“Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, küllî ve umûmî vazîfe-i nübüvvet içinde, bazı hususî, cüz’î şahıslara karşı azîm bir şefkat göstermiştir. Zâhir hâle göre o azîm şefkati, o hususî ve cüz’î şahıslara sarfetmesi, vazîfe-i nübüvvetin fevkalâde ehemmiyetine uygun gelmiyor. Fakat hakîkatte o cüz’î şahıslar, küllî ve umûmî bir vazîfe-i nübüvvetin medârı olabilecek bir silsilenin ucu ve mümessili olduklarından, o silsile-i azîmenin hesabına, onların mümessillerine fevkalâde ehemmiyet vermiş.”[1]
Peygamber Efendimiz (sav)’in görevi, sadece birkaç kişiyi değil, tüm insanları ve insanlığı kapsar. Yani onun vazifesi küllî ve umumîdir. Ancak bazı şahıslara özel ve derin bir şefkat de göstermiştir. Bu durum dışarıdan bakıldığında; “Acaba Peygamber Efendimiz neden sadece o kişilere özel ilgi gösterdi?” gibi bir suale sebep olmuştur. Bu şefkat zahirde kişisel görünüyor ama hakikatte ümmetin geneline yöneliktir. Görünüşte bu şefkat sadece birkaç kişiye yönelmiş gibi dursa da gerçekte o şahıslar, ileride büyük hizmetler yapacak bir silsilenin temsilcileri olduğundan o silsileden gelenlere de gösterilmiştir, demektir.
“Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın Hazret-i Hasan (ra) ve Hazret-i Hüseyin’e (ra) karşı küçüklüklerinde gösterdikleri şefkat ve ehemmiyet-i azîme, yalnız cibillî şefkatten ve hiss-i karâbetten gelen bir muhabbet değil, belki vazîfe-i nübüvvetin bir hayt-ı nûrânîsinin bir ucu ve verâset-i nebeviyenin ve gāyet ehemmiyetli bir cemâatin menşei ve mümessili ve fihristi olmaları cihetiyledir. Evet, Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazret-i Hasan’ı (ra) kemâl-i şefkatinden kucağına alarak başını öpmesiyle; Hazret-i Hasan’dan (ra) teselsül eden nûrânî nesl-i mübârekinden gelen Gavs-ı A‘zam olan Şâh-ı Geylânî (ra) gibi, çok mehdî-misâl verese-i nübüvvet ve hamele-i şerîat-ı Ahmediye (asm) olan zâtların hesabına Hazret-i Hasan’ın (ra) başını öpmüş ve o zâtların istikbâlde edecekleri hizmet-i kudsiyelerini nazar-ı nübüvvetle görüp takdîr ve istihsân etmiş. Ve takdîr ve teşvîke alâmet olarak Hazret-i Hasan’ın (ra) başını öpmüş. Hem Hazret-i Hüseyin’e (ra) karşı gösterdikleri fevkalâde ehemmiyet ve şefkat, Hazret-i Hüseyin’in (ra) silsile-i nûrâniyesinden gelen Zeynelâbidîn (ra) ve Ca‘fer-i Sâdık (ra) gibi eimme-i âlîşân ve hakîkî verese-i nebeviye gibi, pek çok mehdî-misâl zevât-ı nûrâniyenin nâmına ve dîn-i İslâm ve vazîfe-i risâlet hesabına, Hazret-i Hüseyin’in (ra) boynunu öpmüş, kemâl-i şefkat ve ehemmiyetini göstermiştir.”[2]
Üstad Bediüzzaman Hazretleri bu sevgiyi, Bir dede-torun sevgisi olarak değil, nübüvvet görevinin gereği olan, ümmete şamil bir şefkat olduğunu izah etmiştir. Çünkü Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra), sadece torun değil, peygamberliğin manevî mirasının taşıyıcılarıdır.
Hz. Hasan’ın (ra) başını öperken aslında O'nun mübarek soyundan gelecek olan Gavs-ı Azam Abdülkadir Geylânî (k.s.) gibi büyük evliyaları, o soydan gelen mehdiyet vazifesine hizmet eden müceddidleri, Kur’an hizmetini ihya edecek olan zatları da nazara almış, Onların istikbâlde yapacağı hizmetleri nübüvvet nazarıyla görmüş ve takdir etmiştir. Dolayısıyla bu şefkat, bütün o nur silsilesine bir teşvik ve taltif anlamı taşır.
Hz. Hüseyin’e (ra) göstermiş olduğu hususi ilgide, O'nun soyundan gelen İmam Zeynelâbidîn (ra), İmam Cafer-i Sâdık (ra) ve onların soyundan gelen büyük âlimler, müçtehidler, ehl-i beyt imamlarını da taltif etmiştir. Resûlullah (sav)’ın Hz. Hüseyin’e (ra) gösterdiği şefkat o büyük ehl-i beyt imamlarına ve onların temsil ettiği hakikat silsilesine olan bir muhabbettir.
Benzer tarzda özel şefkat gösterdiği başka kişiler de vardır. Burada peygamberliğin vazifesine uygun olarak şefkat gösterilen kişilerin ve iltifat ettiği kişilerin şahıslarından ziyade onların öne çıkan hususiyetlerini taşıyan herkese şamildir diyebiliriz.
Hz. Ebû Bekir (ra): Efendimiz’in “Benden sonra en hayırlınız Ebû Bekir’dir” diye övmesi, onun sadece şahsına değil, temsil ettiği sıddîkiyet makamına ve o çizgiyi sürdürecek olanlara bir taltiftir. Sıddîkiyet, imanın en yüksek mertebesi, sadakat ve teslimiyetin timsalidir.
Hz. Ömer (ra): Ona gösterdiği övgü ve hürmet, onun temsil ettiği adalet ve hakkaniyet çizgisine yöneliktir. Bu, ileride aynı ruhta hizmet edecek yöneticilere, mücahidlere bir teşviktir.
Hz. Bilal (ra): Efendimiz’in “Cennette ayak seslerini işittim” buyurması, sadece Bilal’e değil, sabrın, teslimiyetin, ezan hizmetinin ve İslam’a sadakatin sembolü olan bütün müminlere yönelik bir şefkattir.
Hz. Üsâme bin Zeyd (ra): Onu küçük yaşta ordu kumandanı yapması, gençliğe olan güvenin ve imanlı gençlerin ümmet hizmetindeki rolünün bir teşviki olmuştur.
Hz. Selman-ı Fârisi (ra): “O bizden, ehl-i beyttendir.” buyurması, ırk ve kavim ayrımı olmadan iman ve sadakatin üstünlüğünü temsil eden bir çizgiye şefkattir.
Dolayısıyla bu şefkat, küllî bir rahmetin hususî bir aynadaki yansımasıdır.
Ayrıca lütfen bakınız:
https://risale.online/soru-cevap/peygamber-efendimiz-6
[1] Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar Mecmuası, Altınbaşak Neşriyat, İstanbul 2013, s.16
[2] Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar Mecmuası, Altınbaşak Neşriyat, İstanbul 2013, s.16