Soru

Ye'cüc Me'cüc ve Çin Seddi

Kıyamete yakın, ahir zamanda bir sed arkasına hapis edilmiş olan Yecüc ve Mecüc kavimlerini Bediüzzaman Çin Seddi arkasına hapis edilmiş Moğol, Mançur ve Kırgız kavimleri olduğunu söylemiş.  Lakin bu günümüz için olamaz bir durumdur. Çünkü bu asyalı kavimler günümüzde istediği gibi seddi geçebilir ve gücü olmayan kavimlerdir. Ayrıca Bediüzzamanın söylediği şeyler Hadislere ters düşmektedir.

Tarih: 15.09.2020 19:28:10
Okunma: 6486

Cevap

Öncelikle Bediüzzaman hazretleri Moğol, Mançur ve Kırgız kabileleri için Zülkarneyn (as) zamanındaki Yecüc ve Mecüc için kullanmıştır. Bununla birlikte ahir zamanda gelecek olan Yecüc ve Mecüc için Çin Seddini aşamayacak diye bir izahı da yoktur. Hadislere ters düşen bir durum da yoktur.

Söz konusu mevzu Kur’an-ı Kerim’de geçmektedir. Konunun mevzu bahis olduğu ayetlerin mealleri şu şekildedir:

"Sonra (başka) bir sebeb (doğuya doğru, bir yol) ta‘kib etti.

Nihâyet güneşin doğduğu yere (doğu cihetindeki memleketlere) varınca, onu öyle bir kavim üzerine doğuyor buldu ki, onun (o güneş ışıklarının) altında kendileri(ni korumak) için bir siper (dağlar ve ağaçlar) yapmamıştık.

İşte (Zülkarneyn’in işi) böyledir! Ve onun yanında olan şeyleri, gerçekten (hepsinden) haberdâr olarak kuşatmıştık.

Sonra bir sebeb (bir yol daha) tuttu.

Nihâyet iki dağ arasına varınca, bunların önünde öyle bir kavim buldu ki, (lisan ve anlayış cihetiyle) hemen hemen söz anlamayacak bir hâlde idiler.

Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Doğrusu Ye’cüc ve Me’cüc bu memlekette fesad çıkaran kimselerdir. Bu yüzden bizimle onların arasına bir sed yapman için sana bir vergi (bir ücret) verelim mi?”

(Zülkarneyn:) “Rabbimin beni içinde bulundurduğu imkânlar, (sizin vereceğinizden) hayırlıdır; şimdi bana bir kuvvetle (gücünüzle) yardım edin de sizinle onların arasına aşılmaz bir sed yapayım.”

“Bana demir kütleleri getirin!” (dedi). İki dağ arası (bunlarla dolup) aynı seviyeye geldiği zaman: “Körükleyin!” dedi. Nihâyet onu (o demir kütlelerini) kor hâline getirince: “Getirin bana, üzerine erimiş bakır dökeyim!” dedi.

Artık (Ye’cüc ve Me’cüc) onu ne aşmaya güç yetirebildiler! Ne de onu delmeye tâkatleri yetti!

(Zülkarneyn:) “Bu (sed) Rabbimden bir rahmettir. Fakat Rabbimin ta‘yîn ettiği zaman (kıyâmet günü) gelince onu yerle bir eder. Rabbimin va‘di ise haktır” dedi."[1]

Bu ayetlerle ilgili müfessirler birçok izah ve yorum yapmışlardır. Konuyla ilgili Bediüzzaman Hazretlerinin de değişik eserlerinde yorumları olmuştur. Bu yorumların bazılarını aşağıya kaydedelim:

Eskiden Mançur, Moğol ünvanıyla içtimaat-ı beşeriyeyi zîr ü zeber eden taifeler ve Sedd-i Çinî'nin yapılmasına sebebiyet verenler, kıyamete yakın yine anarşistlik gibi bir fikirle medeniyet-i beşeriyeyi zîr ü zeber edecekleri, rivayetlerde vardır. Bazı mülhidler derler: "Bu kadar acaibi yapan ve yapacak taifeler nerede?"

Elcevab: Çekirge gibi bir âfât, bir mevsimde pek çok kesretle bulunur. Mevsim değiştikçe memleketi fesada veren kesretli o taifelerin hakikatları, mahdud bazı ferdlerde saklanıyor. Yine zamanı geldikçe emr-i İlahî ile o mahdud ferdlerden gayet kesretli aynı fesad yine başlar. Güya onların hakikat-ı milliyetleri inceliyor, kopmuyor. Yine mevsimi geldikçe zuhur ediyor. Aynen öyle de: Bir zaman dünyayı herc ü merc eden o taifeler, izn-i İlahî ile mevsimi geldiği vakit aynı o taife, medeniyet-i beşeriyeyi herc ü merc edecekler. Fakat onların muharrikleri başka bir surette tezahür eder.[2] لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّه

Soruya verilen cevaba dikkat edilirse onların vaktinin gelmesinden ve o vakte kadar bunların pasif bir durumda olmalarından bahsediyor. Ayrıca Cenab-ı Hakk’ın izninin olması şartına da bağlıyor. Dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta ise onların farklı bir surette ortaya çıkacak olmalarıdır. Bu bir fikir veya düşünce (komünizm, sosyalizm, anarşi ve terör vb.)  akımı gibi tahrib edici ve özellikle ahlaki alanda yapacakları saldırılar suretinde olabilir ki bu da akıldan uzak değildir. Şu anda da bunu yapmaktadırlar. Yoksa illaki tarihteki gibi fiziki savaş ile olacak diye bir şart veya kaide söz konusu değildir. لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّهُ

Başka bir eserinde ise:

İkinci Sualiniz: Sedd-i Zülkarneyn nerededir? Ye'cüc, Me'cüc kimlerdir?

Elcevab: Eskiden bu mes'eleye dair bir risale yazmıştım. O vaktin mülhidleri onunla mülzem olmuşlardı. Şimdilik hem o risale yanımda yoktur, hem kuvve-i hâfızam ta'til-i eşgal etmiş, yardım etmiyor. Hem Yirmi dördüncü Söz'ün Üçüncü Dalı'nda bir nebze bu mes'eleden bahsedilmiş. Onun için bu mes'elenin yalnız iki üç nüktesine gayet muhtasar bir işaret edeceğiz. Şöyle ki:

Ehl-i tahkikin beyanına göre, hem Zülkarneyn ünvanının işaretiyle, Yemen padişahlarından Zülyezen gibi "zü" kelimesiyle başlayan isimleri bulunduğundan bu Zülkarneyn, İskender-i Rumî değildir. Belki Yemen padişahlarından birisidir ki, Hazret-i İbrahim'in zamanında bulunmuş ve Hazret-i Hızır'dan ders almış. İskender-i Rumî ise, miladdan takriben üçyüz sene evvel gelmiş, Aristo'dan ders almış. Tarih-i beşerî, muntazam surette üçbin seneye kadar gidiyor. Bu nâkıs ve kısa tarih nazarı, Hazret-i İbrahim'in zamanından evvel doğru olarak hükmedemiyor. Ya hurafevari, ya münkirane, ya gayet muhtasar gidiyor. Bu Yemenî Zülkarneyn, tefsirlerde eskiden beri İskender namıyla iştiharının sebebi, ya o Zülkarneyn'in bir ismi İskender'dir ki, İskender-i Kebir ve Eski İskender'dir. Veyahut âyât-ı Kur'aniyenin zikrettiği hâdisat-ı cüz'iyeler; küllî hâdisatın uçları olduğu cihetle:

            Zülkarneyn olan İskender-i Kebir'in nübüvvetkârane irşadatıyla akvam-ı zalime ile milel-i mazlume ortasında hail ve gaddarların garetlerine mani olacak meşhur sedd-i Çin'in binasını kurduğu gibi; İskender-i Rumî misillü müteaddid cihangirler ve kuvvetli padişahlar, maddî cihetinde ve manevî âlem-i insaniyetin padişahları olan bir kısım enbiya ve bazı aktab dahi manevî ve irşadî cihetinde o Zülkarneyn'in arkasında gidip iktida edip, mazlumları zalimlerden kurtaracak çarelerin mühimlerinden olan dağlar ortalarında sedleri{(Haşiye): Rûy-i zeminde mürur-u zamanla dağ şeklini almış, tanınmayacak bir surete gelmiş çok sun'î sedler vardır.}, sonra dağlar başlarında kal'aları kurmuşlar. Ya bizzât maddî kuvvetleriyle veyahud irşad ve tedbirleriyle tesis etmişler. Sonra şehirlerin etrafında surları ve ortalarında kal'aları, tâ son çare olan kırk ikilik topları ve kal'a-i seyyar gibi diritnavtları yapmışlar. Hattâ rûy-i zeminin en meşhur seddi ve kaç günlük uzak bir mesafe tutan Sedd-i Çini, Kur'an lisanıyla Ye'cüc ve Me'cücün ve tabir-i diğerle tarih lisanında Mançur ve Moğol denilen ve âlem-i beşeriyeti kaç defa zîr ü zeber eden ve Himalaya Dağları'nın arkasından çıkan ve şarktan garba kadar harab eden akvam-ı vahşiye ve garetkâr milletlerin Hind ve Çin'deki akvam-ı mazlumeye tecavüzlerini durdurmak için o Himalaya silsilelerine yakın iki dağ ortasında uzun bir sed yaptığı ve o akvam-ı vahşiyenin kesretle hücumlarına çok zaman mani olduğu gibi, Kafkas dağlarında Derbent cihetinde yine çapulcu garetgir akvam-ı Tatariyenin hücumunu durdurmak için Zülkarneyn-misal eski İran padişahlarının himmetiyle sedler yapılmıştır. Bu neviden çok sedler var. Kur'an-ı Hakîm umum nev'-i beşer ile konuştuğu için, zahiren bir hâdise-i cüz'iyeyi zikredip, umum o hâdiseye benzer hâdisatı ihtar ederek konuşuyor.

İşte bu nokta-i nazardandır ki, Sedd'e ve Ye'cüc ve Me'cüce dair rivayetler ve akval-i müfessirîn, ayrı ayrı gidiyor.

Hem Kur'an-ı Hakîm, münasebat-ı kelâmiye cihetinde bir hâdiseden uzak bir hâdiseye intikal eder. Bu münasebatı düşünmeyen zanneder ki, iki hâdisenin zamanları birbirine yakındır. İşte Sedd'in harabiyetinden kıyametin kopmasını Kur'anın haber vermesi, kurbiyet-i zaman cihetiyle değil, belki münasebat-ı kelâmiye cihetinde iki nükte içindir: Yani bu sed nasıl harab olacak, öyle de dünya harab olacaktır. Hem nasılki fıtrî ve İlahî sedler olan dağlar metindir, ancak kıyametin kopmasıyla harab olurlar; öyle de bu sed dahi dağ gibi metindir, ancak dünyanın harab olmasıyla hâk ile yeksan olabilir. İnkılabat-ı zaman tahribat yapsa da, çoğu sağlam kalır demektir. Evet Sedd-i Zülkarneyn'in külliyetinden bir ferdi olan Sedd-i Çinî binler sene yaşadığı halde daha meydanda duruyor. İnsanın eliyle zemin sahifesinde yazılan, mücessem, mütehaccir, manidar tarih-i kadîmden uzun bir satır olarak okunuyor.[3]

Burada da dikkat edildiğinde ayetlerde zikredilen konuların nasıl anlaşılması gerektiği konusu izah edilmekte, sedden kastın ne olduğu, bu tarz sedlerin zamanla doğal bir görünüm aldığını (mesela şu anda da bazı yerlerde askeri mevzilerde kullanılan kum çuvallarının içindeki kumun zamanla taşlaştığı müşahede edilmektedir.) dolayısıyla dağa dönüştüğü, bu olayla kıyametin Kur’an’da beraber zikredilmesi sanki seddin yıkılmasının kıyamet zamanında anlaşıldığı, hâlbuki bunun anlamının, bu sed yıkıldığı veya harap olduğu gibi dünyanın da harap olacağı ve kıyametin kopacağını haber vermek olduğu gibi izahlar yapılmaktadır.

Üstad Hazretlerinin yaptığı başka bir izah ise:

Onbeşinci Mes'ele: Ye'cüc ve Me'cüc hâdisatının icmali Kur'anda olduğu gibi, rivayette bir kısım tafsilât var. Ve o tafsilât ise, Kur'anın muhkematından olan icmali gibi muhkem değil, belki bir derece müteşabih sayılır. Onlar tevil isterler. Belki râvilerin içtihadları karışmasıyla tabir isterler. Evet لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّهُ Bunun bir tevili şudur ki: Kur'anın lisan-ı semavîsinde Ye'cüc ve Me'cüc namı verilen Mançur ve Moğol kabîleleri, eski zamanda Çin-i Maçin'den bir kısım başka kabîleleri beraber alarak kaç defa Asya ve Avrupa'yı herc ü merc ettikleri gibi, gelecek zamanlarda dahi dünyayı zîr ü zeber edeceklerine işaret ve kinayedir. Hattâ şimdi de komünistlik içindeki anarşistin ehemmiyetli efradı onlardandır.

Evet, ihtilâl-i Fransavîde hürriyetperverlik tohumuyla ve aşılamasıyla sosyalistlik türedi, tevellüd etti. Ve sosyalistlik ise bir kısım mukaddesatı tahrib ettiğinden, aşıladığı fikir bilâhere bolşevikliğe inkılab etti. Ve bolşeviklik dahi çok mukaddesat-ı ahlâkiye ve kalbiye ve insaniyeyi bozduğundan, elbette ektikleri tohumlar hiç bir kayıd ve hürmet tanımayan anarşistlik mahsulünü verecek. Çünki kalb-i insanîden hürmet ve merhamet çıksa; akıl ve zekâvet, o insanları gayet dehşetli ve gaddar canavarlar hükmüne geçirir, daha siyasetle idare edilmez. Ve anarşistlik fikrinin tam yeri ise; hem mazlum kalabalıklı, hem medeniyette ve hâkimiyette geri kalan çapulcu kabîleler olacak. Ve o şeraite muvafık insanlar ise, Çin-i Maçin'de kırk günlük bir mesafede yapılan ve acaib-i seb'a-i âlemden birisi bulunan Sedd-i Çinî'nin binasına sebebiyet veren Mançur ve Moğol ve bir kısım Kırgız kabîleleridir ki, Kur'an'ın mücmel haberini tefsir eden Zât-ı Ahmediye (Aleyhissalâtü Vesselâm) mu'cizane ve muhakkikane haber vermiş.[4]

Burada da dikkat edilirse bu ayetlerin Müteşabih olduğu, bunların tevil edilmesi gerektiği,  izah eden bazı ravilerin kendi fikirlerinin karışmasından dolayı tabire ihtiyaç olduğu, bunların başta ahlaki konular olmak üzere, insanları bir arada tutan özellikle mukaddes şeylere saldırıp tahribat yapacakları noktaya dikkat çekmektedir. Bunların fitne ve anarşistliğe sebebiyet verecekleri gibi kısımları nazara vermektedir.

Söz konusu hadislerinde Müteşabih oldukları tevil ve yorumlanmaları gerektiğini ifade etmektedir. Böyle olmazsa bu tarz hakikatli ifadelerin yanlış anlaşılacağını bildirmektedir.

 

 


[1] Kehf, 89-98.

[2] Sözler, 135-136.

[3]  Lem'alar, 109 – 111.

[4] Şualar-1, 81.

 

 


Yorum Yap

Yorumlar