Soru

Düğün Davetiyesinde Bayanın İsmi

Düğün davetiyelerine bayanın isminin yazılmamasının nedeni nedir

Tarih: 23.04.2021 14:22:35
Okunma: 2920

Cevap

Davetiye de bir Hanımefendinin isminin bulunmaması, o kişinin mahremiyetine gösterilen saygıdan kaynaklanıyor. Aslında bu bir tercihtir. Fakat sıradan bir tercih değildir. Arkasında çok güzel bir incelik ve edeb barındırır. Bir Müminin şer’i hayatının da ölçüsünü gösterir! O hanımın ismini herkesin özellikle erkeklerin bilmesi gerekmez. 

Her şeyden önce şunu iyi bilmek gerekir: Şer'i hükümlerden mükelleflerin fiillerine taalluk eden gerek bedeni ve gerekse mali ibadetler farz, vacip, sünnet, müstehab ve adab olmak üzere başlıca 5'e ayrılır.

Bunların her biri yekdiğerlerinin bulunmasıyla kaimdir. Yani hepsi birbirlerinin ayrılmaz bir parçasıdır; Farzı vacip tamamlar; vacibi sünnet; sünneti müstehab; müstehabı da adab tamamlar.

Bu sıralamadan anlaşılıyor ki, malen ve bedenen farz olan ibadetlerin tam manasıyla gerçekleşmesi vacip, sünnet, müstehab ve adaba riayet etmeğe mütevakkıftır. Şu halde bir insan adaba ne kadar itina gösterirse bütün amel ve davranışları o nispette mükemmel ve şer'i şerifin ölçülerine uygun olur. Bunun aksine kişi adabın terkine cesaret edip önemsemezse, onun bu lakayt oluşu zaman zaman müstehab, sünnet ve vacibi hatta belki de farzın terkine cesaret etmesini sebep olabileceğinden korkulur. Bu itibarla adab, filvaki farzlar, vacipler, sünnetler ve müstehabların anahtarı olduğu meydana çıkmış olur. Hatta gerçek ve ulvi yolların adap üzerine tesis edildiği söylenebilir.

Bu itibarla sıradan işlerimizi eğer adapların fiili kaynağı olan Sünnet-i Seniyeye göre yapsak, o sıradan işlerimiz Kur’an-ı Kerim’in hükmüyle ibadet olur.

Zira ayeti kerimede “(Habîbim, yâ Muhammed!) De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız, o hâlde bana tâbi‘ olun ki, Allah (da) sizi sevsin ve günahlarınızı size bağışlasın!”[1] buyuruyor.

Bu Ayet-i Kerimeyi Bediüzzaman Hazretleri şöyle Tefsir eder:

Ey nefis! Az bir ömürde hadsiz bir amel-i uhrevî istersen ve her bir dakika-i ömrünü bir ömür kadar faideli görmek istersen ve âdetini ibadete ve gafletini huzura kalbetmeyi (çevirmeyi) seversen, Sünnet-i Seniyeye ittiba et.

Yani şu azıcık ömrünü hem dünya hayatı için hem de ahiret hayatı için gafletten kurtarıp, bereketlendirmek istiyorsan Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’ın tavsiyelerine kulak ver ve ona tabi ol.

Çünkü bir muamele-i şer'iyeye tatbik-i amel ettiğin vakit, bir nevi huzur veriyor. Bir nevi ibadet oluyor. Uhrevî çok meyveler veriyor.

Mümin dünyada iken Allah’ı razı ettiği kadar mutlu ve huzurlu olabilir.

Eğer işlerimizde Cenâb-ı Hakk’ı razı etmek istiyorsak O’nun vazifelendirdiği Peygamberine tabi oldukça, söylediklerine kulak verip teslim oldukça Allah’ın da memnun olacağını bu ayet bize ifade ediyor.

Hulasa: Cenâb-ı Hakk’ın bize verdiği hayatı yine O’nun izni dairesinde yaşamaya ve bunu yaparken de bu işi en güzel bir surette yapan Resulü Ekrem (a.s.m.) a uyarak yapmaya çalışalım ki, Rabbimizde bizim üzerimizde kendine ait olan isim ve sıfatlarının tecellisini görmekten memnun ve hoşnut olsun. O’nun memnuniyeti, bizim küçük ve ehemmiyetsiz gibi gördüğümüz hareketlerimizdeki âdâplardadır.

Ayrıca şu linkten de istifade edebilirsiniz:

https://risale.online/soru-cevap/sunneti-seniyeye-uymamak


[1] Âl-i İmran, 31. Ayet


Yorum Yap

Yorumlar