Cennet, fazl-ı İlâhîdir. Yani Allah’ın bir lütuf ve ihsanıdır. Kullarına rahmetinden verdiği şanına yaraşır bir mükafattır. Bediüzzaman Hazretleri bu hususta şöyle demektedir;
“Va‘d-i İlâhî ile verilecek cennet ise, fazl-ı Rahmânî ile verilir. Zâhirde bir mükâfâttır, hakîkatte fazıldır.”1
Burada "fazl" ibaresi Allah’ın bir ihsanı ve lütfu olduğuna işaret etmektedir. Yoksa kul kendi cüzî iradesi ile cenneti elde edemeyeceği gibi yaptığı ibadetlerin neticesinde de “cenneti mükafat olarak isterim” diyemez. Ancak “lütfunu beklerim ihsan et”, "lütfundan fazlından cennetini nasib et" diye dua edebilir. Zira kulun ibadetleri hayat gibi kendisine isabet eden sayısız nimetlerin şükrüne dahi mukabil gelemez.
Peygamberimiz (sav) bir hadisinde kişinin ibadetleriyle cennete giremeyeceğini şöyle aktarmaktandır;
Peygamberimiz bir defasında sahabe efendilerimize; “Hiç kimse amel ve ibadeti sayesinde cennete giremez!” buyurmuştu. Ashâb-ı kirâm hayretle: “Siz de mi yâ Rasûlâllah?” diye sordular. Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem:“–Evet ben de!.. Meğer ki Rabbimin lûtf-i ilâhîsi imdâda yetişe!.. Zira O’nun fazlı, rahmet ve mağfireti beni bürümedikçe ben de cennete giremem! Yaptığım ameller beni de kurtaramaz!..” buyurdular.2
Cennet ancak rahmanın rahmetinin neticesinde elde edilebilir. O da ancak rızay-ı ilahi ile mümkündür. Bu sebeple kul her ibadet ve fiilinde rızay-ı ilahiyi esas tutmalı bunun gayreti içerisinde olmalıdır. Bunun ise en kolay yolu sünnet-i seniyyeyi esas tutmak yani Peygamber’i (a.s.m) hayatın her alanında örnek almaktır. Zira Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
“(Habîbim, yâ Muhammed!) De ki: “Eğer Allah'ı seviyorsanız, o hâlde bana tâbi' olun ki, Allah (da) sizi sevsin ve günahlarınızı size bağışlasın!”(2) Çünki Allah, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.”3
https://risale.online/soru-cevap/ibadetlerin-gayesi
https://risale.online/soru-cevap/cennet-icin-ibadet
Âl-i İmrân, 3/31
Buhârî, Rikāk, 18; Müslim, Münâfikûn, 71-72
Bediüzzaman Said Nursi, Lem‘alar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 87

