Lemalarda, "Çünki onlar, hayatlarını kemâl-i lezzetle evlâdlarının hayatı için fedâ ediyorlar, sarf ediyorlar. Öyle ise; insaniyeti sukūt etmemiş ve canavara inkılâb etmemiş herbir veledin farz olan bir vazîfesi de, o muhterem, sâdık, fedâkâr dostlara, hâlisâne hürmet ve samîmâne hizmet ve rızâlarını tahsîl ve kalblerini hoşnud etmektir." deniliyor. Bunu başarmanın formülü var mı, tavsiyeniz nedir?
Anne ve babanın meşru olan istek ve emirlerini yerine getirmek, onları azarlamamak, onlara öf dememek, onların hizmetlerini yapmak, kalplerini kırmamaya geyret etmekle olabilir. Bunlara ilave olarak onların bazı hallerine sabretmek, onları bir yük olarak görmemek, onlardan dolayı utanmamak, göğsünü gere gere bunlar benim annem ve babamdır diyebilmek.
Önemli olan bu noktada samimi niyettir. Yani anne ve babayı hoşnud etmek ve iyi dualarını almak noktasında samimiyet çok önemlidir.
Bu noktada Üstad Bediüzzaman hazretleri şöyle demiştir:
"Hem peder ve vâlideyi şefkat ile techîz eden ve seni onların merhametli elleriyle terbiye ettiren hikmet ve rahmet hesabına onlara hürmet ve muhabbet, Cenâb-ı Hakk’ın muhabbetine âittir. O muhabbet ve hürmet ve şefkat, lillâh için olduğuna alâmeti şudur ki, onlar ihtiyâr oldukları ve sana hiçbir fâideleri kalmadığı ve seni zahmet ve meşakkate attıkları zaman, daha ziyâde muhabbet ve hürmet ve şefkat etmektir. اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَٓا اَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَٓا اُفٍّ âyeti beş mertebe hürmet ve şefkate evlâdı da‘vet etmesi, Kur’ân’ın nazarında vâlideynin(anne-babanın) hukukları ne kadar ehemmiyetli ve ukūkları(anne-babaya asi olmak) ne derece çirkin olduğunu gösterir. Madem peder kimseyi değil, yalnız veledinin kendinden daha ziyâde iyi olmasını ister. Ona mukābil veled dahi pedere karşı hak da‘vâ edemez. Demek vâlideyn ve veled ortasında fıtraten sebeb-i münâkaşa yok. Zîrâ münâkaşa ya gıbta ve hasedden gelir. Pederde oğluna karşı o yok. Veya münâkaşa haksızlıktan gelir. Veledin hakkı yoktur ki, pederine karşı hak da‘vâ etsin. Pederini haksız görse de, ona isyan edemez. Demek pederine isyan eden ve onu rencide eden, insan bozması bir canavardır." (32. Söz)
Anne babaya iyilik yapmak hususunda İsra suresinde geçen ayetin tefsiri için Fahreddin Razi hazretleri şöyle demiştir:
Ana-Baba Hakkı
Cenâb-ı Hak, "...Ana ve babaya iyi muamele edin" diye hükmetti. Eğer onlardan biri veya her ikisi senin nezdinde ihtiyarlığa ererlerse, onlara "Öf" (bile) deme. Onları azarlama. Onlara çok güzel söz söyle. Onlara acıyarak tevazu kanadını indir ve "Yâ Rabbî onlar beni çocukken nasıl terbiye ettilerse, sen de onlara merhamet eyle" de! Rabbiniz sizin içlerinizdekini en iyi bilendir. Eğer siz iyi kimseler olursanız, şüphesiz ki Allah da daima kendine dönenleri cidden bağışlayıcıdır" (İsra, 23) buyurmuştur.
Bu ayetle ilgili birkaç mesele vardır.
Sıralamadaki Hikmet
Bil ki Allah Teâlâ, önce kendisine ibadet etmeyi emretmiş, peşinden de ana-babaya itaati emretmiştir. Kendisine ibadet etmeyi emretmesiyle ana-babaya itaati emretmesi arasındaki münasebeti birkaç yönden izah edebiliriz:
Birinci Vecih: İnsanın var olmasının gerçek sebebi, Allah Teâlâ'nın onu yaratıp var etmesidir. Var oluşunun zahirî sebebi ise, onun anne-babasıdır. Böylece Cenâb-ı Hak, ilk önce pek çok sebebe tazim edilip saygı duyulmasını, bunun peşinden de zahirî sebebe tazim edilmesini emretmiştir.
İkinci Vecih: Mevcûd, var olan, ya kadîmdir, ya da muhdes(sonradan olan). Binâenaleyh, insanın, kadîm ilâh ile olan muamelesinin tazîm ve kulluk ile, muhdes ile olan muamelesinin de. ona karşı şefkatini ortaya koyarak tezahür etmesi gerekir ki, Hz. Peygamber (s.a.s)'in '"Allah'ın emrine saygı duymak, mahlûkata karşı da şefkat göstermek" şeklindeki hadisinden kastedilen de budur. Kendilerine en fazla şefkat duyulması gereken mahluk ise, ana-babadır. Çünkü onların, o insana karşı in'âm ve lütufları son derece fazladır. O halde, "Rabbin, "kendinden başkasına kulluk etmeyin..." diye hükmetti" buyruğu, Allah'ın emrine itaat edip tazîm göstermeye; "Ana ve babaya iyi muamele edin" buyruğu da, Allah'ın mahlûkatına şefkatli davranmaya bir işarettir.
Ebeveynin Evlat Üzerindeki Hakkı
Üçüncü Vecih: Nimet verene şükretmekle meşgul olmak vâcibtir. Gerçek nimet veren ise Allah Teâlâ'dır. İnsanlardan birisi de sana in'âmda bulunmuş olabilir. O halde ona da teşekkürde bulunmak gereklidir. Çünkü Hz. Peygamber, 'İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah'a da şükretmez" buyurmuştur. Halbuki insan üzerinde, ana-babanınki kadar hiç kimsenin bir nimet ve iyiliği bulunmamaktadır. Bunu da birkaç bakımdan izah edebiliriz:
1) Çocuk, ana-babanın bir parçasıdır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s), "Fatıma benden bir parçadır'' buyurmuştur.
2) Ana-baba çocuğuna, olabildiğince şefkat duyar ve onların, çocuklarına her türlü iyiliği yapmadaki çaba ve gayretleri tabii bir haldir. Yine onların, çocuklarına herhangi bir zarar vermekten kaçınmaları da tabii bir haldir. Binâenaleyh, her ne zaman, ona hayır ulaştırmaya vesile olan sebepler çok ve bol; engeller de o nisbette bertaraf edilmiş olursa, hiç şüphesiz, o çocuğa sayısız iyi ve güzel şeyler ulaşmış olur. Dolayısıyla, ana babanın, çocuklar üzerindeki lütuf ve ihsanlarının, İnsanlardan başkasına ulaşan nimetlerden çok çok fazla olması gerekir.
3) İnsan, son derece zayıf ve son derece aciz olduğu o çocukluk devresinde, ana-babanın in'am ve iyilikleriyle kuşatılmıştır. Binâenaleyh o vakitte, ana-babanın muhtelif nimet ve lütufları o çocuğa ulaşmıştır. Yine, o çocuğun o vakitteki acıma duygusu ana-babaya ulaşmakta, vasıl olmaktadır. Binâenaleyh, bu tarz üzere yapılan tütuf, in'âm ve İhsanın değerinin çok büyük olacağı malûmdur.
4) Bir kimsenin bir başkasına yapacağı iyilik, bazan, o kimseden göreceği iyilik münasebetiyle olabilir. Bu maksada, bazan başka gayeler de karışabilir. Halbuki çocuğa iyilik yapmak, sadece bu maksattan dolayı (o da bana baksın diye...) olmaz. Binaenaleyh, bu hususta yapılan iyilik (karşılık gözetilmeksizin yapıldığı için), daha tam ve daha mükemmel olur. Böylece, hiç kimsenin, insan üzerinde, ana-babası kadar hakkının, nimetinin ve iyiliklerinin bulunmadığı kesinlik kazanmış olur. İşte bu sebeple Cenâb-ı Hak sözüne, yaratanın nimetine şükretmeyi emretmekle başlamıştır ki, bu O'nun, "Rabbin, "Kendinden başkasına kulluk etmeyin..." diye hükmetti" buyruğudur. Daha sonra bunun peşinden de, ana-babanın iyiliklerine teşekkürde bulunmayı getirmiştir ki, bu da O'nun, "Ana ve babaya iyi muamele edin" ayetidir. Bunun sebebi, daha önce de beyan ettiğimiz gibi, yaratan ilâhın in'âm ve lütfundan sonra, nimetlerin en büyüğünün, ana-babanın yaptığı iyilikler olmasıdır." (Tefsir-i Kebir)
Taberi tefsirindeki izah ise şöyledir:
"Rabbin, kesinlikle emretti ki, ancak kendisine ibadet edin. Anne ve babaya iyilik edin. Anne ve babadan biri veya her ikisi, yanında yaşlanır ve düşkünlesirse (Bezginliğini hissettirir bir şekilde) onlara “Öf” bile deme. Onları azarlama. Onlara güzel ve tatlı sözler söyle. Onlara, merhametle tevazu kanatlarını indir. Onlar için "Rabbim, onlar beni küçüklüğümde yetiştirirken nasıl merhametli davrandılarsa, sen de onlara öylece merhamet eyle." diye dua et.
Allah teala bu âyet-i Kerimelerde, sadece kendisine ibadet edilmesini emrettikten sonra hemen arkasından anneye babaya iyilikte bulunulmasını emrediyor. Anne babanın, çocuklarının yanında ihtiyarlamaları halinde, çocuklarının onları söz ile dahi incitmemelerini ve onlara tatlı sözler söylemelerini emrediyor. Bu da anne babaya itaatin İslamda ne kadar Önem taşıdığını gösteriyor.
Bu hususta birçok Hadis-i Şerif zikredilmiştir. Resulullah (s.a.v.) bu Hadis-i Şeriflerinin birisinde buyuruyor kî:
"Burnu yere sürülsün. Tekrar burnu yere sürülsün. Tekrara burnu yere sürülsün." "Ey Allahın Resulü, kimin burnu yere sürülsün?" diye sorulduğunda "Anne ve babasına veya onlardan sadece birine yaşlı oldukları halde kavuşup ta kendisini cennete koyduramayanın." buyurdu.
Abdullah b. Mes'ud diyor ki:
"Ben, Resulullaha Allah katında "amellerin hangisi daha sevimlidir? diye sordum. "Vaktinde kılman namazdır." dedi. "Sonra hangisidir?" dedim. "Anneye babaya iyilikte bulunmaktır." buyurdu. "Ondan sonra hangisi daha sevimlidir?" diye sordum "Allah yolunda cihad etmektir." buyurdu. Sonra sustum. Eğer ben, sormaya devam edecek olsaydım Resulullah da devam edecekti.
Peygamber efendimiz, annenin hakkının daha çok olduğunu başka bir Hadis-i Şerifinde şöyle beyan ediyor:
"Bir adam Resulullaha gelip "Kendisine güzel davranmama en layık olan insan kimdir?" diye sordu. Resulullah da "Annendir." buyurdu. Adam "Ondan sonra kimdir?" dedi. Resulullah yine "Annendir." buyurdu. Adam "Ondan sonra kimdir?" dedi. Resulullah "Babandır." Buyurdu." (Taberi)
Ayrıca bakınız:
/soru-cevap/ana-baba-hakkina-dair-ayet