Bebek, Çocuk ve genç yaşta anne ölümlerinin Allah katında hikmeti nedir? Bu kayıplar insana çok ağır gelmektedir. Bunu nasıl anlamalıyız?
Bebek, çocuk veya genç yaşta anne kaybı gibi zorlu durumlar, insanın dünya hayatında karşılaşabileceği en ağır imtihanlardan biridir. Nitekim imtihanların en zorunu yaşayan Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) de henüz doğmadan babasını, doğduktan kısa bir süre sonra da annesini kaybetmiştir. Daha sonra dünyada onun babası mesafesinde çok sevdiği dedesinin ve amcasının, yine çok sevdiği eşi Hz. Hatice’nin ve bir evladı hariç tüm evlatlarının ölüm acısını tatmıştır. Bu zor ve acı durumda yine en büyük tesellimiz elbette Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) olacaktır. Nitekim Cenab-ı Hakk’ın en sevdiği, kâinatın ve içerisindeki her şeyin onun yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Hz. Muhammed (s.a.v) de çocuk yaşında yetim ve öksüz kalmış, sonra da tüm sevdiklerini bir bir ahiret yurduna uğurlamıştır.
Öyleyse bu ağır imtihanlar sabır ve iman ile karşılanırsa Allah’ın sevdiği bir kul olmaya, çok yüksek derecelere nail olmaya, günahların keffaretine vesile olup, çok büyük mükafatlara mukaddime olacaktır. Bununla beraber ölüm bir son, bir yok oluş, sürekli bir ayrılık değil, geçici bir ayrılıktır. Allah’ın bütün sevgili kulları da aynı sonu paylaşmıştır. Şimdiye kadar bütün ecdadımızın yurdu ahirettir. İnşalllah onlarla kısa bir süre sonra ebedi alemde buluşacağız.
Mülk Allah'ındır ve Allah Mülkünde Dilediği Gibi Tasarruf Eder
Bizim bütün hayatımız, bedenimiz, ailemiz, mallarımız vb. herşeyimiz Allah'ın mülküdür. Mülk sahibi ise istediği her şeye istediği gibi hükmeder, değiştirir, alır veyahut verir. Şimdi düşünelim, maharetli bir terzi bizi bir model olarak kullanıyor. Ücret karşılığında bize son derece sanatkârane bir şekilde süslenmiş, değerli taşlarla bezenmiş bir elbise giydiriyor. Bu terzi, yeteneğini göstermek için elbiseyi kısaltıyor, uzatıyor, biçiyor, kesiyor. Bizi oturtuyor, kaldırıyor. Ona diyebilir miyiz ki, “Beni güzelleştiren elbiseyi bozuyorsun, beni oturtup kaldırmakla bana zahmet veriyorsun”? Elbette diyemeyiz. Dersek, akılsızlık etmiş oluruz. Çünkü elbise onun, istediği gibi tasarruf yapabilir. Ayrıca onun dediği gibi oturup, kalkmalı; ellerimizi kaldırmalı, indirmeli vb. her dediğini yapmalıyız. Çünkü bizi o işi yapmamız için ücreti mukabilinde çalıştırıyor. Yani hem elbise onun hem de biz onunuz. Öyle ise ona müdahaleye zerre hakkımız yoktur.
Aynen öyle de Cenab-ı Hak hayat sahibi varlıklara göz, kulak, akıl, kalb vb. giydirdiği vücut gömleğini, Esmâ-i Hüsnânın nakışlarını göstermek için, çok haller içinde çevirir, çok vaziyetlerde değiştirir. Elemler, musibetler verir, ta ki isim ve sıfatları görünsün. Örneğin hastalık verir ki Şafi ismi görünsün, ölüm verir ki muhyi, memat vb. isimleri görünsün. Öyle ise bizim de herşeyimizin Rabbimize ait olduğu şu kainatta ona itiraza hakkımız yoktur. Çünkü her şey onun ve dilediği gibi tasarruf etmeye yetkisi vardır. Bazen de yakınlarımızı alır, zira o da onundur.
Dünya Bir İmtihan Yeridir
Dünya hayatı, geçici bir imtihan yeridir. Allah, kullarını çeşitli yollarla imtihan eder ve her bir insan farklı şekillerde denenir. Yakın akraba kaybı gibi büyük zorluklar da bu imtihanın bir parçasıdır. Bu dünya, ebedi saadet yurdu değildir; asıl yurt ahirettir. Bir gün muhakkak biz dahil herkesin gideceği yer de ahirettir. Asıl vatanımız oradadır. Bu dünya misafirlik yeridir. Sonsuz bir müddet yaşayacağımız yerin yanında Dünya bir göz açıp kapamaktan daha kısa bir andır. Ancak bu kısa vakit bizim ahireti kazanacağımız yerdir. Zira dünya ahiretin tarlasıdır. Ahirete yatırım edilecek ibadetler ise iki türlüdür. Müspet ibadetler ve menfi ibadetler. Müsbet ibadetler bildiğimiz namaz, oruç, zikir, vb ibadetlerdir. Menfi ibadetler ise başa gelen müsibetlere, hastalıklara, ölümlere karşı zaafını ve aczini hissedip, Rabb-i Rahîmine ilticakârane teveccüh edip, onu düşünüp, sabır, metanet ve tevekkül ile ona yalvarıp halis bir ubudiyet/kulluk yapmaktır.
İşte bu dünya, ahiretin mukaddimesi yani başlangıcıdır. Asıl hayat, ahiret hayatıdır. Öyle ise ahirete yönelmek elzemdir. Ahireti bize kazandıracak ibadetlerden biri de imtihanlara karşı gösterdiğimiz duruştur. Madem bu dünya imtihan dünyasıdır. İmtihanların çok kısa bir süre için var olduğunu, atlattığımız taktirde sonsuz bir mükafaat kazanacağımızı, 60 sene ailemizle olamayışımızın; sonsuz seneler elem ve acının olmadığı mahza mutluluk olan cennette birlikte olmamıza vesile olabileceğini düşünerek Rabbimize tevekkül ve teslimiyet göstemeliyiz.
Her Musibette Gizli Bir Rahmet Vardır
Bazı musibetlerin dışarıdan bakıldığında büyük acılar içerdiğini ancak Allah’ın adalet ve hikmetine güvenildiğinde bu musibetlerin altında gizli bir rahmet bulunduğunu görülecektir. Çocukken anne yahut babasını kaybetmek gibi acı olaylarla karşılaşan kimseler görünüşte büyük acılar çekseler de, Allah’ın sonsuz merhameti ve adaleti ile bakıldığında bu olaylarda bir hikmet bulunur. Bazen bu hikmetler görülebilir bazen de görülemez. Hiç bir işi abes olmayan Rabbimizin her fiilinde bir hikmet vardır. Biz hikmetleri görebilsek de göremesek de Rabbimiz bizim için o müsibetin arkasında dört harika rahmet eseri koymuştur.
Buna göre bu acı kişinin manevi derecelerisini yükseltir, günahlarına keffaret olur, nefsini terbiye etmesine ve daha iyi bir kul olmasına vesile olur. Ayrıca bu musibetler sosyal hayat cihetiyle de kişiyi geliştirir; daha olgun, daha tecrübeli, daha bilgili, daha dayanıklı, daha güçlü insan olmasını sağlarlar. İşte Rabbimiz mutlak adalet, hikmet, şefkat ve merhamet sahibidir. Bize verdiği her bir acının neticesinde o acıları unutturacak nice güzellikler bahşedecektir. Belki şu kısa dünya hayatı onun için zahmetli olacak ama bu acı vesilesiyle sonsuz, ebedi, bitmeyen ve daima içinde kalacağı, acı ve elemin olmadığı, sırf mutluluğun ve lezzetin bulunduğu cennetin kapısı aralanacaktır. İhtimaldir ki sabır ve itminan ile bu acıyı atlatan kimse cennetten içeri girdiğinde ve Allah'ın bu imtihan vesilesiyle kendine verdiği nimetleri görünce "iyi ki" diyecektir.
Önemli tesellilerden birisi de bizim anne ve babamız için hayatımız boyunca yapabileceğimiz birçok şeyin olduğudur. Salih bir evlat olmak, dua etmek, hayırlar yapmak, sadaka vermek ve her türlü güzel davranışlarda bulunmak onlara da bizlere de çok fayda verecektir.
Unutulmamalıdır ki Cenab-ı Hak'tan daha ziyade şefkatli, merhametli, hikmetli ve âdil kimse olamaz. Onun şefkatinden daha şefkatli olunamaz. Rabbimiz kullarına asla zulmetmez. Bu sırra vakıf olunduğu takdirde her mesele kolayca anlaşılacaktır.
Bu konuda âyet ve hadisler ışığında daha geniş izahlar için lütfen bakınız;
https://risale.online/makale/musibetin-hikmetleri
https://risale.online/search?q=musibet