Soru

Zayıf Hadisler Konusunda Ne Yapmalıyız

Zayıf hadislere karşı tutumumuz nasıl olmalı? Zayıf hadis doğruysa inanıyorum doğru değilse inanmıyorum demenin sakıncası var mı?

Tarih: 24.12.2022 00:05:53
Okunma: 564

Cevap

Hadislerin hüccet (delil) değeri taşıması sıhhat (sağlamlık) derecesine bağlıdır. Sened ve metninin sağlamlığı sebebiyle delil olmaya elverişli hadisler genel bir ifadeyle makbul, böyle olmayanlar da merdud diye anılır. Öte yandan hadisler güvenilir olup olmama yönünden üçlü bir taksime tâbi tutulmuştur: Sahih, hasen, zayıf.

Sahih hadis, adâlet[1] ve zabt[2] sahibi râvilerin kendileri gibi adâlet ve zabt sahibi râvilerden muttasıl (râvilerin yine kendileri gibi râvilerden baştan sona kesintisiz) bir senedle rivayet ettikleri şâz (güvenilir râvilerin rivayetlerine ters düşmemek) ve muallel (senedinde ve metninde gizli bir kusuru) olmayan hadistir. Diğer hadis kitaplarında da çok miktarda sahih hadis bulunmakla birlikte en güvenilir hadisler, Buhârî ve Müslim’in el-Câmiu’s-Sahîh’lerinde bir araya getirilmiştir. 

Sahihten bir derece aşağıda bulunan ‘hasen hadis’, râvisi zabt açısından biraz kusurlu olan hadistir. Bu hadisleri fıkıh âlimleri delil olarak kullanmışlardır. Hasen hadislerin çokça bulunduğu kaynakların başında Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce’nin sünenleri gelmektedir.

Sahih ve hasen hadisin şartlarını taşımayan rivayetler ise zayıf kabul edilmiştir. Âlimlerin önemli bir kısmı sahih veya hasen hadisin bulunmadığı konularda fazla kusurlu olmamak şartıyla zayıf hadislerle de amel edilebileceğini söylemiştir. Zayıf hadis, sahih hadiste bulunması gereken özelliklerden birini veya birkaçını taşımamasına göre değişik adlarla anılır.

Muhaddisler, akaid ve ahkâma dair konularla ilgili olmamak şartıyla zayıf isnadlı hadislerin rivayetinde bir sakınca görmemişler; mevâiz, kıssalar, amellerin faziletleri gibi tergib-terhib konularında yahut tefsir ve megaziye ilişkin hususlarda hadis rivayet ederken daha hoşgörülü bir tutum ortaya koymuşlardır.

Zayıf hadisin rivayeti ve onunla amel edilebilmesi, ayrıca bazı âlimlerin zayıf hadisi kıyasa tercih etmeleri o hadisin Hz. Peygamber’e (sav) ait olması ihtimali sebebiyledir. Bir hadise zayıf hükmünün verilmesi o hadisin hiçbir şekilde Resûl-i Ekrem’e ait olmadığı anlamına gelmediğinden ihtiyaten böyle bir uygulama tercih edilmiştir. Zira âdil ve zâbıt râvilerin hata yapma ihtimali bulunduğu gibi zayıf râvilerin de rivayetlerinde isabet ihtimali vardır.

Zayıf hadisle amel edilmesi birtakım şartlara bağlanmıştır. İbn Hacer’e göre bunun için üç şart gerekir:

1. Hadis aşırı zayıf olmamalıdır. Bir hadisi sadece kendisi rivayet eden yalancıların, yalancılıkla itham edilenlerin ve çok hata yapanların rivayetleri bu türdendir.

2. Zayıf hadis İslâm’da kabul görmüş genel bir prensibe aykırı olmamalıdır. Bu şart dinde hiçbir temeli bulunmayan sonradan uydurulmuş şeyleri dışarıda bırakır.

3. Zayıf hadisle amel edilirken Resûl-i Ekrem’in söylemediği bir şeyi ona isnat etmiş olmamak için o rivayeti ihtiyatla karşılamak gerekir. Bunlara şu şartlar da eklenmiştir: Hadis aklın, şeriatın ve dilin kabul etmediği mübalağalar içermemeli, kendisinden daha kuvvetli diğer bir şer’î delille çelişmemelidir.

İslâm ümmetinin ittifakla amel ettiği bazı zayıf hadislerin rivayetinde de bir sakınca görülmemiştir. Bu tür rivayetler zayıf isnadlarla aktarılmasına rağmen ümmetin tatbikatına uygun olması durumunda makbul sayılmıştır.

Hadis diye uydurulan sözleri ifade eden ‘mevzû’ terimi ise, “Hz. Peygamber’e (sav) ait olmayan sözlerin onun ağzından uydurulması” mânasında kullanılmaktadır. Peygamber adına uydurulan sözlerin gerçek hadislerle bir ilgisi bulunmadığından onları hadis kelimesiyle nitelemenin doğru olmadığını belirtmiştir.

Hulefâ-yi Râşidîn, kendilerinin Resûl-i Ekrem’den (sav) duymadıkları bazı hadisleri rivayet edenlerle karşılaştıklarında bunları Hz. Peygamber’den (sav) duyduklarına dair şâhid getirmelerini istemiş, çok hadis rivayet edenleri bu konuda daha dikkatli olmaya davet etmiş, bazen da onlara bu sözleri Resûlullah’tan (sav) bizzat duyduklarına dair yemin ettirmişlerdir. Ashabın bu titizliği, hadis uydurmaya uygun bir zeminin doğmasını önlemiştir. Hz. Osman’ın şehid edilmesiyle “fitne” diye anılacak olan ilk büyük ihtilâf başlamış, çok geçmeden Hz. Ali’yi tekfir eden Havâric ile Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’e söven pek çok fırka, Kaderiyye, Mürcie, Cehmiyye ve Müşebbihe gibi bâtıl mezhepler ortaya çıkmıştır. Hadis uydurma hareketi, sahâbe asrının sonu ve büyük tâbiîler devrinin başlangıcı olan böyle buhranlı bir devirde çeşitli tesirlerle başlayıp gelişmiştir.

Uydurma sözleri Resûl-i Ekrem’in (sav) hadislerinden ayırmada ihtisas kazanmış âlimler bu hususta bazı ipuçları tespit etmişler ve mevzû rivâyetleri bir araya getirerek ümmeti onlara karşı ihtiyatlı olmaya sevk etmişlerdir.

 

[1] Adalet: Rivayetlerinin kabul edilebilmesi için râvide bulunması gereken Müslüman ve âkıl bâliğ olma gibi şartlar yanında, onu küçük düşüren bütün davranışlardan uzak olmasını sağlayan mânevî ve ahlâkî özellikler.

[2] Zabt: râvinin kabul görmüş tahammül yollarıyla aldığı bir rivayeti, herhangi bir tereddüde düşmeden ve değişiklik yapmadan hocasından aldığı gibi nakletme özelliği.


Yorum Yap

Yorumlar