Ehl-i hidâyet ve diyânet; ve ehl-i ilim ve tarîkat, hak ve hakîkate istinâd ettikleri için ve her biri bizzât tarîki hakta yalnız Rabbisini düşünüp, tevfîkine i‘timâd ederek gittiklerinden, ma‘nen o meslekten gelen izzetleri var. Zaaf hissettiği vakit; insanların yerine, Rabbisine mürâcaat eder, meded ondan ister. Ve meşreblerin ihtilâfıyla, zâhir meşrebine muhâlif olana karşı muâvenet ihtiyâcını tam hissetmez, ittifâka ihtiyâcını göremez. Belki hodgâmlık ve enâniyet varsa; kendini haklı, muhâlifini haksız tevehhüm ederek, ittifâk ve muhabbet yerine, ihtilâf ve rekābet ortaya girer. İhlâsı kaçırır, vazîfesi zîr u zeber olur.[1]
Bu metinde, hak yolunda bulunan kimselerin bazen neden ittifak edemediği anlatılmaktadır.
Hidayet ehli, dindar kimseler, ilim sahipleri ve tarikat mensupları hakka dayandıkları için, her biri kendi yolunda doğrudan Rabbini düşünerek yürür. İşi O’nun yardım ve başarı vermesine bağladıkları için, bu yol onlara manevi bir izzet kazandırır; bir vakar, güç ve bağımsızlık duygusu verir. Böylece o kişi zayıflık hissettiği zaman, insanların yardımına değil, dua ve ibadetler vesilesiyle doğrudan Rabbine yönelir; desteği de sadece O’ndan bekler. Bundan dolayı “kimseye muhtaç değilim” hissi kuvvetlenir.
Fakat meşrepler, yani insanların mizacı, tarzı ve hizmet usulleri farklılaşınca; kişi kendi dışındaki bir meşrebe tam bir yakınlık duymaz. Kendi tarzına zıt gözüken bir meşrep sahibine yardım etme ihtiyacını tam olarak hissetmez. İttifaka, dayanışmaya olan gerçek ihtiyacını da göremez. Hakta bulunduğu için “Benim yolum doğru; ötekiler bana muhtaç” gibi bir gizli his taşıyabilir. Bu hâle bir de bencillik ve enâniyet karışırsa; insan kendisini tamamen haklı, karşısındakini ise tamamen haksız zanneder. Böyle olunca muhabbet yerini rekabete, birlik yerini ayrılığa terk eder. Bu da ihlası zedeler; ihlas gidince yaptığı hizmetin düzeni bozulur, bereketi kaçar, âdeta altüst olur.
Bediüzzaman Hazretleri burada, ehli hak dediğimiz kimselerin bile insani zaaflar sebebiyle ihtilafa/ayrılığa düşebileceğini, bunun hizmeti zedeleyeceğini ifade etmektedir. Şöyle bir tehlikeyi göstererek dikkatleri toplamak ister: Haklı bile olsan, hizmetine benlik, enaniyet ve rekabet karışırsa ihlas gider; ihlas gidince de hak dahi olsa hizmet zarar görür der.
[1] Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar Mecmuası, Altınbaşak Neşriyat, İstanbul 2015, s. 157-158

