Soru

Çocukların Namaz Kılmaması

14 yaşında oğlum var. Ben ısrar edince namazlarını kılıyor, ben bıraksam namazlar kaçıyor. Namazı nasıl sevdirebilirim?

Tarih: 1.12.2020 13:44:38
Okunma: 1871

Cevap

Evvela şunları belirtmekte fayda var.

İçinde bulunduğumuz bilgi ve teknoloji asrında dünyaya gelen çocuklarımız, evvelki kuşaklar gibi değiller.

Onlar için yapılan tanım ise Z kuşağı olduklarıdır.

Z kuşağı ile ilgili kısa bir bilgi paylaşacak olursak: Bazı kaynaklara göre 2000 yılından itibaren dünyaya gelmiş çocukların oluşturduğu nesile Z kuşağı deniyor. Tamamıyla teknolojinin hakim olduğu bir çağda doğmuş olmaları sebebiyle teknolojiyle oldukça iç içe yaşayan bu jenerasyona, “internet kuşağı” adı da veriliyor. Oldukça iyimser olmalarıyla beraber, kişisel hırslarının da son derece yüksek olması, bu kuşağın en bilinen özelliklerinden olduğu biliniyor.

Bu itibarla Z kuşağı dediğimiz bu nesli iyi anlayamayınca ve onları dikkatle okuyamadığımız zaman, anne-babalar, öğretmen ve idareciler çok sıkıntı çekiyorlar. Neslimizin devamı, istikbalimizin anne-babası veya liderleri olacak çocuklarımız için ne kadar çok gayret edilse israf sayılmaz.

Peki bu nesli nasıl anlayacağız? Nasıl okuyacağız? Nasıl davranacağız?

Bu konuda çok şeyler söylenebilir.

Biz en Muhterem, en seçkin ve en Büyük Rehberimiz olan Sevgili Peygamberimiz (a.s.m.)'a müracaat edelim.

O (a.s.m.) bu konuda ne diyor? zira kendi asrında, Arap yarımadasında, çöl şartlarında, çoğunluğu okuma yazma bilmeyen hem vahşi hem de acımasız olan insanları kısa sürede hem de 23 sene gibi bir zamanda kendi asrının en medeni, en merhametli, en fazla yardım sever, en mütevazi ve en keremli insanları haline getirmiştir. Bu öyle bir başarıdır ki yeryüzünde eşine rastlanmamış bir muvaffakiyettir.

Siyer-i Nebi dediğimiz Peygamberimiz (a.s.m.)’ın Hayatını okuyan her kes O’nun bu eşsiz başarısını ve yaptığı inkılapları takdir etmiştir.

Bakınız, Cenâb-ı Hak Sevgili Peygamberimizin bu başarısının nasıl olduğunu şu ayette ifade ediyor: “İşte Allah’dan bir rahmet iledir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Hâlbuki kaba, katı kalbli olsaydın, elbette (onlar) etrâfından dağılırlardı. Artık onları affet, onlar için mağfiret dile ve (hakkında vahiy gelmeyen bir) iş husûsunda onlarla istişâre et! Fakat (bir görüşte) karar kıldığında, artık (işe giriş ve) Allah’a tevekkül et! Muhakkak ki Allah, tevekkül edenleri sever.” [1]

Bu ayeti Kerimede Efendimiz (a.s.m.)’in etrafındakilere kaba davranmadığını, katı kalpli olmadığını, mürüvvet (yani İnsanlık, yiğitlik, muhtaç olanlara, lâzım olan şeyleri vermek, başkalarına faydalı olmak, iyilik yapmak arzusu, Adâleti yerine getirme ve hiç kimseden intikam almayı istememek)[2] gibi bir tavır içerisinde olduğunu anlatıyor.

Bu güzel hasletlere sahip olduğu için etrafındaki insanlar, çok kaba ve vahşide olsalar dağılmamışlar. Yaptıkları hataların yanlış olduğunu, güzeli ve doğruyu görerek öğrenmişler!

Efendimiz (a.s.m.)’ın bazı Hadis-i Şeriflerinde bizlere yumuşaklığı yani Hilm sahibi olmayı, hemen ceza vermemeyi, hatta Allah Azze ve Celle’nin de bu hususta nasıl muamele ettiğini şu sözleriyle öğreniyoruz:

“İslam: kolaylık ve hoşgörülüktür. Ancak yumuşak huylu ve hoş görülü kimselere layıktır.” [3]

“İlme sarıl. Çünkü ilim müminin dostudur. Hilm onun veziridir. Akıl onun yol göstericisidir. Salih amel onun doğru yolda sabit kılıcıdır. Şefkatlilik babasıdır. Yumuşaklık kardeşidir. Sabır maddi ve manevi duygularının kumandanıdır.” [4]

“Yumuşak huyluluk Allah’ın (cc) vasfıdır, “Yumuşak huyluluk hikmetin başıdır.” [5]

“Bir şeyde şiddet olursa, muhakkak o şeyi çirkinleştirir. Allah (c.c.) yumuşaklılık sıfatı ile vasıflanmıştır; yumuşaklılığı sever.” [6]

“Allah (cc) Refik'tir. Bunun manası: “Allah (cc) kullarına lütufla muamele eder; onlara kolaylık diler, güçlük dilemez demektir.” [7]

“Allah'ın (cc) kulları hakkında rıfk ile muamele etmesi; kullarına lütufkâr olması anlamındadır. Şöyle ki, isyan edenlere azab vermede acele etmez, tevbe etmeleri için zaman verir, kul çeşitli günahlar işlediği halde yine o teenni ile hareket ederek, kötü amelinin karşılığını vermede acele etmez.” [8]

İşte bir eğitimci, bir baba, bir lider, bir dost ve bir Peygamber olarak Sevgililer Sevgilisinin uygulamalarından sadece birkaç veciz cümleleri böyle. Kendimizi yukarıda geçen Hadis-i Şeriflerin muhatabı olarak kabul edip bakalım. Bu veciz ifadeleri uygulamaya başladıktan sonra Allah’ın izniyle çok şey değişecektir.

Konuyu ehemmiyetine binaen bir de şöyle değerlendirmek istiyoruz zira bu hususta ne kadar çok şey söylense yeridir. Çünkü mevzu evlatlarımız olduğu için ayrı bir önem kazanmıştır!

Rabbimiz, yarattığı kulunun ne kadar zayıf ve ne kadar tembel olacağını bildiği için namaz kılmasa da kullarına merhamet nazarıyla baktığını verdiği nimetlerle ve rızıklarla anlıyoruz. Elbette bu durum Cenâb-ı Hakk’ın merhametiyle ilgilidir.

İnsan kendisine verilen bir hediyenin karşılığında teşekkür etmesi gerektiğini bilir. Bundan dolayı da mesela birisi kendisine gözlük hediye etse, ona teşekkür eder, memnun olur ve sevinir. Ancak gözü verene teşekkür etmeyi ihmal eder! Bunun böyle olması insanların gaflette bulunmalarındandır.

Gaflet: Çevresinde olanları farkedememek, açık gerçeği görememek, dalgınlık, dikkatsizlik, basîretsizlik, aymazlık gibi manalara gelir. İnsan etrafına dikkatle baksa ne kadar çok nimetin kendisi için yaratıldığını görür. [9]

Mesela: başımızda bizden 1 milyon üç yüz bin kat daha büyük olan bir güneş var. Bu güneş olmasa bir elma bile meydana gelmez. Bir buğday danesi bile ortaya çıkamaz. Sadece iki nimete baksak (elma ve buğday) bizim için var olduklarını anlarız ve o büyük güneş bu iki nimet gibi dört yüz bin çeşit nebatatın meydana gelmesi için çalıştığına şahit oluruz. İşte gaflet bu nimetleri görmemize engel olduğundan onları bize göndereni de unutturur.

Peki gafleti ortadan ne kaldırır?

Gafleti tefekkür yırtar. Yani bu nimetleri bize gönderenin kim olduğunu, bize niçin bu kadar çok nimet verdiğini ya da bu kadar nimet ile bizi ne kadar çok sevdiğini ancak tefekkür ile anlayabiliyoruz.

Fakat böyle bir hâli gençlerden beklemek bazen mümkün olmaz!

Zira gençlikte tecrübe edilmesi gereken çok şeyler vardır. İnsan gençlikte merakını tatmin etmeye çalışır. Merak ettiği şeylerin peşine gözü kapalı gider. Önünü arkasını hiç düşünmez. Ama olaylardan elde ettiği tecrübeler onu yavaş yavaş olgunluğa sevk eder. Büyüklerimiz bundan dolayı “bir musibet bin nasihatten evladır yani tesirlidir.” Demişler.

Siz evladınıza “ibadet et” dersiniz.

O “ben uyumak istiyorum” der.

Siz “nimetlere bak anla” dersiniz.

O “ben arkadaşlarımın yanına gidiyorum” der.

Siz “ahiret var orada bunların hesabını vereceğiz” dersiniz.

O “ben dünyaya bir kere gelmişim madem, kendi isteklerimi yapacağım” der. Ve sair çok şeyler söylenebilir.

Bakınız, Sabır, Şefkat ve Muhabbetin açmadığı ve fethetmediği hiçbir gönül yoktur.

Gençlerin şu dehşetli asır içerisinde maruz kaldıkları günahlar ve bu günahların onlara tatlı görünmesi Anne, Baba ve bütün dava adamı olan insanların bir derdidir.

Ancak unutmamak gerekir ki Hidayet bizim elimize verilmemiştir. Bizler Ayeti Kerimenin de ifadesiyle ancak tebliğ ile memuruz. Cenâb-ı Hak “sen, ancak bir nasihat edicisin![10] buyurmuştur.

Eskiden insanlara Allah var!

Cennet var!

Cehennem var! Dediğinizde bir tesiri olurdu. Zira umumen Allah’a iman çok fazlaydı. Şimdi ise öyle değil!

Hem fen ve felsefenin verdiği tesir ile insanların büyük bir çoğunluğu “gözümle görmediğime inanmam!” diyorlar.

İçinde bulunduğumuz ahir zamanda bir meseleyi, Akıl ve mantık ile izah edemezseniz, o şeyi insanlara inandırmak nerdeyse imkansızdır. Bundan dolayı biz evlatlarımıza evvela niçin Allah’a ibadet etmesi gerektiğini de anlatmalıyız. Allah Azze ve Celleyi sevdirmeliyiz. Peygamber (a.s.m.)’ı sevdirmeliyiz.

Çünkü insan sevdiği şeyleri yaptığı gibi, sevdiklerinin de sevdiği işleri yapmayı ister.

Benzetmede hata olmasın bir misal verecek olursak eğer: insan bir kızı sevince onun ne sevdiğini, nelerden hoşlandığını öğrenmek için elinden gelen her şeyi gözü kapalı yapar. Hatta ona olan şiddetli muhabbetinden dolayı hayatını tehlikeye bile atar. Bununla ilgili arada sırada haberlerin bile gündeme geldiğine şahit oluyoruz. Şimdi bir insana olan şiddetli muhabbetten ötürü insan her şeyi yapıyor ise ona bunu yaptıran şey karşı cinse olan düşkünlüğüdür.

İşte bu zamanda Allah’a bu denli düşkün olunmadığı için (haşa) önemsenmiyor! Sevilmiyor. Aksine kendi eliyle yaptığı bir yanlışın bile sebebi Allah Azze ve Celleymiş gibi görüyor. İşte bu ahir zamanda çoğunlukla insanlar Cenâb-ı Hakk’ı tanıyacak, sevecek, yaklaşacak ve O’nu razı edeceği dersleri almadığından ibadetlerden de uzaklaşıyorlar.

Hulasa, şunları da tavsiye ediyoruz.

Yapabiliyorsanız Risale-i Nur ile tanıştırınız. Bu eserleri Hattı Kuran ile yazanlar ve okuyanlarda kuvvetli bir iman olduğunu müşahede ediyoruz.

Kuvvetli bir İmana sahip olan insan, Allah’a ve Resulüne bağlı ve ibadet ile hayatından lezzet alan bir kişi olur.

Sabır ve tahammüllü olur.

Kendine faydası olacağı işleri yapmağa gayret ettiği gibi başka insanlara da nasıl faydalı olabilirim diye çalışma azmi olur.

Ayrıca, hem evlatlarımızın yaşları genç olduğundan çok fazla endişe de etmemeliyiz. Eğer biz güzel bir aile terbiyesi verdiysek arada sırada kaçamak yaparak ibadetlerini aksatmış olsa da tekrar toparlar.

Bu dönemde sizin yapmanız gereken şey, biraz daha müsamaha ve sabırla karşılık vermektir.

Gençlerimizi dünya ya davet eden çok sebepler var. Bunları da göz ardı etmemek gerek!

İbadete davet ederken şefkatle, muhabbetle ve sabırla muamele edelim.

İbadetlerin insan üzerindeki tesirlerini ara ara anlatalım. Bu hususta şu linkten de istifade edebilirisiniz: https://risale.online/soru-cevap/nicin-ibadet

Hem Dua kapısına da sarılmak lazım. Dua da büyük bir tesir var.


[1] Âl-i İmrân, 159.Ayet

[2] Kubbe Altı Lügati

[3] Müsned

[4] Hakim

[5] Kazai

[6] İmam Buhari

[7] İmam Buhari

[8] Riyaz’üs-Salihin

[9] Kubbe Altı Lügati

[10] Ğaşiye Suresi 21. Ayet


Yorum Yap

Yorumlar