Soru

Bediüzzaman Hazretlerinin Tarihçe-i Hayatı İle Alakalı Sual ve Cevaplar

Salih Yeşil'in Üstad Bediüzzaman Hazretleri'nin Tarihçe-i Hayatı ile alakalı sorduğu 11 maddelik sualleri cevaplar mısınız? (Emirdağ Lahikası 173. Mektup)

Tarih: 6.05.2025 17:55:26

Cevap

Sual: 1-Hangi tarihte ve nerede Cenab-ı Hak sizi dünyaya getirdi?

Bediüzzaman Said Nursî, miladî 1877 (rûmî 1293) tarihinde Bitlis’in Hizan Kazası’nın İsparit Nahiyesi’ne bağlı Nurs Köyü’nde dünyaya gelmiştir.[1]

 2-Baba ve büyükbabanızın adı ve mesleklerini lütfen yazınız?

Bediüzzaman Hazretleri'nin babasının adı Sofi Mirza Efendi'dir. Çiftçilik ve hayvancılık ile meşguldür. Büyükbabasının adı ise Ali’dir. [2]

 3-Kimlerden, nerede ders okudunuz? Ve nerede kimlere ders okuttunuz?

Bediüzzaman Hazretlerinin hocaları için detaylı bilgiyi bu linkte bulabilirsiniz;

https://risale.online/soru-cevap/ustadin-ustadlari

Bediüzzaman Hazretleri düzenli şekilde 15 yıl kadar Van’da hocalık yapmıştır. Burada yetiştirdiği talebelerinin önemli kısmı 1. Dünya Savaşı'nda şehit olmuştur. Fakat Risale-i Nur vasıtasıyla yetiştirdiği talebeler yüz binlerledir. Sürgün olarak gönderildiği bütün vilayetler (Isparta, Kastamonu, Emirdağ gibi) onun medresesi hükmündedir. 

4-Van’da, Van valisi Tahir Paşa’nın evinde ne kadar kaldınız? Ve o zata ne okuttunuz?

Devlet ricali arasında Bediüzzaman Hazretlerini keşfeden pek çok insan olmuştur. Bu zatların arasında Tahir Paşa'nın ayrı bir yeri vardır.

Bediüzzaman Hazretleri ile Tahir Paşa tam anlamıyla bir ilim arkadaşıdır. Tâhir Paşa, Avrupa kitaplarını inceleyerek Bediüzzaman Hazretlerine sorular hazırlayıp sorar, Bediüzzaman Hazretleri de bunların hiçbirisini görmediği ve Türkçeyi de yeni konuşmaya başladığı halde, cevap vermekte tereddüt etmezdi. Hatta bir gün Bediüzzaman bu kitapları görür ve Tâhir Paşa’nın bunlardan sorduğunu anlayarak az bir zamanda kitapları okuyarak içindeki bilgileri elde eder. Bediüzzaman, matematikte harikulâde bir hesap hızına sahipti. Herhangi bir zor problemi, zihninden hemen çözerdi. Hatta matematiğin denklemlere dair “cebir ve mukabele” ilminde bir risale yazmıştı. Tâhir Paşa’nın yanında hesap meseleleri tartışma mevzuu olduğunda hesaba dair hangi mesele bahsedilse, başkaları ve en mahir kâtibler neticeyi bulamadan, Bediüzzaman Hazretleri zihnen çıkarıyordu. Çok defalar böyle yarışlara girişir ve hepsinde daima birinci gelirdi.[3]

Bediüzzaman Hazretlerinin Tahir Paşa'nın konağında ne kadar kaldığını tam bilemiyoruz. Fakat Bediüzzaman Hazretleri, Tahir Paşa'nın konağında kaldığını bizzat kendisi ifade etmektedir.

“Ben gençliğimde Van’da Vali Tahir Paşa’nın konağında kalırken, Vali bana bir oda tahsis etmişti. Ben orada kalırdım. Her gece yatmadan önce üç saat kadar hâfızamdakileri tekrar ederdim...”[4]

5- Meşrutiyet’in ilanından kaç ay evvel İstanbul’a geldiniz. İttihadcılar halka nasihat için sizi Selanik’e götürmüşlerdi. Selanik’ten sonra sizi Rumeli’de hangi şehirleri gezdirdiler?

Bediüzzaman Hazretleri İstanbul’a II. Meşrutiyet'ten bir yıl önce 1907 yılında gelmiştir. II. Meşrutiyet'in ilan edildiği 1908 yazında, Üstad Bediüzzaman İstanbul’un bir kaç yerinde, hürriyetin kıymet ve ehemmiyetini beyan eden nutuklarda bulunmuştu. Üç gün sonra Selanik’e giderek aynı nutku Hürriyet Meydanı’nda toplanan kalabalık bir halk kitlesine karşı da okudu.[5]

Üstadımızın II. Meşrutiyet'in ilanından sonra Selanik’ten başka bir şehre gidip gitmediği hakkında herhangi bir malumata ulaşamadık. Ancak Meşrutiyet'ten 3 sene sonra Sultan Reşat ile yaptığı Rumeli seyahatinde Kosova'ya ve Üsküp’e gittiği Tarihçe-i Hayatça sabittir.

6- Balkan Harbi’ne iştirak ettiniz mi?

Bir kısım yazarlar delil ve belge göstermeden Üstadımız'ın Balkan Savaşları’na katıldığını iddia etmektedir. Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri'nin Balkan Savaşları’na katılması ihtimal dâhilindedir. Fakat katî değildir. Kesin ve kati deliller olmadığı için bu mesele hakkında bir şey diyemiyoruz. Temel kaynaklarımızda bu meseleye yönelik herhangi bir işaret göremedik.

7- Umumî harpte nerede esir oldunuz? Ruslar size hangi şehirlerini gezdirdiler? Hakkınızda ne gibi muamele yaptılar? Tazyikte, hakarette bulundular mı?

Üstad Bediüzzaman esir edildikten sonra, önce Van üzerinden Tiflis’e sevk edildi. (Üstadımızın ayağı kırık olduğu için tedavi maksadıyla önce Tiflis’e sevk edilmiştir.)[6] Tedavisinin ardından Tiflis’ten alınarak Rusya’nın başkenti olan Moskova’nın kuzey doğusunda, meşhur Volga Nehri’nin kıyısında bulunan Kosturma Vilayetindeki büyük bir esir kampına götürülür.[7] Bu uzun ve meşakkatli yolculukta Bediüzzaman’la birlikte yüz civarında üst düzey asker ve sivil bulunmaktaydı.

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Rusya'da nasıl muamelelere maruz kaldığını anlamak açısından önemli bir misal veriyoruz. Bediüzzaman Hazretleriyle beraber o yıllarda esir kampında bulunan Alişan Soylu adında bir zat Hz. Üstad ile Rus başkumandanı arasında geçen bir hâdiseyi oğluna şu şekilde anlatmıştır:

“Çok esir vardı kampta. Bir gün bir komutan geldi. Ama biz kim olduğunu bilmiyoruz, “Dikkat!” diye bir komut verildi. Herkes, hepimiz ayağa kalktık. Bir tek kişi hariç, Bediüzzaman! Sonradan kim olduğunu öğrendiğimiz Rus Başkumandan Nikola bunu gördü. Hemen bir tercüman çağırtıp, ‘niçin ayağa kalkmadığını’ sordu. Bediüzzaman, “Tazim Allah’a olur” diye cevap verince; Nikola, kurşuna dizilmesini emretti. O’na ölüm emri verdiği zaman biz çok korktuk. Ölüm mangası da hemen hazırlandı. Sonra namaz için izin istedi Bediüzzaman. Namazını kıldı ve hemen çabuk çabuk geldi. Komutan; “İdam olunacağı zaman ağırdan alınır, sen çabuk geliyorsun?” diye sordu tercümanla. Bediüzzaman umursamaz bir tavırla: “Rabbime kavuşmak için çabuk geliyorum” dedi. Bu ihlas, komutanı çok etkiledi ve insafa getirdi. İdamı kaldırdı ve özür diledi.”[8]

Bediüzzaman Hazretleri çileli esaret günlerine muhtelif risalelerinde  yer vermiştir:

“Rusya’da Kosturma’da doksan esir zabitlerimizle (subaylarımızla) beraber bir koğuşta idik. Ben o zabitlerimize ara sıra ders veriyordum. Bir gün Rus kumandanı geldi. Gördü dedi: ‘Bu Kürt gönüllü alay kumandanı olup çok askerimizi kesmiş. Şimdi de burada siyasî ders veriyor. Ben yasak ediyorum ders vermesin.’ İki gün sonra geldi. Dedi: ‘Madem dersiniz siyasî değildir. Belki dînî ve ahlâkîdir. Dersine devam eyle’ deyip izin verdi.”[9]

“Birinci Harb-i Umumî’de esaretle, Rusya’nın şark-ı şimalîsinden, çok uzak olan Kosturma vilâyetinde bulunuyordum. Orada Tatarların meşhur Volga Nehri’nin kenarında küçük bir camileri bulunuyordu. Oradaki arkadaşlarım olan esir zabitlerin içinde sıkılıyordum. Yalnız kalmayı istedim; dışarıda izinsiz gezemiyordum. Tatar mahallesi kefaletiyle, beni o Volga Nehri’nin kenarındaki küçük camiye aldılar. Ben yalnız olarak camide yatıyordum. Bahar da yakın idi. O şimal (kuzey) kıt’asının pek çok uzun gecelerinde çok uyanık kalıyordum. O karanlık gecelerde ve karanlıklı gurbette, Volga Nehri’nin hazîn şırıltıları ve yağmurun rikkatli şibiltileri ve rüzgârların rikkatli esmeleri, beni derin gaflet uykusundan muvakkaten uyandırdı. Gerçi daha kendimi ihtiyar bilmiyordum, fakat Harb-i Umumî’yi gören ihtiyardır. Güya  يَوْماً يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ شيباًۗ (Çocukları ak saçlı ihtiyarlara döndüren bir gün) sırrına mazhar olmuş, öyle günlerdir ki; çocukları ihtiyarlattırdığı cihetle, kırk yaşında iken, kendimi seksen yaşında bir vaziyette buldum. O karanlıklı uzun gece ve hazîn gurbet ve hazîn vaziyet içinde hayattan ve vatandan bir meyusiyet (ümidsizlik) geldi. Aczime, yalnızlığıma baktım, ümidim kesildi. O hâlette iken Kur’ân-ı Hakîm’den imdat geldi. Dilim حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكٖيلُ "Allah bize yeter; o ne güzel vekildir!" dedi. Kalbim de ağlayarak dedi: Garibem, bîkesem, zaifem, nâtuvanem, alîlem, âcizem, ihtiyarem, bîihtiyarem, el’amân gûyem, afv-cûyem, meded-hâhem zidergâhet ilâhî! Ruhum dahi vatanımdaki eski dostları düşünüp o gurbette vefatımı tahayyül ederek Niyazi-i Mısrî gibi dedim: Dünya gamından geçip, yokluğa kanat açıp, Şevk ile her dem uçup, çağırırım: Dost! Dost![10]

Ayrıca bkz. Lemalar, s. 225, Mektubat s. 66, Bediüzzaman Said Nursi Ve Hayru’l Halefi Ahmed Hüsrev Altınbaşak, c.1, s.165-173

8- Esaretten hangi tarihte İstanbul’a geldiniz? Hangi tarihte, Daru’l-Hikmetü'l-İslamiye illiyesine a’za oldunuz?

Üstad Bediüzzaman Hazretleri 18 Haziran 1918 tarihinde bir Ramazan günü esaretten İstanbul’a dönmüştür. Darü’l Hikmetil İslamiye 12 Ağustos 1918'de açılmıştır. 22 Ağustos 1918 tarihinde Bediüzzaman Hazretlerinin Darü’l Hikmetil İslamiye'nin karar defterinde komisyonlarla alakalı bir belgede imzası mevcuttur. Dolayısıyla 1918 yılının Ağustos ayında diyebiliriz.

9- Millet meclisinin ilk devresinde Ankara’ya geldiğiniz zaman evvela hürmete, bir hafta sonra da meclisin teneffüs salonunda ve soba başında abdest, namaz, Cenab-ı Hak’tan yardım isteyiniz, sözlerinizden dolayı reis-i cumhurla münakaşadan sonra, Ankara’dan uzaklaştığınızdan ne kadar sonra ilk olarak nereden nereye nefyedildiniz? Ve ol vakit diyanet riyaseti tarafından bir emre müsteniden size vaizlik namıyla elli lira maaş tahsis edilmiş iken, bu maaşı neden kabul etmediniz?

Üstad Bediüzzaman Hazretleri (13 Mayıs 1923) tarihinde Ankara'dan ayrılmıştır.

Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri kışın sonlarına doğru 1926 yılında Van’dan çok uzun ve meşakkatli bir yol ile Burdur’a nefyedilmiştir. Üstadımızın ilk sürgün yeri Burdur’dur.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri maaşı neden kabul etmediğini eserlerinde şöyle anlatmaktadır.

 “... M. Kemal iki defa şifre ile Van vilâyetinin eski vâlisi ve benim dostum Tahsin Bey’in vasıtasıyla, beni neşredilen Hutuvat-ı Sitte’ye mükâfaten taltif için Ankara’ya celb etti. Gittim, Şeyh Sünûsî Kürtçe lisanı bilmediğinden, beni onun yerinde üç yüz lira maaşla vilâyât-ı şarkiye vaiz-i umumîsi, hem meb’us, hem Diyanet Riyaseti Dairesi’nde Darü’l Hikmet âzâlarıyla beraber eski vazifem ile memnun etmek ve benim Van’da temelini attığım Medresetüzzehrâ ve şark Darülfünunu’na, Sultan Reşad’ın verdiği 19 bin altun lira, iki yüz meb’us içinde yüz altmış üç mebusun imzasıyla, yüz elli bin banknota iblağ edilerek kabul edildiği halde; ben Beşinci Şuâ aslının verdiği (âhirzamanda geleceği bildirilen şahıslar hakkındaki) haberin bir kısmını orada bir adamda gördüm. Mecburiyetle o çok ehemmiyetli vazifeleri bıraktım. Ve bu adamla başa çıkılmaz, mukabele edilmez diye dünyayı ve siyaseti ve hayat-ı ictimaiyeyi terk edip, yalnız imanı kurtarmak yolunda vaktimi sarf ettim.”[11]

10- Hangi şehir veya kasabada menfi iken yazdığınız kitaplar bahanesiyle Eskişehir’e sevk ve mahkûm edildiniz? Ve kaç sene hapiste kaldınız? Ve hapisten çıkarıldıktan sonra nereye nefiy olundunuz?

Isparta’da iken Eskişehir’e sevk edilmiştir. 11 ay hapiste kalmıştır. Eskişehir’den sonra Kastamonu vilayetine sürgün edilmiştir.

11- Kastamonu’dan kimin ihbarıyla hükümet sizi Denizli cezaevine sevk etti? Kaç ay hapishanede kaldınız? Hapsinize sebep olan kitaplar tedkik olunup, muzır olmadıkları anlaşılmakla, hükmen serbest bırakıldıktan sonra o hayatınızın mahsulü olan âsârınız size iade edildi mi?

Kastamonu’da geçen yedi buçuk senenin ardından gizli din düşmanları, 1943 Ağustos sonunda yeniden harekete geçtiler. Bediüzzaman Hazretleri hem münzevî, hem de göz hapsi altında yaşamasına rağmen, etrafındaki halkaya her geçen gün yeni insanların katılması ve bir türlü hizmetlerinin önüne geçilememesi düşmanlarını oldukça rahatsız ediyordu. Üstelik o mübarek zatın aziz vücudunu ortadan kaldırmak için defalarca yaptıkları zehirleme su-i kastlerinden de bir türlü netice alamıyorlardı. Bu sebeple, Hazret-i Üstad ve talebelerini ikinci defa hapis ve mahkeme yoluyla susturma yoluna gitmeye karar verdiler. Kısa aralıklarla Üstad’ın evine peş peşe yapılan baskınlarla aramalar yaparak suç unsuru sayabileceklerini düşündükleri risale ve mektubları ele geçirmeye çalıştılar. Fakat aramalar neticesinde birkaç ilmî, imanî risaleden başka bir şey bulamadılar. Bir şey bulamasalar da artık üzerinde karar verilmiş olan planı uygulamaktan geri durmadılar ve üçüncü baskınla birlikte o sene altmış yedi yaşına girmiş bulunan Hazret-i Üstad’ı tutuklayarak önce Kastamonu Hapishanesi’ne koydular. Kısa bir müddet burada kalan Bediüzzaman Hazretleri 20 Eylül 1943’te bir jandarma eri eşliğinde otobüse bindirilerek Ankara’ya gönderildi. Ankara’dan Isparta’ya Isparta’dan da Denizli’ye sevk edildi. [12]

*Ayrıca Anadolu’nun muhtelif yerlerinde ayrı ayrı meydana gelen hadiseler Denizli hapsine zemin hazırlamıştır. Sandıklı’da Hasan Atıf Efendi'nin dikkat çeken hizmetleri ve nihayetinde 17 gün hapiste kalması.

*Denizli’nin Çivril Kazası’nın Homa Köyü’nde yapılan aramalarda birkaç risale ile birlikte âhirzaman’ın dehşetli şahısları olan Deccal ve Süfyan’dan ve diğer âhirzaman alâmetlerinden bahseden Beşinci Şuâ’ın bir adet el yazma nüshası ele geçirilmesi.

*İman ve tevhid hakkında harika bir risale olan Âyetü’l-Kübrâ’nın İstanbul’da Kur’ân yazısıyla gizlice bastırılan bin adet nüshasının Isparta’da ele geçirilmesi.

Denizli Hapsi’ni netice veren hâdiseler, görünüşte bu şekilde başlasa da perde arkasında gizli din düşmanları bulunuyordu. Bediüzzaman Hazretleri’nin gizli dinsizlik komitesi adını verdiği bu karanlık mihrak, onun dine yaptığı hizmetlerin engellenememesinden ve etrafındaki talebe kitlesinin gittikçe genişlemesinden büyük rahatsızlık duyuyordu. Bu yüzden devletin çeşitli kademelerinde bulunan adamları vasıtasıyla Üstad Hazretleri’ni daimî bir takip, baskı, hapis ve sürgünlerle yıldırmaya çalışıyorlardı. Fakat onların bu zulümleri Hazret-i Üstad’ın himmet ve gayret ateşini daha da alevlendirmekten başka bir işe yaramıyordu.[13]

Üstad Bediüzzaman Hazretleri Denizli hapsinde 1943 Kasım ayından 1944 Haziran ayına kadar kalmıştır.

15 Haziran 1944 tarihinde bütün suçlamalardan ittifakla beraat kararı verilmiştir. Yüz otuz parça Risale-i Nur Külliyatı’nın hepsine serbestiyet verip sahiplerine tamamen iade edilmiştir.[14]


[1] Hayrat Vakfı İlmi Araştırma Heyeti, Bediüzzaman Said Nursi Ve Hayru’l Halefi Ahmed Hüsrev Altınbaşak, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, c.1,s.48

[2] Age. c.1, s.48, 51

[3] Age. c.1, s.83

[4] Age. c.1, s.85

[5] Age. c.1, s.114

[6] Age. c.1, s.165

[7] Age. c.1, s.166

[8] Age. c.1, s.171

[9] Bediüzzaman Said Nursi, Şualar Mecmuası, Hayrat Neşriyat, Isparta, c.2, c.2, s.553

[10] Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar Mecmuası, Hayrata Neşriyat, Isparta, s.224

[11]Şualar Mecmuası, c.2, s. 272

[12] Bediüzzaman Said Nursi Ve Hayru’l Halefi Ahmed Hüsrev Altınbaşak c.1, s.705

[13] Age, c.1, s.706-707

[14] Age. c.1, s.763


Yorum Yap

Yorumlar