Kader

18.12.2025

3

Zaman ile Ezeli Kudret Arasındaki ilişki?

Kader risalesinde ayna temsili ile mazi, hal ve istikbali Allah'ın birden tuttuğu, kuşattığı bildiriliyor. Peki bu manaya göre Allah için cennete ve cehenneme girecekler daha onlara göre vakit gelmeden hem onları girmiş hem de daha girmemiş mi görüyor ya da kudreti aynı anda hem kıyameti olduğu anda hem de cehennemdeki bir anda tecelli mi ediyor ya da bu manaya göre bize göre geçmişte kalan ve harici vücutlarını kaybedip ilim dairesine giden varlıklar Allah için var mı, kudret onlara tecelli ediyor mu? Bununla berber kudretin tecelli etmesi ya da tecelliyi kesmesi gibi şeyler zaman içinde olmaz mı? Allah'ın zamandan münezzeh oluşu ile nasıl izah edebiliriz? Bu cidden çok aklıma takılan bir soru, özellikle filozof Kant'ın felsefesini biraz okuyunca aklıma gelen sualler risaleler ışığında detaylı izah ederseniz çok sevinirim. Bu noktada ilimden ziyade kudret sıfatı açısından soruyorum. Zira biz bir fiili bir süre içinde yaparız yani tecelli ettirme, ilim dairesine gönderme vs. zamanla ilişkili değil mi?

20.12.2025 tarihinde cevaplandı.

Cevap

Konuyla ilgili metin Risale-i Nur'da şu şekilde geçmektedir:

Kader, ilim nev‘indendir. İlim, ma‘lûma tâbi‘dir. Yani nasıl olacak, öyle taalluk eder. Yoksa ma‘lûm, ilme tâbi‘ değildir. Yani ilim desâtiri, ma‘lûmu hâricî vücûd noktasında idare etmek için esas değil. Çünki ma‘lûmun zâtı ve vücûd-u hâricîsi, irâdeye bakar ve kudrete istinad eder. Hem ezel, mâzî silsilesinin bir ucu değil ki, eşyânın vücûdunda esas tutulup ona göre bir mecbûriyet tasavvur edilsin. Belki ezel, mâzî ve hâl ve istikbâli birden tutar, yüksekten bakar bir ayna-misâldir. Öyle ise, dâire-i mümkinât içinde uzanıp giden zamanın mâzî tarafında bir uç tahayyül edip, ona ezel deyip, o ezel ilmine, eşyânın tertîb ile girdiğini ve kendisini onun hâricinde tevehhüm etmesi ve ona göre muhâkeme etmek, hakîkat değildir.
Şu sırrın keşfi için şu misâle bak: Senin elinde bir ayna bulunsa, sağ tarafındaki mesâfe mâzî, sol tarafındaki mesâfe müstakbel farz edilse, o ayna yalnız mukābilini tutar. Sonra o iki tarafı bir tertîb ile tutar, çoğunu tutamaz. O ayna ne kadar aşağı ise, o kadar az görür. Fakat o ayna ile yükseğe çıkıldıkça, o aynanın mukābil dâiresi genişlenir. Gitgide, bütün o iki taraf mesâfeyi birden bir anda tutar. İşte şu ayna şu vaz‘iyette, onun irtisâmındaki o mesâfelerde cereyân eden hâlâta, birbirine mukaddem, muahhar, muvâfık, muhâlif denilmez.
İşte kader, ilm-i ezelîden olduğu için, ilm-i ezelî hadîsin ta‘bîriyle “Manzar-ı a`lâdan, ezelden ebede kadar her şeyi, olmuş ve olacağı, birden tutar ve ihâta eder bir makam-ı a‘lâdadır.” Biz ve muhâkemâtımız onun hâricinde olamayız ki, mâzî mesâfesinde bir ayna tarzında olsun.1

Açıklama:

Sorduğunuz soruları maddeler halinde, Kudret sıfatını merkeze alarak izah etmeye çalışalım:
1. Allah İçin Cennet ve Cehennem Ehli "Şu Anda" Orada mı?
Evet, Allah’ın ilmi ve huzuru açısından bakıldığında, zamanın tüm dilimleri (mâzi, hal, istikbal) tek bir "an-ı seyyale" (tek bir an) gibi ihata edilmiş, kuşatılmıştır.
İlim Noktasından: Allah için "henüz gelmemiş vakit" diye bir şey yoktur. O, aynanın en yüksekte olması misaliyle, senin dünyaya gelişini, imtihanını ve Cennetteki o meyveyi yediğin anı, aynı "anda" bilir ve görür.
Vücud-u Haricî (Dış Dünyada Var Olma) Noktasından: İşte burası Kant’ın tıkandığı, kelâmın ise ayırdığı noktadır. Bizim için Cennet "istikbalde" bir duraktır. Allah’ın kudreti, mevcudatı bir tertip ve nizamla yaratır. Yani ilmiyle kuşattığı her şeyi, hikmeti gereği aynı anda vücud âlemine (dış dünyaya) çıkarmaz.
Özet: Allah, senin Cennete girişini ilmiyle "görür", ancak kudretiyle seni o makama, hikmetle takdir ettiği "vakit" geldiğinde "koyar". İlimde her şey hâzırdır, kudrette ise hikmetin gerektirdiği bir sıra (tertîb-i eşya) vardır.
2. Kudret Aynı Anda Hem Kıyamete Hem Cehenneme Tecelli mi Ediyor?
Allah'ın kudretinin tecellisini bir "ışık" veya "yansıma" gibi değil, "emr-i kün feyekün" (Ol der ve olur) sırrıyla düşünmeliyiz.
Zaman, varlıklar için bir şerittir. Kudret ise bu şeridin dışındadır. Allah’ın zamandan münezzehiyeti demek, O’nun fiillerinin "zaman alması" demek değildir. Biz bir binayı 1 yılda yaparız; ancak Allah için o binanın 1 yıllık süreci, kudretin "Ol" emrinin zaman şeridindeki yayılımıdır.
Kudret, kıyameti kopardığı "o noktada" tecelli etmektedir.

Zamandan münezzeh olmak; bütün zaman şeridini bir "nokta" gibi elinde tutmak demektir. Dolayısıyla Kudret için "önce oraya, sonra buraya" diye bir intikal söz konusu değildir. Her yer ve her zaman, kudretin huzurundadır.

3. Geçmiştekiler Allah İçin "Var" mı? Kudret Onlara Tecelli Ediyor mu?
Bu nokta, İşaratü'l-İ'caz'da geçen "Vücud-u İlmî" ve "Vücud-u Haricî" farkıyla çözülür.2
İlim Dairesi: Geçmişte ölmüş bir çiçek, bizim için "yok"tur. Fakat Allah’ın ilminde o çiçek bütün letafetiyle sâbittir. Allah ona ilmiyle bakar.
Kudretin Tecellisi: Kudret, "vücud-u haricî" (dış varlık) sebebidir. Bir şey geçmişte kaldıysa, kudret o şey üzerindeki "var etme" tecellisini çekmiş, o şeyi "İlim Dairesine" (arşivine) göndermiştir.
Sırrı: Kudretin tecellisini çekmesi bir "yokluk" değil, bir "vazife terhisi"dir. Allah için mâzi, karanlık bir hiçlik değil; kudretin dokunup geçtiği ve ilim dairesinde bâki kalan bir levhadır.
4. Tecelli Etmek ve Kesmek Zaman İçinde mi Olur?
İşte asıl can alıcı soru budur. Biz fiilleri zamanla ilişkilendirdiğimiz için (başladı-bitti), kudretin tecellisini de bir süreç sanıyoruz. Aslında zaman, kudretin tecellisinin bir sonucudur; sebebi değildir. Hazret-i Üstad’ın dediği gibi: "Zaman, bir şerid-i hayalidir." Hareket, kudretin eseridir; zaman ise o hareketin zihnimizdeki rengidir.
Zamanın İçindeki Biz: Biz bir merdiveni çıkarken "zaman geçiyor" deriz. Çünkü biz sınırlıyız, kayıt altındayız.
Zamandan Münezzeh Olan Allah: Allah için merdivenin ilk basamağı ile son basamağı arasında "mesafe" ve "süre" yoktur. Kudretin tecellisi, o merdiveni bir bütün olarak yaratmaktır. Biz o yaratılan merdiven üzerinde yürürken zamanı yaşarız.
Kant ile Fark: Kant zamanı zihne hapseder. Risale-i Nur ise zamanı, Allah’ın kudret ve irade sıfatıyla yazdığı bir "kitabın satırları" (mektubât-ı Samedâniye) olarak görür. Yazar, kitabın son sayfasını yazarken ilk sayfasını "unutmuş" veya "geride bırakmış" olmaz; kitabın tamamı yazarın ilmi ve iradesi altındadır. Sadece okuyucu (biz) zamanla mukayyed (kayıtlı) )olduğumuz için satır satır ilerleriz.
Netice:
Kudretin tecelli etmesi veya kesmesi, Allah’ın zatında bir değişikliğe (tagayyür) yol açmaz. O’nun kudreti sabittir; ancak tecellinin mahalli (biz ve kâinat) değişkendir. Tıpkı güneşin sabit kalıp, aynaların değişmesi gibi. Aynanın kırılması güneşten bir şey eksiltmediği gibi, bir varlığın dünyadan gidip "ilim dairesine" geçmesi de kudret için bir "zaman kaybı" veya "iş bitimi" değildir; sadece bir tecelli değişimidir.

Kaynakçalar
  1. Bediüzzaman Said Nursi, Tılsımlar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 84

  2. Bediüzzaman Said Nursi, İşarat-ül İ’caz, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 209


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Hesaplarımıza abone olun sorularımızdan ilk siz haberdar olun

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız