Tekfir, Müslüman olduğu bilinen bir kimsenin kâfir olduğuna hükmetmektir. Kur’ân ve Hz. Peygamber (s.a.s.), bireylere Müslüman olduğu bilinen hiç kimseyi tekfir etme yetkisi vermemiştir. Nitekim âyet-i kerîmede “Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayıp dinleyin. Size selâm verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek 'Sen mümin değilsin' demeyin…”1 buyrulmaktadır.
Ayrıca bir hadis-i şerifte Kelime-i Tevhid’i söyleyenlerin ve kıbleye yönelip namaz kılanların Müslüman kabul edileceği, Allah (c.c.) ve Resûlü’nün (s.a.s.) koruması altında olacağı ifade edilmektedir. 2
Tekfir konusunda İslâm’ın temel yaklaşımı, kendisini Müslüman olarak tanımlayan bir kişiyi küfre nispet etmemektir. Nitekim Kur’ân ve sünneti anlama ve uygulama bakımından Hz. Peygamber (s.a.s.) ve sahabenin yolundan yürüyen, İslâm’ın ana bünyesi olan Ehl-i Sünnet’e göre Ehl-i Kıble tekfir edilemez. Bir kimseye Müslüman isminin verilmesi, onun Ehl-i Kıble oluşu ve Kelime-i Tevhid’i tasdik etmesiyle ilgilidir. Yani “Lâ ilâhe illallâh Muhammedün Resûlullah” düstûrunu benimseyen ve dile getiren herkes mümindir. Bu kimse, dinin emir ve yasakları konusunda ihmalkâr davransa da İslâm dışında görülemez ve küfürle itham edilemez.
Tekfir meselesinde öncelikle dikkate alınması gereken esaslardan biri şudur: Bir fiil veya sözün “küfür” kapsamına girmesiyle, bu tür fiilleri işleyen veya sözleri söyleyen kimse hakkında “kâfir” hükmü verilmesi aynı şey değildir. Bu bağlamda bazı kaynaklarda yer alan “şu fiil/söz küfrü gerektirir” gibi ifadeler, belli bir şahsı nitelemek için değil, yapılan fiili vasfetmek ve bundan sakındırmak içindir. Dolayısıyla kişinin, dinin zorunlu olarak bilinen esaslarından birisini veya birkaçını inkâr ettiğini kendi irade ve rızasıyla açıkça beyan etmedikçe kâfir olduğuna hükmedilemez. Zira küfre götüren söz ya da davranışların bir kimsede hata ve cehalet gibi sebeplerle görülmesi, söz konusu kişiyi dinden çıkarmaz.3
Tekfir meselesinin tarifinden sonra sorularınıza sırayla cevap verelim.
“Küfre küfür demeyen de kâfir olur” prensibi ne demektir?
Bu kaide usûl-i dînde (dinin temel esaslarında) muhakkak olan bir hakikati inkâr eden kişi için geçerlidir. Yani, Allah’ın varlığını, birliğini, Peygamberleri, kitapları, ahireti vb. açık ve muhkem bir şekilde Kur’an ve sünnetle sabit olan kesin bir hükmü inkâr eden kişiye "kâfir değildir" demek, o küfrü meşru görmek anlamına gelirse, bu da kişiyi küfre sokabilir.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken iki önemli husus vardır:
Küfrü sabit olmayan veya kişisel durumu bilinmeyen bir kimse hakkında peşin hüküm vermek tehlikelidir. Ayrıca küfre küfür dememek ile bir kişiyi tekfir etmemek aynı şey değildir. Çünkü bir fiilin küfür olduğunu kabul eder ama o kişiye özel mazeret (cehalet, fetret, akıl problemi, delil ulaşmaması vs.) olabileceğini düşünerek tekfirden çekinmek, imanı bozmaz.
Tarihi şahsiyetlerin inancı konusunda nasıl düşünmeliyiz?
Tarih kitaplarında geçen "Hristiyan", "Yahudi", "Budist" gibi ifadeler genellikle dıştan görülen aidiyeti anlatır. Fakat bir kişinin gerçek inancını, sapıp sapmadığını, tebliğ ulaşmış mı ulaşmamış mı, fetret ehli mi, bunların hepsi gaybî meselelerdir. Gaybı ve herşeyin en doğrusunu muhakkak ki Allah(c.c.) bilir. Bu tarz durumlarda;
Genelleme yapılabilir, ama tekil şahıslar hakkında kati/kesin hüküm verilemez, hele ki bu kişiler hakkında yeterli bilgi yoksa. Mesela Hz. İsa’dan sonra gelen ve İsevî kalmaya çalışan samimi bir kişi, İslam kendisine ulaşmamışsa, fetret ehli olabilir. Yani “bu kişi kesin kâfirdir” demek, Ehli Sünnet ölçülerinde delilsiz hüküm vermek olur ve bundan kaçınmak gerekir.
Yapılacak olan ise şudur: “Hristiyanlık, İslamiyet geldikten sonra geçerli değildir” deriz. Ama “şu kişi kesin kâfirdir” demek yerine “Allah bilir, biz dış görünüşüne göre hüküm veririz, gerisini Allah’a bırakırız” denilir.
Buda ve Konfüçyüs gibi şahıslar peygamber olabilir mi?
Ehli Sünnet âlimlerinin bu konuda yaklaşımı şöyledir:
Kur’an’da her topluma peygamber gönderildiği şu ayet-i kerimelerde bildirilmiştir. ''Muhakkak ki biz seni, bir müjdeleyici ve bir korkutucu olarak hak ile gönderdik. Ve hiçbir ümmet yoktur ki, içlerinde bir korkutucu gelip geçmiş olmasın.'' 4 ''And olsun ki, her ümmet içinde: ''Allah'a kulluk edin ve tağuttan (Allah'ın yerine tutacağınız herşeyden) kaçının!'' diye (kendilerine nasihat etmesi için) bir peygamber gönderdik...!! 5 Bu ayetlerden anlaşıldığı üzere, isimlerini bilmediğimiz peygamberler çoklukla vardır.
Buda, Konfüçyüs vb. hakkında “acaba peygamber miydi?” Diye ihtimal dile getirilebilir, fakat kesinlikle peygamberdi demek delilsiz olur, bu da yanlıştır. Kısacası, Buda veya Konfüçyüs gibi şahıslar hakkında kesin bir bilgi yoktur. Allah onları peygamber olarak göndermiş olabilir. Ancak ellerinde bulunan şu anki din, tahrif olmuştur. Peygamberlikleri konusunda elimizde delil olmadığı için kesin hüküm vermeyiz.
Fetret ehli kimdir ve hükmü nedir?
Fetret ehli, kendisine hiçbir şekilde İslam tebliği ulaşmamış kimselere denir. Yahut ulaştıysa bile anlayamayacağı şekilde ulaşmış, bozulmuş, yanlış aktarılmış olabilir. Ehli Sünnet’e göre bu kimseler sorumluluk taşımaz ya da imtihan edilmek üzere ertelenebilir (Maturidî görüşünde akıl ile Allah’ı bilmek gerekir, ancak detaylı teklif ulaşmadıysa sorumluluk hafifler). Ayrıca; Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) döneminde yaşamış ama ondan haberdar olmamış, ya da yanlış bilgi almış kişiler de fetret ehli sayılabilir.
Özetle; “İslam’ı doğru ve açık bir şekilde duymamış olan kimseler, fetret ehli olabilir ve bu durumda tekfir edilmezler. Onların ahiretteki durumu Allah’a aittir.”
Sonuç olarak ne yapmalıyız?
Küfürle ilgili hükümleri öğrenmeli ama tekfirde çok dikkatli olmalıyız. Müslümanlar olarak kişilere değil, inançlara hüküm veririz. Mesela “bugünkü Hristiyanlık batıldır” deriz ama “filanca Hristiyan cehennemliktir” diyemeyiz. Bilmediğimiz kişilerin hükmünü Allah’a havale ederiz. Fetret, tebliğin ulaşmaması ve niyet gibi hususları göz önünde bulundururuz. İmanın şartları arasında Buda’yı, Konfüçyüs’ü araştırmak yoktur. Bu konularda kesin söz söylemek gerekmez, araştırmak isteyen ilmi çerçevede yapabilir.
Özetle: “Ehli Sünnet’e göre bir inancın küfür olması ayrı, bir kişinin kâfir olup olmaması ayrıdır. Biz kesin hüküm olmayan konularda ‘Allah bilir’ deriz. Buda, Konfüçyüs gibi şahısların peygamber olup olmadığı kesin değildir; bunu araştırmak imanın şartı değildir. İslam’dan haberi olmayanlar fetret ehli olabilir, bu nedenle onlar hakkında tekfirden kaçınmak gerekir.”
Ayrıca bakınız:
https://risale.online/soru-cevap/tekfir-meselesi
https://risale.online/soru-cevap/kufur-ve-tekfir-meselesi
Fetret ehli için bakınız:
https://risale.online/soru-cevap/fetret-ehlinin-durumu
https://risale.online/soru-cevap/ehli-fetret-hakkinda
Nisâ Suresi, 4/94
Buhârî, Salât, 28
Din İşleri Yüksek Kurulu, 14.09.2022 - No: 53
Fâtır Suresi, 35/24
Nahl Suresi, 16/36