Asa-yı Musa mecmuasının Osmanlıca nüsha 76. Sayfasındaki ihtâr kısmında üstat hazretleri “Her bir âyetin, müteaddid ma‘nâları var. Hem her bir ma‘nâ küllîdir. Her asırda efradı bulunur.” Demiştir. Bu kısmı nasıl anlamalıyız? Bir kaç örnek verir misiniz?
Kur’ân-ı Kerim; on dört asır önce Hz. Peygambere (sav) indirilmiş olmasına rağmen hükümleri ve kanunları her daim gençliğini ve tazeliğini korumaktadır. Kur’ân, âlemlerin Rabbi olan Allah u Teala Hazretleri’nin kelamı olduğundan bütün zamanlara ve bütün insan tabakalarına hitap eder. Herhangi bir coğrafya, zaman ve ırk ayrımı yapmaksızın bütün insanlığı küfür ve şirk karanlıklarından çıkarıp nura, huzura, dünya ve ahiret saadetine ulaştırmak için indirilmiştir. Bütün zamanlardaki insanların ihtiyaçlarına cevap verdiği gibi, ortaya koyduğu İlâhî hükümlerin ve meselelerin de asla vakti geçmez.
Nitekim Yüce Allah, “Ey Muhammed! Bu, Allah’ın izniyle insanları karanlıktan aydınlığa, güçlü ve övülmeye layık, göklerde ve yerde olanların sahibi Allah’ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz Kitaptır.”[1] buyurmaktadır.
Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm; 1400 senedir tüm insan tabakalarına hitap edip tüm insanlığın dünya ve ahiret saadetini temin eden, başkalarının benzerini yapmaktan âciz kaldıkları, Allah’ın büyük ve ebedî bir mucizesidir. Tek bir âyetinin dahi mislini getirmek mümkün değildir. Her bir sûresi, her bir âyeti hatta her bir kelimesi ve harflerinin dizilişi dahi çok cihetlerle harika ve mucizedir.
Zira Kur’ân’ın âyetlerinin öyle farklı mertebelerde işaretleri vardır ki; en cahil ve avâm insanlardan tutunuz tâ en zeki ve âlim şahsiyetlere kadar bütün insan tabakaları, Kur’ân’dan kendi kabiliyetleri miktarınca hisselerini almışlar ve almaktadırlar. Nice müctehidler, asfiyâlar ve âlimler içinde yaşadıkları asrın maddi ve manevi devâlarını Kur’ân’dan istifade ederek her biri onlarca cilt olan yüz binlerce tefsir kaleme almışlardır. İnsanlığın maddi ve manevi bütün ihtiyaçlarını ve müşkillerinin cevaplarını yine Kur’ân’dan çıkartarak sayısız kitaplarında insanlığa takdim etmişlerdir.
Evet, Kur’ân’ın her bir âyetinde pek çok manalar vardır. Her asırdaki insanlar kendi ihtiyaçlarına göre bir hisseyi o âyetlerden almışlardır. Fakat herkes her şeyi içinde göremez. Zira farklı farklı derecelerde bulunur. Bazen çekirdekleri, bazen nüveleri (özleri), bazen icmalleri (özetleri), bazen düsturları, bazen alâmetleri; ya sarâhaten (apaçık), ya işâreten (işaret ederek), ya remzen (ince işaretle), ya ibhâmen (üstü kapalı olarak), ya ihtar (hatırlatma) tarzında bulunurlar. Fakat ihtiyaca göre ve Kur’ân’ın maksadına uygun bir tarzda ve makamın gerektirdiği şekilde şu tarzların birisiyle ifâde edilir.[2]
Mesela; Hz. Süleyman’ın (as) bir günde havada uçarak iki aylık bir mesafeyi gittiğini haber veren âyet, insanların havada çok uzak mesafelere kısa zamanda gidebileceklerine, yani uçağa işaret etmektedir.
Yine Hz. Mûsâ’ın (as) asasıyla taşa vurup su çıkarmasını ifade eden âyet ile artezyene, Hz. Îsâ’nın (as) Allah’ın izni ile anadan doğma körlerin gözünü açması ve ölüleri diriltmesini anlatırken en çaresiz dertlere deva bulunabileceğine hatta ölüme dahi geçici bir hayat rengi verilebileceğine işaret edilmektedir.
Yine Kur’ân, Hz. Dâvud’un (as) demiri eritmesini naklederken demirin beşer hayatında ne kadar önemli olduğuna, Hz. Süleyman’ın (as) bir vezirinin Belkıs’ın tahtını uzak mesafeden getirmesini anlatırken de uzaklardan ses ve görüntünün hatta maddenin nakledilebileceğine, Hz. İbrahim’i (as) ateşin yakmadığını anlatan âyet ile ateşe dayanabilen maddelerin olabileceğine işaret ediyor, denilebilir.
Bu misallerde görüldüğü üzere, madem her bir âyet çok mânâlara işaret edebilir. Öyle ise şu âyetlerin açık mânâlarının yanında beşerin sanat ve fenlerinin mühimlerine işarî bir tarzda deliller vardır, denilebilir.
Kur’ân’daki işarî manalar bunlarla sınırlı da değildir. Mesela; Mekke’nin fethi ve Müslümanların zaferi münasebetiyle nâzil olan Nasr Sûresi Allah’ın yardımını, insanların dalga dalga İslâma gireceklerini ifâde ederken ve sahâbelerin fetih müjdesi ile sevinçli olduğu bir zamanda Hz. Ebûbekir (ra) ve Hz. Abbas’ı (ra) ağlatan bu sûreden Hz. Peygamberin (sav) vefâtına iki sene kaldığını anlamalarıdır.
Şöyle ki; Bu sûrenin istiğfara davet etmesinden Peygamber Efendimizin (sav) vefatına az bir zaman kaldığını, tövbe istiğfarı emreden âyete kadar sûrenin harflerinin altmış üç olmasından da vefat yaşının altmış üç olacağını anlamışlar ve gözyaşlarına hâkim olamamışlardır. Bu tarzda insanlık, her bir âyetin onlarca belki yüzlerce farklı manalarından zamanı geldikçe istifade etmekte ve hiç şüphesiz kıyamete kadar da istifade edecektir.
Bu meseleyle alakalı olarak daha detaylı malumat ve örnekler için lütfen bakınız;
https://risale.online/soru-cevap/kur-an-da-hersey-var-mi
https://risale.online/soru-cevap/kuran-2