların zamanı câhiliye devri, fetret devri idi.” demek suretiyle, Ebeveyn-i Resûlullah’ın câhiliye döneminde ve fetret devrinde yaşadıkları tarihi gerçeğini kabul etmiştir. [4]
Kâmil Mîras bu hususu şöyle açıklamaktadır: “Hz. Peygamber gibi âhir zaman nebîsi risalet güneşini sinelerinde taşıyan bir anne-babayı evladının feyz ve nurundan mahrum farz etmek, edep ve mantığa uygun değildir. Ebeveyn’in hayatları özellikle câhiliye döneminde geçmiş ve Risâlet-i Ahmediyye zamanını idrak edememişlerdir.” [5]
Suyûtî’nin belirttiğine göre Şafii âlim Şeyhülislam Şerefeddin el-Münavî (ö.h.798) zamanında da bir soru vesilesiyle konu gündeme gelmiştir. Nitekim Münavî’ye Hz. Peygamber’in (sav) babasının cehennemlik olup olmadığı sorulduğunda, soranı şiddetle azarlamış ve ‘Onun İslam’ı sabit değil mi ki? Çünkü o, fetret döneminde ölmüştür ve bisetten önce azap yoktur.’ diye cevap vermiştir.[6]
Kâdî Ebü’l-Hasan el-Mâverdî, Süheylî, Fahreddin Râzî, İbnü’l-Cezerî, Suyûtî, Fıkh-ı Ekber şârihi Muhammed b. Bahâuddin, Abdülahad Nûrî, Saçaklızâde el-Maraşî, Bediüzzaman Said Nursî, Abdurrahman el-Cezîrî gibi bazı âlim ve araştırmacılar ise onların Hanif dinine mensup olduğunu ifade etmişlerdir. [7]
Bediüzzaman Hazretleri ise Peygamberimizin (sav) bütün dedelerinin ve soyunun Hanif olduklarını ve Hz. İbrahim’in dinini mensup olduklarını belirtmiştir. Bununla beraber o dinin müntesibi olmakla diğer batıl dinlere de mağlub olmamışlar, ehl-i fetret olarak kurtulmuşlardır. O şöyle demektedir;
“Sual ediyorsunuz ki: "Zaman-ı fetrette (fetret zamanı) Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın ecdadı (dedeleri) bir din ile mütedeyyin miydiler?"
Elcevap: Hazret-i İbrahim aleyhisselâmın, bilâhare (daha sonraları) gaflet ve mânevî zulümat (karanlık) perdeleri altında kalan ve hususî bazı insanlarda cereyan eden bakiye-i dini ile mütedeyyin olduğuna rivâyat vardır. Elbette Hazret-i İbrahim aleyhisselâmdan gelen ve Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmı netice veren bir silsile-i nuraniyeyi (nurani silsile/soy) teşkil eden efrad (fertler), elbette din-i hak (hak din) nurundan lâkayt kalmamışlar ve zulümat-ı küfre (küfür karanlıklarına) mağlûp olmamışlar. Fakat zaman-ı fetrette,
وَمَا كُنَّا مُعَذِّبِينَ حَتّٰى نَبْعَثَ رَسُولا (Peygamber göndermedikçe azab edici değiliz) sırrıyla, ehl-i fetret, ehl-i necattırlar. “[8]
Bediüzzaman Said Nursi Peygamberimizin (sav) anne babası için ise şöyle demektedir;
Diyorsunuz ki: "Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın peder ve valideleri (anne ve babası) ve ceddi (dedesi) Abdülmuttalib'in imanları hakkında akvâ (en güçlü) ve esahh (en doğru) olan haber hangisidir?"
Elcevap: Yeni Said on senedir yanında başka kitapları bulundurmuyor, "Bana Kur'ân yeter" diyor. Böyle teferruat mesâilinde (meselelerinde) , bütün kütüb-ü ehâdisi (hadis kitaplarını) tetkik edip en akvâsını (en güçlüsünü) yazmaya vaktim müsaade etmiyor. Yalnız bu kadar derim ki: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın peder ve valideleri ehl-i necattır (kurtulmuşlardan) ve ehl-i Cennettir ve ehl-i imandır. Cenâb-ı Hak, Habib-i Ekreminin mübarek kalbini ve o kalbin taşıdığı ferzendâne şefkatini elbette rencide etmez.[9]
Fetret ehli için bakınız;
https://risale.online/soru-cevap/fetret-ehlinin-durumu
https://risale.online/soru-cevap/ehli-fetret-hakkinda
Hz. Peygamberin (sav) Anne ve Babasının Dirilerek İman Etmeleri Meselesi
Büyük çoğunluğunu muhaddislerin oluşturduğu bir kısım İslâm âlimlerine göre, Hz. Peygamber’in (sav) anne ve babası İslâm gelmeden önce vefat ettikleri için müşrik olmaları ihtimal dahilinde olsa da, Allah Teâlâ, Resûlullah’ın duasına binaen annesi Âmine’yi Veda Haccı esnasında Hacûn’da diriltmiş, o da oğlunun risaletini kabul edip iman etmiş, sonra Allah onu tekrar eski hâline döndürmüştür. Keza babası Abdullah da bu şekilde diriltilip iman etmiştir.
Bu görüşü benimseyen âlimler arasında şu isimler yer almaktadır:
Bu âlimler, ebeveynin diriltilip iman ettiklerini kabul eden görüşü benimsemişlerdir.[10]
Buna göre bir hadis-i şerifte Hz. Âişe şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber bizimle birlikte Veda Haccı’nı yapmış ve Hacûn tepesinde iken yanıma gelmişti. Üzüntülü bir hâlde idi ve ağlıyordu. Bu hâlde iken bineğinden inmiş ve orada Rabbinin dilediği kadar uzun bir süre kaldıktan sonra yanıma geri dönmüştü. Bu sefer sevinçliydi ve tebessüm ediyordu. Ben şaşkınlık içinde, ‘Yâ Resûlallah! Hacûn’da üzüntülü bir hâlde, ağlayarak indiniz. Allah’ın dilediği kadar kaldıktan sonra sevinçle geri döndünüz!’ diye sordum. Bunun üzerine Hz. Peygamber, bu hâlinin sebebini açıklayan şu sözleri buyurdu: ‘Annemin kabrine gittim ve Rabbimden onu diriltmesini istedim. O da benim için annemi diriltti, annem de bana iman etti. Sonra Allah onu eski hâline çevirdi.”[11]
Başka bir hadiste ise Urve b. Zübeyr’in, babası kanalıyla Hz. Âişe’den naklettiği rivayete göre, Resûlullah (s.a.v.) Rabbinden hem anne hem de babasının diriltilmesi için dua etmiş, Allah da o ikisini diriltmiş, onlar da iman etmişler ve Allah onları tekrar öldürmüştür.[12]
İbn Hacer el-Heytemî (ö. 974/1567) de ihya ile ilgili rivayetin zayıf olmadığını, aksine hadis hâfızları tarafından sahih kabul edildiğini belirterek, kendisi de bu görüşü benimsemiştir.[13]
Fahreddin er-Râzî, “Allah Teâlâ, genel kaidenin hilafına Resûlullah’a ikramda bulunmak için ebeveynini öldükten sonra diriltmiş, onlar da imanla faydalanmışlardır.” demiştir.[14]
Kurtubî de Hz. Peygamber’in ebeveyninin diriltilip iman ettiklerini kabul etmiştir.[15]
Mâlikî âlim Nâsirüddin İbnü’l-Münîr, el-Muktafâ fî şerefi’l-Mustafa adlı eserinde, ebeveynin ihyasını Hz. İsa’ya verilen ölüleri diriltme mucizesine benzetmiştir. Ona göre, ebeveynin ihyası da Hz. Peygamber’e ait ölüleri diriltme mucizesidir.[16]
Şa‘rânî de ebeveynin diriltilip iman ettiklerini kabul etmiştir.[17]
İman Etmediklerine Aid Hadisler ve Âlimlerin Bu Hadisleri Yorumlamaları
Sevgili Peygamberimiz (sav) babası Abdullah hakkındaki Enes b. Malik rivayeti şöyledir: Bir adam Hz. Peygamber’e gelerek "Ey Allah'ın Peygamberi, babam nerededir?" diye sormuş, Hz. Peygamber "Cehennemdedir" diye cevap vermiştir. Adam üzgün bir şekilde dönüp gideceği sırada, onu yanına çağırarak: "Şüphesiz benim babam da senin baban da cehennemdedir" buyurmuştur. [18]
Yine başka bir rivayette “Melike’nin Ensar’dan olan iki kızı Hz. Peygamber’e (sav) gelerek annelerinin misafire ikram ettiğini fakat cahiliye döneminde bir kız çocuğunu diri diri gömdüğünü, annelerinin durumunun ne olduğunu sormuşlar, Hz. Peygamber (sav) de “anneniz cehennemdedir.” diye cevap vermiştir. Bu cevap kendilerinde çok ağır gelmiş bir vaziyette kalkıp giderlerken Resûlulah (s.a.v) onları çağırıp ve kendilerine şöyle demiştir: “Şüphesiz benim annem sizin annenizle beraberdir.”[19]
Bu Hadislerin Telif ve Cem Edilmesi
Hz. Peygamber’in (sav) “Benim annem ikinizin annesiyle birliktedir.” sözü, Resûlullah’ın (s.a.v.) annesinin diriltilmesinden öncedir. Bu takdirde, ebeveynin ihya ve imanlarını bildiren hadis, Hz. Peygamber’in bu sözüyle çelişmez.[20]
İbn Seyyidinnâs (ö. 734/1334), ebeveynin ihyası ile cehennemlik olacaklarına işaret eden rivayetler arasında görünen zahiri çelişkinin, bazı âlimler tarafından telif edilmeye çalışıldığını belirtmiştir.
Bu telifçi yoruma göre, “Hz. Peygamber vefat edinceye kadar yüce makam ve derecelere yükseltilmeye, Allah tarafından kendisine özel ihsanlarda bulunulmaya devam etmiştir. Bu yüce derecenin, anne ve babasının diriltilip iman etmeleriyle Hz. Peygamber’in elde ettiği şeref ve onurun, Resûl-i Ekrem için sonradan meydana gelmesi, diriltme ve iman etme olayının da bu hadiseden sonra vuku bulması mümkündür. Bu makam ve ihsanlardan bir kısmının ise ebeveynin azap göreceklerini bildiren hadislerden sonra, ebeveynin diriltilip iman etmeleriyle gerçekleşmiş olması pekâlâ imkân dahilindedir. İlgili çelişkili rivayetler böyle anlaşıldığı takdirde herhangi bir çelişki kalmamaktadır.”[21]
İbnü’l-Cezerî’ye göre, bu olay ya annesinin diriltilip iman etmesinden önce gerçekleşmiştir ya da hikmet ve maslahat, istiğfârın Hz. Peygamber’in annesinin durumunu öğrendiği tam bu vakte kadar tehir edilmesini gerektirmiştir. [22]
Ayrıca İbn Hacer, "Ebeveyn'in fetret ehlinden olduğu kabul edildiğine göre, onların diriltilip iman etmelerinin ne lüzumu vardır?" şeklindeki bir itiraza şöyle cevap vermiştir:
“Bunun faydası, fetret ehli için söz konusu olmayan bir kemâlin onlara ihsan edilmesidir. Zira fetret ehlinin nihai durumları, sırf ebedî azaptan kurtulmak suretiyle Müslümanlara dahil edilmekten ibarettir. Halbuki sevaplarla cennette çok yüce mertebelere ulaşmak fetret ehli için söz konusu değildir. Ebeveyn’e ise iman etmek meziyeti ihsan edilmekle, onların şerefleri artmış ve bu sayede üstün mertebelere yükselmişlerdir.”.[23]
Suyûtî’ye göre, Müslim hadisi ile Melîke’nin kızları hadisi dâhil, ebeveynin cehennemde olduğunu ifade eden rivayetlerin hepsi, ya ebeveynin diriltilip iman ettiklerini bildiren rivayetlerle ya da fetret ehlinin azap görmeyeceğini ifade eden âyetlerle mensûhtur (hükmü kaldırılmıştır).[24]
[1] Mustafa Akçay, Hz. Peygamber’in Anne-Babasının Dinî Konumu ve Ebeyn-i Resul Risaleleri, Akademi Yay, İzmir 2005, s.29
[2] Suyutî, es-Sübülü’l-celiyye fi’l-âbâi’l-aliyye, Haydarabat, 1961, s. 1, 5; İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l-kübrâ, Beyrut, ts, c.1, s. 116.; Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, (nşr. Abdulmuti‘ Kalaç), Beyrut, 1405/1985, c.1, s. 188,
[3] Şa’rânî, el-Yevâkît ve’l-cevâhîr, Kahire 1959, c.2, s. 56-58.
[4] Katip Çelebi, Mîzânu’l-hak fî ihtiyâri’l-ehakk, (sad. Süleyman Uludağ-Mustafa Kara, İslamda
Tenkit ve Tartışma Usulü, İstanbul 1990.
[5] Kamil Miras, Sahih-i Buhâri Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercümesi ve Şerhi, DİB. Ank. 1968. IV, 551.
[6] Celâleddin es-Suyutî, ed-Derecü’l-münîfe fi’l-âbâi’þ-þerîfe, Haydarabat, 1961, s. 1-2.
[7] Mustafa Akçay, Hz. Peygamber’in Anne-Babasının Dinî Konumu ve Ebeyn-i Resul Risaleleri, Akademi Yay, İzmir 2005,s 49
[8] Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 269
[9 Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 270
[10] Mustafa Akçay, Hz. Peygamber’in Anne-Babasının Dinî Konumu ve Ebeyn-i Resul Risaleleri, Akademi Yay, İzmir 2005, s. 89
[11] Ebû Hafs Ömer b. Ahmed b. Osman b. Þahin, en-Nasîh ve’l-mensûh, (nþr. Ali Muhammed
Mu’avviz-Adil Ahmed Abdülmevcûd), s. 284, Beyrut, 1412/1992; Kurtubî, et-Tezkire, s.
16; Suyûtî, et-Ta‘zîm ve’l-minne, s. 1-2;
[12] Süheylî, er-Ravzu’l-ünf, II, 187; Suyûtî,,Mesaliku’l-Hünefâ fî Vâlideyi’l-Mustafa, Haydarabat,1961., s. 64.
[13] İbn Hacer el-Heytemî, Şerhu’l-Hemziyye, yy. ts.s. 21.
[14] Göreleli İbrahim Hilmi, Selâmu’l-ahkem ‘alâ sevâdi’l a‘ zam, yy., ts., s. 58.
[15] Kurtubî, et-Tezkire fî ahvâli’l-mevtâ ve umûri’l-âhire, Kahire, 1407/1987; s. 15-17.
[16] Suyûtî,,Mesaliku’l-Hünefâ fî Vâlideyi’l-Mustafa, Haydarabat,1961, s. 65.
[17] Şa’rânî, el-Yevâkît ve’l-cevâhîr, Kahire 1959, c.2, s.57.
[18] Müslim, İman 347; Ebu Davud, Sünnet 18; 4718
[19] Suyûtî, et-Ta‘zîm ve’l-minne fî enne ebeveyi Resûlillah fi’l-cenne, Haydarabat, s.43
1381/1961; Ali el-Kârî, Edilletü’l-mu‘takadi Ebî Hanîfe fî Ebeveyi’r-resûl, , Süleymaniye
Ktp. Yahya Tevfik, 1736/444; vr. 15a-15b
[20] Suyûtî, et-Ta‘zîm ve’l-minne fî enne ebeveyi Resûlillah fi’l-cenne, Haydarabat, s. 6.
[21] Suyûtî,,Mesaliku’l-Hünefâ fî Vâlideyi’l-Mustafa, Haydarabat,1961., s. 65
[22] İbnü’l-Cezerî, er-Risaletü’l-beyâniyye, Süleymaniye Ktp. Pertev Paşa,603 vr. 11a.
[23] İbn Hacer el-Heytemî, Şerhu’l-Hemziyye, yy. ts.s. 21.
[24] Suyûtî, et-Ta‘zîm ve’l-minne fî enne ebeveyi Resûlillah fi’l-cenne, Haydarabat, s. 28-29.