Soru

"İkinci İşaret: Suâl: Şerr-i mahz olan şeytanların îcâdı ve ehl-i îmâna taslîtleri ve onların yüzünden çok insanlar küfre girip cehenneme girmeleri, gāyet müdhiş ve çirkin görünüyor. Acaba Cemîl-i Alel’ıtlâk’ın ve Rahîm-i Mutlak’ın ve Rahmân-ı Bilhakk’ın rahmet ve cemâli, bu hadsiz çirkinliğin ve dehşetli musibetin husûlüne nasıl müsâade ediyor? Ve nasıl cevâz gösteriyor? Şu mes’eleyi çokları sormuşlar ve çokların hâtırına geliyor."

13. Lema'nın 2. İşareti'nin sualini ve cevabını cümle cümle izah eder misiniz? 

Tarih: 25.02.2025 20:03:58

Cevap

İkinci İşaret: Suâl: Şerr-i mahz olan şeytanların îcâdı ve ehl-i îmâna taslîtleri ve onların yüzünden çok insanlar küfre girip cehenneme girmeleri, gāyet müdhiş ve çirkin görünüyor. Acaba Cemîl-i Alel’ıtlâk’ın ve Rahîm-i Mutlak’ın ve Rahmân-ı Bilhakk’ın rahmet ve cemâli, bu hadsiz çirkinliğin ve dehşetli musibetin husûlüne nasıl müsâade ediyor? Ve nasıl cevâz gösteriyor? Şu mes’eleyi çokları sormuşlar ve çokların hâtırına geliyor.

İkinci İşaret: Sual: Pek çok insanın aklına şöyle bir soru gelmektedir: Tamamen şer olan şeytanların yaratılması ve ehl-i îmâna musallat olmaları ve onların yüzünden çok insanların küfre girip cehenneme gitmesi çok dehşetli ve çirgin görünüyor. Acaba her yönüyle güzel olan ve kendisinde hiçbir çirkinlik bulunmayan, her bir varlığa sonsuz şefkat eden ve bütün varlıklara layıkıyla merhamet eden Allah’ın rahmet ve cemali (güzelliği) böyle büyük bir çirkinliğin ve dehşetli bir musibetin meydana gelmesine nasıl müsaade ediyor? Ve buna nasıl izin veriyor?  

Bu soruda şeytanın yaratılmasının tamamen şer olduğu ifade edilmiştir. Fakat bu ifade, bazı kimselerin iddiası olup işin hakikatinin böyle olmadığı cevapta izah edilecektir.

Elcevab: Şeytanın vücûdunda cüz’î şerlerle beraber çok makāsıd-ı hayriye-i külliye ve kemâlât-ı insaniye vardır.

Şeytanın vücudunda bazı şerlerle beraber çok büyük hayırlar da vardır. Allah şeytanı şeytan olsun diye yaratmamıştır. O da cinlerden olup diğer kullar gibi Allah’a ibadet etmek için yaratılmıştır.[1] Allah’a yaptığı kulluk neticesinde çok yüksek manevi makamlar elde etmiştir. Fakat Allah’ın Hz. Adem’e secde edin emrine karşı çıkarak isyan etmiş ve bunun neticesinde bu manevi yüksek makamdan indirilmiştir.[2] Bunun üzerine şeytan, Allah’a tövbe etmek yerine kıyamete kadar insanları saptırmak için Allah’tan müsaade istemiştir.[3] Yani kendi hür iradesiyle şeytan olmayı tercih etmiştir. Her işi hikmetli olan Allah u Teala Hazretleri de bildiğimiz ve bilemediğimiz pek çok hikmeti gereği olarak şeytanın bu isteğini kabul etmiştir. 

Şeytanın varlığında, kulun kendi tercihini yanlış kullanmasından kaynaklanan küçük şerler ve zararlarla beraber, çok büyük hayırlı maksatlar ve insanı maddi ve manevi mükemmelliklere ulaştıracak hikmetler vardır.

Evet bir çekirdekten koca bir ağaca kadar ne kadar mertebeler var; mâhiyet-i insaniyedeki isti‘dâdda dahi, ondan daha ziyâde merâtib var. Belki zerreden şemse kadar dereceleri var. Bu isti‘dâdâtın inkişâfâtı, elbette bir hareket ister ve bir muâmele iktizâ eder. Ve o muâmeledeki terakkî zenbereğinin hareketi, mücâhede ile olur. O mücâhede ise, şeytanların ve muzır şeylerin vücûduyla olur.

Nasıl ki bir ağacın çekirdekten koca bir ağaç oluncaya kadar pek çok mertebeleri vardır. Öyle de insanın yaratılışında bulunan istidat, yetenek ve kabiliyetlerde de belki atomdan güneşe kadar dereceleri vardır. Yani insan, yaratılışında çekirdek halinde bulunan kabiliyetlerle esfel-i sâfilîn denen en aşağı derecelerden âlâ-yı illiyyîn denilen en üst manevi derecelere çıkabilmektedir. İnsanın yaratılışında bulunan bu derecelerin ortaya çıkması ancak bir mücadele ve hareketle olur. Şeytan bu açıdan insanda potansiyel olarak bulunan yükselme yeteneğini harekete geçirir. İnsandaki bu özelliklerin ortaya çıkması şeytanın ve zararlı şeylerin varlığıyla olmaktadır.

Yoksa, melâikeler gibi insanların da makamı sâbit kalırdı. O halde insan nev‘inde, binler envâ‘ hükmünde sınıflar bulunmayacak. Bir şerr-i cüz’î gelmemesi için, bin hayrı terketmektir ki, bu da hikmete ve adâlete münâfîdir. 

Meleklerde kötülüğe meyl edecek nefis olmadığından ve şeytanlar onlara musallat olamadığından makamları sabittir, değişmez. Eğer şeytanlar olmasaydı insanların da makamı melekler gibi sabit kalırdı. Şeytanların insanlara musallat olmaları neticesinde insanlık âleminde çok farklı dereceler ortaya çıkmıştır. Mesela iyiler içerisinde peygamberler, sâlihler, âlimler, evliyalar, şehitler, sıddıklar ve daha pek çok yüksek dereceler ortaya çıktığı gibi, kötüler içerisinde de fasıklar, zalimler, kâfirler, münafıklar ve bunların da her birinin kendi içerisinde farklı dereceleri ortaya çıkmıştır.  

Eğer şeytanlar insanlara musallat olmasaydı, bu dereceler ortaya çıkmazdı. Bir kısım insanların şeytana uyarak küfre düşmeleri ve cehenneme girmeleri gibi zararlardan dolayı şeytanların insanlara musallat olmalarına izin verilmeseydi, o vakit yukarıda sayılan pek çok hayır ve güzellikler terk edilmiş olurdu. Bu da Rabbimizin hikmetine ve adaletine uygun düşmezdi.

Çendân şeytan yüzünden ekser insanlar dalâlete giderler. Fakat ehemmiyet ve kıymet, ekseriyetle keyfiyete bakar, kemiyete az bakar veya bakmaz.

Gerçi şeytanların insanlara musallat olmasından dolayı insanların çoğu şeytana uyup dalalete, küfre, günaha girip cehenneme giderler. Fakat bir şeyin ehemmiyet ve kıymeti, genellikle nitelik ve kaliteye bakar.  Çokluk ise bazen önemli olur. Bazen de hiçbir kıymeti olmaz.

Nasıl ki bin ve on çekirdeği bulunan bir zât, o çekirdekleri toprak altında bir muâmele-i kimyeviyeye mazhar etse, bini bozulsa, on tanesi de ağaç olsa, o on ağaç olmuş çekirdeklerin o adama verdiği menfaat, elbette bin bozulmuş çekirdeğin zararını hiçe indirir.

Mesela bir adamın 1010 çekirdeğinin olduğunu düşünelim. O adam bu çekirdeklerin yeşermesi için toprağa ekse ve bu çekirdeklerin bin tanesi topraktaki farklı kimyasal işlemlerden dolayı çürüse, sadece on tanesi ağaç olsa, bu adam zarar etti denilmez. Çünkü o on ağaç olmuş çekirdek; dallarıyla, yapraklarıyla, çiçekleriyle, ağacın hayatı boyunca verdiği meyveleriyle ve meyvelerdeki binlerce belki milyonlarca tohumuyla pek çok yarar sağlamıştır. Diğer çürümüş çekirdeklerin zararından binlerce kat daha fazla yarar sağlayarak o zararı hiçe indirir. 

Öyle de, nefis ve şeytanlara karşı mücâhede ile, yıldızlar gibi nev‘-i insanı şereflendiren ve tenvîr eden on insan-ı kâmil yüzünden o nev‘e gelen menfaat ve şeref ve kıymet, elbette haşerât nev‘inden sayılacak derecede süflî ehl-i dalâletin küfre girmesiyle insan nev‘ine vereceği zararı hiçe indirip göze göstermediği için, rahmet ve hikmet ve adâlet-i İlâhiye, şeytanın vücûduna müsâade edip tasallutlarına meydan vermiş.

Öyle de nefis ve şeytana karşı insanların mücadelesi neticesinde, güneşler ve yıldızlar gibi insanlık âlemini nurlandıran ve şereflendiren peygamberler, evliyalar ve salih kullar ortaya çıkmıştır. Bunlar, insanlığın diğer bütün varlıklara karşı en büyük övüncü ve şerefi olmuştur. Bu mübarek zatların insanlığa kazandırdığı şeref ve kıymet, elbette kâfirlerin küfre girerek kendilerini âdeta zararlı haşerat derecesine alçaltıp insanlığın kıymet ve şerefini düşürmeleriyle verdikleri zararı hiçe indirip göze göstermez.

İşte bu sırdan dolayıdır ki; Allah’ın rahmet ve hikmeti şeytanın varlığına ve insanlara musallat olmasına müsade etmiştir.

Ey ehl-i îmân! Bu müdhiş düşmanlarınıza karşı zırhınız: Kur’­ân’ın tezgâhında yapılan takvâdır. Ve siperiniz, Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın sünnet-i seniyesidir. Ve silâhınız, istiâze ve istiğfâr ve hıfz-ı İlâhîye ilticâdır.[4]

İman ehlinin bu tehlikeli düşmanlara karşı zırhı; takva denen haramlardan şiddetle sakınmak ve Allah’ın yapılmasını emrettiği şeyleri yerine getirmektir. Mü’minleri koruyacak siper ise Sevgili Peygamberimiz’in (sav) sünnet-i seniyyesidir. Bu düşmanlara karşı kullanacağı silah ise istiaze ile Allah’a sığınma, istiğfar ile günahların bağışlanmasını ve Allah’ın yardım ve himayesini dilemektir.

1. işaretin izahı için lütfen bakınız;

https://risale.online/soru-cevap/13-lema-3


[1] (Ben) cinleri ve insanları, ancak bana ibâdet etsinler diye yarattım!  (Zâriyât Sûresi, 56)

[2] (Allah şöyle) buyurdu: “Haydi hemen in oradan! Orada (Cennette) kibirlenmek haddine düşmez; haydi çık, çünkü sen alçaklardansın!” (A'râf Sûresi, 13)

[3] (İblis) dedi: “Bana (insanların) diriltilecekleri güne kadar mühlet ver!” (Allah da) buyurdu ki: “(Haydi) doğrusu sen (o vakte kadar) mühlet verilenlerdensin!” (A'râf Sûresi, 14-15)


Yorum Yap

Yorumlar