Cumadan sonra kılınan, ZUHR-U ÂHİR namazı bidat mıdır? Bu uygulama ne zaman başlamıştır?
Zuhr-u ahir, en son öğle namazı demektir. Yani sonradan ortaya çıkan farklı bir namaz çeşidi değildir. Bildiğimiz öğle namazının farzıdır. Cuma namazlarında zuhr-u ahirin kılınmaya başlaması ise ilk üç asırdan sonradır. Önceleri zuhr-u ahir adıyla da olsa öğlenin farzının kılınması diye bir uygulama yoktu.
Fakat daha sonra ortaya çıkan bazı problemlerin çözümü olarak Hanefî âlimleri zuhr-u ahirin kılınmasını bir tedbir olarak getirmişleridir. Mesele şudur:
İslamın başlangıcında Cuma namazları her şehirde bir tek büyük camide kılınıyordu. Sonraları Müslümanların nüfusu artmış, tek bir camiye ve onun avlusuna sığmak imkânsız hale gelmiştir. Bu ise Cuma hakkında bir şüphe oluşmasına sebeb olmuştur. Çünkü normalde cumanın bir şehirde tek bir yerde kılınması gerekir. Resul-ü Ekrem’in (asm) sağlığında da öyle idi.
Bu durumda birden fazla kılınan yerlerde yalnız ilk tekbir alan camininki kabul olur diğerlerininki olmaz tarzında kesin çözüme ulaşmayan bir fıkhî problem ortaya çıkmıştır. Cumayı kılamayan bir müminin öğle namazını kılması farz olur. Bu cihetle, birden çok camide Cuma kılınan şehirlerde bir cami dışında kimsenin cumasının kabul olunmaması riski vardır. Eğer şartlar yerine gelmemiş olursa, bu kimselerin üzerinden öğle namazı borcu düşmemiş olur. İşte zuhr-u ahir burada devreye sokulmuştur.
Yani eğer bir müminin cuması bahsettiğimiz ya da başka sebeblerle sahih olmadı ise, üzerinde öğle namazı borcu kalmasın diye zuhr-u ahir namazının kılınmasının önemli bir tedbir olacağı kanaatiyle zuhr-u ahir namazı kılınmaya başlamıştır.