Soru

Cüz'-i İhtiyarîden Vazgeçmek

"O çare ise şudur ki o cüz-i ihtiyarîden dahi vazgeçip, irade-i İlahiyeye işini bırakıp, kendi havl ve kuvvetinden teberri edip, Cenab-ı Hakk’ın havl ve kuvvetine iltica ederek hakikat-i tevekküle yapışmaktır. " 17. Söz'ün zeylinde geçen bu kısmındaki "cüzi ihtiyariden vazgeçmeyi" nasıl anlayacağız? İzah eder misiniz?

Tarih: 10.07.2023 13:17:16
Okunma: 297

Cevap

“O çare ise şudur ki, o cüz’-i ihtiyârîden dahi vazgeçip, irâde-i İlâhiyeye işini bırakıp, kendi havl ve kuvvetinden teberrî edip, Cenâb-ı Hakk’ın havl ve kuvvetine ilticâ ederek hakîkat-i tevekküle yapışmaktır. Yâ Rab! Madem çâre-i necât budur, senin yolunda o cüz’-i ihtiyârîden vazgeçiyorum ve enâniyetimden teberrî ediyorum.”[1]

Soruda bahsi geçen kısım yukarıdaki paragraftır. Bu paragrafın girişine dikkat edildiğinde daha önce bir konunun işlendiği açıkça anlaşılmaktadır. Zira girişinde yer alan “O çare ise şudur…” ifadesi bunu ortaya koymaktadır. Yukarıdaki metin öncesi ve sonrasıyla beraber değerlendirildiğinde, ayrıca Risale-i Nur’da bu konuya dair izahlar dikkate alındığında mesele anlaşılmaktadır. Bu nazarla paragrafa bakıldığında;

Bu paragraftan birkaç paragraf önce cüz-i ihtiyarinin hem kendini müstakil kabul ettiği hem de iman ile Allah’ın kudretine dayanan iki tanımı yapılmaktadır. Birinci tanımı şu şekilde yapılmaktadır: “Hâlbuki o cüz’-i ihtiyârî denilen silâh-ı insanî hem âciz hem kısadır. Hem ayarı noksândır, îcâd edemez. Kesbden başka hiçbir şey elinden gelmez. Ne geçmiş zamana hulûl edebilir ne de gelecek zamana nüfûz edebilir. Mâzî ve müstakbele âit emellerime ve elemlerime fâidesi yoktur. O cüz’-i ihtiyârînin meydân-ı cevelânı, kısacık şu zamân-ı hâzır ve bir ân-ı seyyâldir.”[2]

Cüz-i ihtiyarinin buradaki tanımı dikkate alındığında kendi başına hareket eden, kendini Allah’tan müstakil bir konuma yerleştiren, dolayısıyla kendisi üzerinde tezahür eden nimetleri kendinden bilen ve kendine isnad eden bir cüz-i ihtiyari hali anlaşılmaktadır.

Böyle bir ihtiyar ise kendisine lazım ve gerekli olan hiçbir şeyi elde edemez. Çünkü kısadır, ayarı noksandır, icada iktidarı yoktur. Bir şeyin kendisi üzerinde gözükmesinden başka bir yapısı ve yaptığı bir şey yoktur, geçmiş ve geleceğe herhangi bir müdahalesi mümkün değildir. İnsanın geçmiş ve geleceğe yönelik arzu ve isteklerini elde etmesine yardımcı olacak bir hali bulunmamaktadır. Kısacası bu cüz-i ihtiyari sadece mevcut olan zaman içerisinde bir hareket kabiliyetine sahiptir ki bu da ancak bir andır. Hatta andan daha kısa bir zaman dilimidir.

Halbuki yukarıda tanımı verilen cüz-i ihtiyari bahsinin geçtiği yerdeki haşiyelere baktığımızda ikinci bir tanım daha yapılmaktadır. O tanım da şudur; “Îmân, o cüz’-i lâyetecezzâ hükmündeki cüz’-i ihtiyârî yerine, gayr-i mütenâhî bir kudrete istinâd etmek için bir vesîka verir. Ve belki bir vesikadır. Îmân, o cüz’-i ihtiyârîyi, Allah nâmına isti‘mâl ettirip her şeye karşı kâfî getirir. Bir askerin cüz’î kuvvetini devlet hesabına isti‘mâl ettiği vakit, binler kuvvetinden fazla işler görmesi gibi. Îmân, dizginini cism-i hayvânînin elinden alıp, kalbe, ruha teslîm ettiği için, mâzîye nüfûz ve müstakbele hulûl edebilir. Çünkü kalb ve ruhun dâire-i hayatı geniştir.”[3]

Bu şekilde cüz-i ihtiyari değerlendirildiğinde ise iman vasıtasıyla cüz'-i ihtiyarinin insana neler kazandırdığı anlaşılmaktadır.

Demek ki; Soruda bahsi geçen “cüz'-i ihtiyariden vazgeçmek” tabiri iman ile olan bağlantısı kesik olan birinci manadaki cüz'-i ihtiyaridir. Birinci kısım cüz-i iradeye dayanan ve güvenen kimse kendisini helaketten kurtarması mümkün değildir. Kurtulmanın yegâne çaresi ise ikinci tanımdaki iman vasıtasıyla cüz'-i irade yerine Cenab-ı Hakk’ın kudretine dayanmak olur. Bu ise insana kurtuluş vesikası olur.

Bunun manası; iman, insanın cüz-i iradesini Allah namına kullanmasını sağlar. Bu her şeye karşı insana yeterlidir. Adeta asker olan birisinin kuvvetini devlet namına kullanması gibi olur ki, bu o askere bir devlet kadar güç ve kuvvet verir. Cüz'-i ihtiyarisini bu şekilde kullanan birisi hayvanî cismin elinden ihtiyarını alıp, kalbine ve ruhuna teslim etmesidir. Bu şekilde hem geçmişe hem geleceğe nüfuz edebilir. Çünkü kalbin ve ruhun hayat dairesi geniştir. Allah’ın kudretine dayandığından her isteğini ve istediğini elde edebilir.

İşte soruda bahsi geçen “cüz-i ihtiyariden vazgeçmek” tabiri bu şekilde anlaşılmalıdır. Bahsi geçen paragrafın sonundaki duada, kendini müstakil kabul eden cüz'-i ihtiyariden vaz geçilmekle beraber, bunun enaniyetin kaynağı olması nazara verilerek enaniyetten de teberri edilmektedir.

İnsanın fıtratına yerleştirilen ebed arzusu ve bitmek bilmeyen istekleri ancak kâinatın yaratıcısı olan Allah tarafından karşılanabilir. Bu ise ancak iman edib cüz'-i ihtiyarını o yaratıcının emirleri dairesinde kullanmasıyla mümkün olacaktır. Diğer bir ifade ile “cüz'-i ihtiyariden vazgeçmek” demek cüz'-i ihtiyarını enaniyet ve nefis hesabına değil, Allah namına kullanmak demektir. 

30. Söz bir cihette baştan sona bu konuyu işlemektedir. O risaleye müracaat edilebilir. 

Ayrıca cüz'-i iradenin mahiyeti için aşağıdaki linki inceleyebilirsiniz:

https://risale.online/soru-cevap/cuzi-iradenin-mahiyeti


[1] Sözler, 71.

[2] Sözler, 69.

[3] Sözler, 69.


Etiketler

Alâkalı Sorular

Yorum Yap

Yorumlar