Yedi kat semanın izahını ve mahiyetiyle beraber nerede olduğunu açıklar mısınız?
Kur’an-ı Kerim semanın yedi tabaka olarak yaratıldığını çok ayetlerle bildirir. “O ki, yedi göğü tabaka tabaka olarak yarattı.” (Mülk, 3)
Aynı suredeki şu ayet ise, yıldızlar âlemini dünya seması olarak vasıflandırır:
“And olsun ki, dünya semâsını kandillerle süsledik.” (Mülk, 5)
İslam âlimleri bu ayetlere ve bazı keşiflerine dayanarak kainatta üst üste yedi sema tabakası bulunduğunu ve hepsinin üzerinde onları tamamen kuşatan Arş-ı Azam tabakasının bulunduğunu ve yaratılmışlar aleminin Arş ile son bulduğunu bildirmişlerdir.
Üstad Bediüzzaman onların bu tesbitlerini şöyle ifade eder:
“Yıldızlarla yaldızlamış bütün görünen gökleri bir sema sayıp, onu bu dünyanın semasıdır diyerek, bundan başka altı tabaka-i semavat var olduğunu anlar.” (12. Lema)
Semaların mahiyeti hakkında Üstad Hazretleri’nin ilginç tesbitleri vardır. Yine 12. Lema’da, özetle, maddenin bölünemeyen en küçük yapı taşlarının esir maddesi olduğunu, uzay denen hadsiz geniş sahanın aslında boşluk olmayıp esir denizi ile dolu olduğunu, suyun katı-sıvı-gaz şeklinde üç hali bulunduğu gibi, esirin de yedi farklı hali olup yedi semanın esirin bu farklı yedi oluşumu ile meydana geldiğini söyler.
Günümüz fen bilimleri, teleskoplar vasıtasıyla, birinci sema olan yıldızlar aleminin sonuna ulaşamadığı için ikinci ve sonraki semalardan hiçbir haber verememektedir. Fakat bütün âlemlerin yaratıcıs olan Rabbimiz’in kendi kelamı olan Kur’an’ında bahsetmesi onların varlığı hakkında bizi aydınlatmaktadır.
Resullah (asm) Miraç gecesi semalara yükselerek yaptığı seyahatte teker teker sema tabakalarını nasıl geçtiğini şöylece anlatmıştır:
Malik b. Sasaa’dan rivayet olduğuna göre, Hz. Muhammed (sav) Kudüs’e seyahat ettiği gece Ashabına haber verip şöyle buyurmuştur: Bir kere ben Hatim’de yatmiş bulunuyordum. Bu sırada Cebrail geldi (göğsümü) yardı ve kalbimi çıkardı. Sonra içi iman dolu bir tas getirildi. Kalbim yıkandıktan sonra içine iman dolduruldu. Sonra eski haline iade olundu. Daha sonra katırdan küçük ve eşekten büyük beyaz bir binek getirildi. Ben bunun üzerine bindirildim. Cebrail de benimle yollandı, bana refakat etti.
Nihayet dünya semasına vardık. Cebrail gök kapısını çaldı.
- Kim o? denildi. Cebrail:
- Cebrail’im dedi.
- Yanındaki kimdir? diye soruldu. Cebrail:
- Muhammed, diye cevap verdi.
- Ya, ona mirac daveti gönderildi mi? diye soruldu. Cebrail:
- Evet gönderildi diye tastik etti.
- Merhaba gelen zata, bu gelen kişi ne gözel yolcu? denildi. Hemen gök kapısı açıldı. Ben birinci semaya varınca orada Ademle karşılaştım. Cebrail bana: - Bu senin baban Adem’dir; ona selam ver, dedi. Bende selam verdim. Adem selamıma mukabele etti. Sonra: - Merhaba hayırlı, iyi oğlum, salih peygamber, dedi.
Sonra Cebrail benimle yukarı yükseldi. Ta ikinci semaya geldi. Bunun da kapısını çaldı:
- Kim o? denildi. Cebrail:
- Cebrail’im dedi.
- Yanındaki kimdir? denildi. Cebrail:
- Muhammed diye cevap verdi.
- Ya ona mirac daveti gönderildi mi? denildi. Cebrail:
- Evet gönderildi dedi.
- Merhaba gelen zata, bu gelen kişi ne gözel yolcu, denildi. Hemen gök kapısı açıldı. Ben ikinci semaya varınca orada Yahya ve İsa ile karşılaştım. Yahya ile İsa teyze oğullarıdır. Cebrail bana: - Bu gördüklerin Yahya ile İsa’dır; bunlara selam ver, dedi. Ben de onlara selam verdim. Onlar da selamıma mukabele ettiler. Sonra : - Merhaba hayırlı kardeş, salih peygamber, dediler.
Sonra Cebrail benimle üçüncü semaya yükseldi. Bunun da kapısını çaldı:
- Kim o? denildi. Cebrail:
- Cebrail’im dedi.
- Yanındaki kimdir? denildi. Cebrail:
- Muhammed, dedi.
- Ya ona mirac daveti gönderildi mi? denildi. Cebrail:
- Evet gönderildi dedi.
- Merhaba gelen zata, bu gelen kişi ne gözel yolcu, denildi. Hemen gök kapısı açıldı. Ben üçüncü semaya vardığımda Yusuf ile karşılaştım. Cebrail: - Bu gördüğün Yusuf’tur; ona selam ver, dedi. Ben de Yusuf’a selam verdim. O da mukabele etti. Sonra : - Merhaba hayırlı kardeş, salih peygamber, dedi.
Sonra Cebrail benimle yükseldi. Ta dördüncü semaya vardı. Bunun da kapısını çaldı: - Kim o? denildi. Cebrail:
- Cebrail’im dedi.
- Yanındaki kimdir? denildi. Cebrail:
- Muhammed, dedi.
- Ya ona mirac daveti gönderildi mi? denildi. Cebrail:
- Evet gönderildi dedi.
- Merhaba gelen zata, bu gelen kişi ne gözel yolcu, denildi. Hemen gök kapısı açıldı. Ben dördüncü kat göğe vardığımda İdris ile karşılaştım. Cebrail bana: - Bu gördüğün İdris’tir. Ona selam ver, dedi. Ben de İdris’e selam verdim. O da selamımı karşıladı. Sonra : - Merhaba salih kardeş, salih peygamber, dedi.
Sonra Cebrail benimle yükseldi. Ta beşinci semaya vardı. Onunda da kapısını çaldı:
- Kim o? denildi. Cebrail:
- Cebrail’im dedi.
- Yanındaki kimdir? denildi. Cebrail:
- Muhammed, dedi.
- Ya ona mirac daveti gönderildi mi? denildi. Cebrail:
- Evet gönderildi, diye cevap dedi.
- Ferah ve inşirah ona, bu gelen zat ne güzel yolcu, denildi. Hemen gök kapısı açıldı. Ben beşinci semaya varınca Harun ile karşılaştım. Cebrail bana: - Bu gördüğün Harun’dur, ona selam ver, dedi. Ben de Harun’a selam verdim. O da selamıma mukabele etti. Sonra: - Merhaba salih kardeş ve salih peygamber, dedi.
Sonra Cebrail benimle yükseldi. Ta altıncı kat göğe erişti. Gök kapısını çaldı:
- Kim o? denildi. Cebrail:
- Cebrail’im, diye cevap dedi.
- Yanındaki kimdir? denildi. Cebrail:
- Muhammed, dedi.
- Ya ona mirac daveti gönderildi mi? denildi. Cebrail:
- Evet gönderildi, dedi. Bu göğün bekçisi:
- Bu gelen kişiye merhaba; ne gözel bir yolcu geldi, dedi. Ben altıncı göğe varınca Musa ile karşılaştım. Cebrail bana: Bu Musa’dır; selam ver, dedi. Ben de Musa’ya selam verdim. O da mukabele etti. Sonra: - salih kardeş ve salih peygambere merhaba, dedi. Ben Musa’yı bırakıp geçince Musa ağlamağa başladı. Musa’ya: - Niye ağlıyorsun? denildi. O da: - Benden sonra bir genç peygambere biat olundu ki, onun ümmetinden Cennet’e girenler, benim ümmetimden girenlerden çoktur da ona ağlıyorum, dedi.
Sonra Cebrail benimle yedinci göğe yükseldi. Gök kapısını çaldı.
- Kim o? denildi. Cebrail:
- Cebrail’im, dedi.
- Yanındaki kimdir? denildi. Cebrail:
- Muhammed, dedi.
- Ona mirac daveti gönderildi mi? denildi. Cebrail:
- Evet gönderildi, dedi.
- Bu gelen zata merhaba; bu gelen kişi ne güzel misafir, dedi. Yedinci kat gökte İbrahim bulunuyordu. Cebrail: bu gördüğün baban İbrahim’dir; ona selam ver, dedi. Ben İbrahim’e selam verdim. O da selamıma mukabele etti de: - Ey hayırlı oğul, ey salih peygamber merhaba, dedi.
Butün bu menzil ve manzaralardan sonra karşıma Sidre’i Münteha sahası açıldı. Bir de gördüm ki Sidre ağacının yemişleri Hecer (Yemen’de bir kasaba) destileri benzeridir. Yaprakları da fillerin kulakları gibidir. Cebrail bana: - İşte bu Sidre-i Münteha’dır, dedi. Bu ağacın aslından dört nehir yerden fışkırıyordu. İki nehir zahir, iki nehir de batın idi. Ben: - Ey Cebrail, bu dört nehir nedir? diye sordum. Cebrail: - Batini nehirler cennet’te iki nehirdir; zahiri olan nehirler Nil ile Fırat nehirleridir, dedi. Sonra Beyt’i Mamür bana gösterildi. Gördüm ki, ona her gün yetmiş bin melek ziyarete gidiyor. Bana şarap, süt bal dolu üç bardak sunuldu. Ben süt dolu bardağı aldım. Cebrail bana: İçtiğin süt senin ve ümmetinin fıtratı yani hilkat’i islamiyyesidir! dedi.
Sonra benim üzerime her gün 50 vakit namaz farz kılındı. Ben dönüp Musa’ya uğradığımda Musa:
- Ne emrolundun? diye sordu. Ben:
- Her gün 50 vakit namazla emrolundum? diye cevap verdim. Musa:
- Her gün 50 vakit namaza ümmetinin gücü yetmez. Vallahi ben, kesin olarak nası senden önce denedim. Beni İsrail’i sıkı bir mümareseye tabi tuttum. Binaenalayh sen, Rabb’ine müracaat edip ümmettin için hafifletme buyurmasını niyaz eyle! dedi.
Ben de müracaat ve niyaz eyledim. Benden 10 vakit namaz tenzil olundu. Bunun üzerine Musa’ya dönüp geldim. Musa, önceki gibi tavsiyede bulundu. Ben de Rabb’ime arz’ı niyaz ettim. Bu defa 10 vakit namaz daha tenzil buyuruldu. Ben yine Musa’ya dönüp geldim. Musa da eskisi gibi öğüt verdi. Ben de Rabb’ime arz’ı niyaz ettim. Benden 10 vakit namaz daha tenzil olundu. Ben yine Musa’ya dönüp geldim. Musa da önceki tavsiyede bulundu. Ben de Rabb’ime arz’ı niyaz ettim. Benden 10 vakit namaz daha tenzil olundu da her gün 10 vakit namazla emrolundum. Ve Musa’ya dönüp geldim. Musa bana önceki mütalaasını söyledi. Ben de Allah’a arz’ı niyaz eyledim de bu defa her gün 5 vakit namazla emrolundum.
Bunun üzerine Musa’ya dönüp geldim. Musa: - Ne emrolundu? diye sordu. Ben de: - Her gün 5 vakit namazla emrolundu, dedim. Musa: Ümmetin her gün 5 vakit namaza muktedir olamaz. Ben senden önce nası epey tecrübe ettim. Ve Beni İsrail’i sıkı bir mümarese ile tecrübe ettim. Şimdi sen Rabb’ine müracaat et de bunun ümmetim için hafifini dile, dedi. Ben: - Rabb’ime çok niyaz ettim. Ta ki, bir daha arz’ı niyaz eylemekten utandım. Bu suretle 5 vakit namaza razı olacağım. Ve buna teslimiyet göstereceğim, dedim. Ben Musa’nın yanından geçince bir Nida: - Ben 5 vakit namazla farizamı imza ve irade eyledim ve kullarımdan fazlasını hafif ve tenzil eyledim! diye nida eyledi. (Sahih-i Buhari, hadis No: 1551)
Bediüzzaman Hazretleri, her bir sema tabakasının Allah’ın isimlerinden birine mazhar olup daha çok o ismin tecellisi altında olduğunu şöyle anlatır:
“Herbir semada bir isim, bir ünvan-ı İlahî hâkimdir. Sair ünvanlar da onun zımnındadır. Meselâ: İsm-i Kadîr'e mazhar Hazret-i İsa Aleyhisselâm, hangi semada Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm ile görüştü ise; işte o sema dairesinde Cenab-ı Hak Kadîr ünvanıyla bizzât orada mütecellidir (tecelli eder).
Meselâ: Hazret-i Musa Aleyhisselâm'ın makamı olan sema dairesinde en ziyade hükümferma, Hazret-i Musa Aleyhisselâm'ın mazhar olduğu "Mütekellim" ünvanıdır ve hâkeza... İşte Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, çünki ism-i a'zama mazhardır ve nübüvveti umumîdir ve bütün esmaya mazhardır. Elbette bütün devair-i rububiyetle alâkadardır. Elbette o dairelerde makam sahibi olan Enbiyalarla görüşmek ve umum tabakattan geçmek; hakikat-ı Mi'racı iktiza ediyor.” (Miraç risalesi)