Bu meseleyi, şu başlıklar altında inceleyebiliriz:
1) Fıkhî hüküm
2) İsraf sınırını aşmamak
3) Temizlik ve düzene dikkat etmek
4) Kalbi bağlamamak
1) Fıkhî Hüküm
Hemen hemen bütün fıkıh âlimlerimiz tarafından benimsenmiş olan görüş, “Eşyada asıl olan ibâhadır” ilkesidir. Yani ayet ve hadisler tarafından yasaklanmamış olan her şey mubahtır, helaldir. Bu görüşün aklî delilleri ile birlikte naklî (ayet ve hadislere dayanan) delilleri de çoktur. Misal olarak şunları söyleyebiliriz:
Yerde ne varsa hepsini sizin için yaratan, sonra göğü (yaratmayı) kasdedip onları yedi (kat) semâ olarak tanzîm eden O’dur.1
De ki: “Allah’ın, kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kıldı?”2
Hem göklerde olanlar ve yerde bulunanların hepsini, kendi tarafından (bir lütuf olarak) sizin emrinize verdi.3
Selmân'ın (ra) naklettiğine göre, Resûlullah(asm)'a yağ, peynir ve hayvan derisinden yapılan elbise hakkında soru sorulduğunda o şu cevabı vermişti:
“Helâl, Allah'ın Kitabında helâl kıldıklarıdır. Haram da Allah'ın Kitabında haram kıldıklarıdır. Hakkında bir şey demedikleri ise müsamaha gösterdiği (mubah) şeylerdendir.”4
Bu sebeple, yeni elbise almak, ev eşyalarını değiştirmek câizdir. Ancak bu, kayıtsız ve sınırsız bir serbestlik anlamına gelmez. Aşağıda gelecek olan maddeler çerçevesinde bir sınır bulunmaktadır.
2) İsraf Sınırını Aşmamak
Bir Müslümanın elbiselerini veya ev eşyalarını yenilemesi noktasında en tehlikeli sınır israftır. Eğer ihtiyaçtan fazla ve makul seviyenin üzerinde, faydasız veya gösteriş için bir harcamaya kalkışıyorsak, bu durum israfa girdiğimiz anlamına gelir. Bu husustaki ayet ve hadisler şöyledir:
Yiyin, için, fakat isrâf etmeyin! Çünki O, isrâf edenleri sevmez.5
Çünki Allah, bütün kendini beğenenleri, çok övünenleri sevmez.6
Akrabâya, yoksula ve yolda kalmışa da hakkını ver; fakat isrâf ederek saçıp savurma! Çünkü saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridirler. Şeytan ise, Rabbine karşı çok nankördür.7
Hem insanlara karşı (kibirlenerek) yüzünü yan çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünki Allah, kendini beğenip çokça övünen kimselerin hiçbirini sevmez.8
Şübhe yok ki Allah, kendini beğenen, çok övünen kimseleri sevmez.9
Abdullah b. Amr anlatıyor: Bir gün Sa"d (b. Ebû Vakkâs) abdest alırken Resûlullah (sav) onun yanına uğramıştı. “Bu ne israf?” buyurdu. Sa"d, “Abdestte de mi israf olur?” diye sorunca, Resûlullah (sav), “Evet, akan bir nehirde(n) bile (abdest alıyor) olsan (israf olur).” diye cevap verdi.10
Amr b. Şuayb'ın (ra), babası aracılığıyla dedesinden naklettiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur:
“Kibre düşmeden ve israfa kaçmadan (dilediğiniz gibi) yiyin, sadaka verin/harcayın ve giyinin!”11
Abdullah b. Mes"ûd"dan nakledildiğine göre, Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez.” Bu söz üzerine bir adam, “İnsan elbisesinin ve ayakkabısının güzel olmasından hoşlanır!” deyince Resûlullah (sav), “Şüphesiz ki Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir ise hakikati inkâr etmek ve insanları küçümsemektir.” buyurmuştur.12
Mesela kullanılabilir durumda olan bir mobilyayı, modası geçtiği için atmak, marka için eskimemiş bir eşyamızı yenisiyle değiştirmek, kibir ve gösteriş için lüks eşyaları tercih etmek, israfa girer. Böyle bir durumda, niyetimizi gözden geçirmeliyiz.
Bediüzzaman Hazretleri “İktisat Risalesi”nde şöyle bir misal verir: Peynir ve yumurta gibi besleyici gıdadan bir lokma yemek ile bir lokma baklavayı karşılaştırır. Lezzet noktasında kıyasladığımızda, baklava çok daha tatlıdır. Bu sebeple de daha pahalıdır. Bir lokma peynir veya yumurta ise, baklavaya göre daha ucuz olmasına rağmen, daha faydalıdır. Böyle bir durumda, sadece lezzet noktasında hareket eden bir kişi, sürekli baklava yer. Bunun sonucunda da hem parasını hem sağlığını kaybeder. Tabi ki bu, hiç baklava yememeliyiz anlamına gelmez. Ara sıra baklava da yenebilir fakat peynir ve yumurtanın besleyiciliğini unutmayıp, baklavadan çok bu gıdalara önem vermeliyiz.
Bediüzzaman Hazretlerinin bu misalinden, şöyle bir genel kural ortaya çıkabilir: FAYDA/İHTİYAÇ ve LÜKS kıyaslaması.. Yeni bir ürün alacağımızda, bu benim için faydalı mı yoksa lüks mü diye kendimize sormalıyız. Benim bu ürüne gerçekten ihtiyacım var mı yoksa “başkasında var bende de olsun / şu marka ürün sahibi olmalıyım / bu ürün daha gösterişli” gibi sebeplerle mi alıyorum. İşte bu soruların cevabını vicdanen doğru bir şekilde verdiğimizde, israfa girmekten kurtulmuş oluruz. Çünkü gerçekten bir ürüne ihtiyacımız var, o ürün için harcanan paranın miktarı yüksek bile olsa israfa girmez
Bununla birlikte, dünyada bu kadar ihtiyaç sahibi insan varken bizim lükse yönelip israfta bulunmamız, bizi büyük bir vicdan azabı içinde bırakır. Bu noktada, eğer muhtaç insanlar için vermemiz gereken sadaklardan kısıp lükse yöneliyorsak, bu da büyük bir hata ve mesuliyet olur.
3) Temizlik ve düzene dikkat etmek
Dinimiz bakımsızlığı hoş karşılamaz. Temizlik ve düzene, sağlıklı yaşama, misafir ağırlarkenki hassasiyetlere dikkat etmeliyiz. Peygamber Efendimiz (asm)’in evi sadeydi ama bakımsız değildi. Temiz giyinirdi. Bu gibi sebeplerle yapılan eşya yenilemeler, israfa girmez. Bu husustaki ayet ve hadisler şöyledir:
Öyle ise Allah’ın sizi rızıklandırdığı helâl ve temiz şeylerden yiyin; eğer yalnız O’na kulluk ediyorsanız, Allah’ın ni‘met(ler)ine şükredin!13
Ve Rabbinin ni‘metine gelince, artık (onu şükranla) anlat!14
Abdullah b. Mes’ûd(ra)’dan nakledildiğine göre, Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur: “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez.” Bu söz üzerine bir adam, “İnsan elbisesinin ve ayakkabısının güzel olmasından hoşlanır!” deyince Resûlullah (asm), “Şüphesiz ki Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir ise hakikati inkâr etmek ve insanları küçümsemektir.” buyurmuştur.15
Şüphesiz ki Allah, verdiği nimetinin eserini kulunun üzerinde görmekten hoşlanır.16
4) Kalbi bağlamamak
Asıl önemli olan, dünyevî nimetleri terk etmek değil, bu nimetlere kalbimizi bağlamamaktır. Bu sebeple güzel bir evde oturmak, güzel eşyalar kullanmak yanlış değildir. Ama bu nimetlere kalbimizi bağlayıp, eksikliklerinde büyük bir üzüntü duyuyorsak, manevi olarak tehlikede olduğumuzun göstergesidir. Bu husustaki ayet ve hadisler şöyledir:
Elinizden gidene üzülmeyesiniz ve (Allah’ın) size verdiği ile şımarmayasınız! Çünkü Allah, bütün kendini beğenenleri, çok övünenleri sevmez.17
Ebû Hüreyre(ra)’den nakledildiğine göre, Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur: “Zenginlik, mal çokluğu değil gönül tokluğudur.”18
Abdullah b. Ömer (ra) anlatıyor: “Allah Resûlü (asm) omzumdan tuttu ve şöyle buyurdu: "Dünyada (kimsesiz) bir garip gibi yahut bir yolcu gibi ol!"19
Abdullah b. Mes’ûd(ra) anlatıyor. Peygamber Efendimiz (asm) buyurdular ki: “Ağlama Abdullah! Dünya onların, âhiret ise bizimdir. Hem benim dünya ile ilgim ne kadar ki? Ben bu dünyada, ancak, bir ağacın altında gölgelenen, sonra da oradan kalkıp giden bir yolcu gibiyim.”20
Âdemoğlunun iki vadi dolusu altını olsa üçüncüsünün de olmasını ister.21
Sonuç olarak, yeni bir eşya alacağımızda, “benim gerçekten buna ihtiyacım var mı / elimdeki eşya benim işimi görüyor mu / amacım gösterişte bulunmak mı / bunu alırken vicdanım rahat mı / buna kalbimi bağlıyor muyum / lükse kaçıyor muyum” gibi sorulara samimi bir şekilde cevap vermeliyiz. Vereceğimiz cevaplara göre hareket edebiliriz.
Bakara Suresi, 2/29
A'râf Suresi, 7/32
Câsiye Suresi, 45/13
Tirmizî, Libâs, 6; İbn Mâce, Et'ıme, 60
A'râf Suresi, 7/31
Hadîd Suresi, 57/23
İsrâ Suresi, 17/26-27
Lokmân (as) Suresi, 31/18
Nisâ Suresi, 4/36
İbn Mâce, Tahâret, 48
Nesâî, Zekât, 66
Müslim, Îmân, 147
Nahl Süresi, 16/114
Duhâ Suresi, 93/11
Müslim, Îmân, 147
Tirmizî, Edeb 54
Hadîd Suresi, 57/23
Buhârî, Rikâk, 15
Buhârî, Rikâk, 3
Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, X, 162
Müslim, Zekât, 116

