"Keza zalike(ذَلِكَ) zat ile sıfatı gösteren bir işaret olduğu itibariyle hem Kuranın azametine, hem azameti isbat eden sıfat-ı kemâliyeye işaret eder. Zalike(ذَلِكَ), işaret-i hissiyeye mahsus (hususi olma, sat harfi ile) iken, işaret-i akliyede kullanılması, tazim ve ehemmiyeti ifade ettiği gibi, makul olan Kur'an’ı mahsus (his yani beş duyu organına hitap eden, sin harfi ile yazılır) suretinde göstermesi, Kur’an’ı enzar ve ezhanın nazarı dikkatine arzetmekle tesettürü icab eden (hile zafiyet ve sair çirkin) şeylerden münezzeh olduğunu izhar ve itiraf ettirmektir. "(İşaratü'l-İ'caz )
İşaratü'l- İ'caz'da geçen bu kısmı açıklayabilir misiniz?
ذَلِكَ (Zalike)’nin geçtiği ayet şudur;
" ذَلِكَ الْكِتَابُ لاَ رَيْبَ فِيهِ" (İşte bu, o kitaptır ki onda şüphe yoktur, Bakara Suresi 2)
1.Cümle “Keza ذَلِكَ zat ile sıfatı gösteren bir işaret olduğu itibariyle hem Kur’an’ın azametine hem azameti isbat eden sıfat-ı kemâliyeye işaret eder”
ذَلِكَ işaret zamiri Kur’an’ın hem bizzat zatına hem de ihtiva ettiği yüksek manalara işaret eder. Kur’an hem maddi olarak gözümüzün önünde incelenebilir olma özelliği ile hem de ihtiva ettiği ilahi kelamdan gelme özelliği ile taşıdığı yüksek vasıflar, onun çift yönlü mucizevi bir kitap olduğuna işarettir. “ذَلِكَ” işareti ile hem Kur’an’ın maddi olarak hissi bir mucize olduğuna hem de onun mucizeliğini ispat eden manevi yüksek özelliklerine vurgu yapılmıştır.
2. Cümle “ذَلِكَ, işareti hissiyeye mahsus (hususi olma, sat harfi ile) iken, işaret-i akliyede kullanılması, tazim ve ehemmiyeti ifade ettiği gibi, …
Kısaca : "zalike" (o) işaret zamiri somut ve maddi şeyleri göstermek için kullanıldığı halde Kur'an'ın manevi özelliklerine işaret etmek için kullanılmıştır.
Geniş izah:
İşaret-i Hissiye: Duyu organlarımız ile algıladığımız, daha çok somut olan şeyleri anlatmak için kullanılır.
İşaret-i Akliye: Akla hitap eden, akli verilerle mantıksal çıkarımlar yapmak manasında kullanılır. Daha çok soyut düşünceleri anlatmak için kullanılır.
“ذَلِكَ” (o kitap) işaret zamiri, işaret-i hissiyeye mahsus iken (daha çok somut olan şeyleri göstermek için kullanılan, beş duyu organına hitap eden bir işaret zamiriyken) işaret-i akliyede (yani soyut olan bir mana için) kullanılmıştır. ذَلِكَ, hissi ve somut olma özelliği ile Kur’an’ın bir açıdan akli, soyut olan cihetine işaret etmesiyle “işaret-i akliye” de kullanıldığını gösterir. Yani somut olan soyutu işaret ediyor. " ذَلِكَ " Kur’an’ın soyut olan manalarına işaret edip onlardan haber veriyor. Çünkü Kur’an akla hitap ederek kendi azametini ve kıymetini ifade eder. Kur’an (haşa) basit bir kitap değil asırlara çağlara hidayet veren insanlığa huzur ve bereket getiren insanlığın saadetine sebep olan ve de çok manaları ihtiva eden manevi değeri çok yüksek olan ilahi bir kitaptır. Akıl onun bu değerini ve yüksek manasını anlayabilir. Akıl onu inceler ve kalben tasdik eder. Çünkü Kur’an bu manevi özelliği ile akla hitap eder. Kuranın kendisini akla arz etmesi, kuranın akla verdiği ehemmiyeti de gösterir. Akla hitap etmeyen bir şeyin kıymeti olmaz. Mesela tahrif edilmiş İncil ve Tevrat akla bu çağrıyı yapamazlar. Kendilerini işaret-i akliye ile gösteremezler. Bunun için Kur’an birçok ayette de "Ey akıl sahipleri" hitabı ile dikkatleri üzerine çekerek meydan okumaktadır. Kur’an kendini akla arz ederek manen der ki "Ey akıl al bak, beni incele ve tetkik et, ne kadar yüksek bir değere ve kıymete sahip olduğumu göreceksin der. Sen bende ki bu özellikleri manen gör ve iman et”. O akıl da bunu bilir ve tasdik eder. Tabi akıl akıl olsa gerek.
3. Cümle “….makul (akli) olan Kur'an’ı mahsus (hissi yani beş duyu organına hitap eden, sin harfi ile yazılır) suretinde göstermesi, Kur’an’ı enzar ve ezhanın nazarı dikkatine arz etmekle tesettürü icab eden hile zafiyet ve sair çirkin şeylerden münezzeh olduğunu izhar ve itiraf ettirmektir.
Kısaca : Vahiy olma hasebiyle manevi ve akli(soyut) olan bu Kur'an'ı "zalike" (o) işaret zamiri bu sefer de Kur'an'ın maddi özelliklerine işaret etmiştir.
Sonra “ذَلِكَ” "makul (akli, soyut manaları ihtiva eden) olan Kur’an’ı mahsus suretinde göstermesi " ile Kur’an’ı hislere, beş duyu organına, her türlü somut incelemeye tabi tutmaya davet ediyor. Yani ذَلِكَ Kur’an’ı soyut olarak işret edip akla arz ettikten sonra zaten makul olan, akla hitap eden Kur'an'ı bu sefer de mahsus suretinde (daha çok somut olan şeyleri göstermek için kullanılan, beş duyu organına hitap etmek suretiyle) somut olarak işaret eder. Artık “ذَلِكَ” makul olan Kur'an'ı mahsus olarak her türlü somut incelemeye tabi tutmaya davet eder. İlk cümlede Kur’an’ın soyut manalarına işaret edip akla kapı açmışken burada da somut özelliklerine işaret ediyor. Bu sefer “ذَلِكَ” somut kavramları gösterme özelliği ile asli görevine geri dönerek zaten makul olan (akli) olan Kur’an’ın somut incelenebilir, müşahede edilebilir maddi özelliklerine dikkat çekiyor. Bu maddi özellikler Kur’an’ın icazı, i’cazı, belağatı, kulağa, göze hitap eden mucizeleridir. Kur’an bu kusursuzluğu ile hissi mucizelerine işaret ettirerek hile za’fiyet ve sair çirkin şeylerden münezzeh olduğuna dikkat çeker.