RİSALE-İ NUR

01.11.2025

6

İnsanın Acz ve Fakrının Farkında Olması

Her ne kadar aciziz desek de hakiki bir farkındalık ve idrak olamayabiliyor. Ta ki bir hastalık gibi musibetler gelip çaresizliği gösterinceye kadar. Sair zamanda kişi aczini ve fakrını kemal derece nasıl bilebilir?

* *

*** ***

12.11.2025 tarihinde sordu.

Cevap

Bediüzzaman Hazretlerine göre acz, varlıkların kendisini inciten, korktuklarını defedecek ve ihtiyaçlarını giderecek kişinin zatına ait bir kudretten mahrum olmasıdır. Başka bir ifade ile insanın kendi fiillerini, amellerini ve davranışlarını yaratacak bir kudretinin olmamasıdır.

Fakr ise; ıstılah olarak kalbin varlıklara bağlı ve tabi olmayarak yalnız Cenab-ı Hakk'a bağlanması demektir. Bediüzzaman Hazretlerine göre fakr, her şeyde Allah'a (cc) muhtaç olduğunu hissedip O'ndan istemektir.

Acz ve Fakr, Hz. Üstad için kişiyi Rabbine vasıl eden en tesirli yollar içerisindedir. Bu sebeple Risale-i Nur'un esasları arasındadırlar.

İnsanı dünya hayatında istikametten koparan ve gayr-i meşru bir hayata girmesine sebep olan en önemli hususlardan biri gaflettir. Hastalık ve musibetler kişiyi gaflet ve dalalete sevk eden dünyevi güç, kuvvet, kudret ve mülk gibi unsurların insana ait olmadığını insanın hakikatte ziyadesiyle aciz, güçsüz ve fakir olduğunu hatırlatır. Kul samimiyet ve ihlasla Rabbine niyaz eder ve riyasız bir ibadete başlar. Gurur, kibir, şan şöhret gibi nefsi hallerden sıyrılır. Hastalık ve musibetler acizlik ve fakirliğini kişiye tahattur ettirir, hatırlatır, gafletten kurtarır.

Hastalık ve musibet haricinde ise insan tefekkür, ibadet ve dua ile acz ve fakrının farkında olup gaflet örtüsünden sıyrılarak nefsinin esiri olmaktan kurtulabilir.

İnsan, tefekkür ile kâinatta hiçbir şeye hakikatte sahip olmadığını farkedebilir. Zira insanın hayata gelmesi ve hayatının devam etmesi için sayısız şeylere ihtiyaç duyar. Ayrıca yaratılış cihetiyle çok nazik ve hassas olan insan korunmaya ve muhafaza edilmeye muhtaçtır. Lâkin insanın hakikatte ne bir kudreti vardır ne de bir zenginliği. Gözüyle göremediği bir virüse mağlup olur. Benim diye nitelendirdiği malı, mülkü ve evladı kabrin arkasında tasarrufunun haricindedir. İşte insan zihnen bu nev tefekkürleri sürekli hale getirerek dünyevi makam ve malların gafletine düşmeksizin Rabbine karşı acz ve fakrını bilerek halisane bir kul olabilir.

Yine insan dua ve niyaz ile gafletten kurtulabilir. Zira dua ve niyaz istemek demektir. Dua eden istediği ve arzu ettiği şey karşısında aciz ve fakir olduğunu kabul edip onu kendisine verebileceğine inandığı makamdan talepte bulunmaktadır. Dolayısıyla bir kul her daim dua makamında Rabbine iltica ettikçe kendi çaresizliğini ve güçsüzlüğünü ifade etmiş olur. Öyle ki kişinin bu hal üzere yaptığı dua dahi makbul dualar içerisindedir. Öte yandan kul her an nefis ve şeytanın tuzaklarından ve vesveselerinden sığınmak için de dua etmeli, dünyevi aldatmacalardan Rabbine sığınmalıdır.

İnsanın aciz ve fakirliği hususunda kendisini gafletten kurtaracak diğer bir husus ise ibadettir. Zira ibadet itaatin bir gereği ve göstergesidir. İnsan ibadetleri ile Rabbinin büyüklüğünü, terbiye ediciliğini ve ilahlığını kabul etmiş olur. Ayrıca yapmış olduğu ibadetler ile nefis terbiye edilir. Gafil olmaz. Rabbini her daim hatırında bulundurur. Bu tahattur ve ibadet ile kibir ve riyadan kaçınır, dünyevi şan ve şöhretten yüz çevirir. Kendisini aciz ve fakir bir kul olarak bilir.

Ayrıca bakınız;

Acz, Fakr, Şefkat ve Teffekkür" Esasları


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız