Bir müslüman günlük zaman nimetinden en iyi bir şekilde faydalabilmesi için Sünnet-i Seniyye ışığında en uygun uyku düzeni nedir?
Bu konuda Bediüzzaman hazretleri bir risalesinde şunları söylemektedir:
"Re'fet, اَوْ هُمْ قَائِلُونَ âyet-i celilesindeki قَائِلُونَ (kâilûn) kelimesinin manasını merak edip sorması münasebetiyle ve hapiste sabah namazından sonra sairler gibi yatmasından gelen rehavet dolayısıyla, elmas gibi kalemini atalete uğratmamak için yazılmıştır. Uyku üç nevidir:
Birincisi: Gayluledir, fecirden sonra tâ vakt-i kerahet bitinceye kadardır. Bu uyku, hadisçe rızkın noksaniyetine ve bereketsizliğine sebebiyet verdiği için, hilaf-ı sünnettir. Çünki rızık için sa'yetmenin ve rızkın mukaddematını ihzar etmenin en münasib zamanı, serinlik vaktidir. Bu vakit geçtikten sonra bir rehavet ârız olur. O günkü sa'ye ve dolayısıyla da rızka zarar verdiği gibi, bereketsizliğe de sebebiyet verdiği, çok tecrübelerle sabit olmuştur.
İkincisi: Feyluledir ki, ikindi namazından sonra mağribe kadardır. Bu uyku ömrün noksaniyetine, yani uykudan gelen sersemlik cihetiyle o günkü ömrü nevm-âlûd, yarı uyku halinde kısacık bir şekil aldığından maddî bir noksaniyet gösterdiği gibi, manevî cihetiyle de o gün hayatının maddî ve manevî neticesi ekseriya ikindiden sonra tezahür ettiğinden, o vakti uyku ile geçirmek, o neticeyi görmemek hükmüne geçtiğinden, güya o günü yaşamamış gibi olmasıdır.
Üçüncüsü: Kayluledir ki, bu uyku sünnet-i seniyedir. Duha vaktinden, öğleden biraz sonraya kadardır. Bu uyku, gece kıyamına sebebiyet verdiği için sünnet olmakla beraber, Ceziret-ül Arab'da vakt-üz zuhr denilen şiddet-i hararet zamanında bir ta'til-i eşgal, âdet-i kavmiye ve muhitiye olduğundan, o sünnet-i seniyeyi daha ziyade kuvvetlendirmiştir. Bu uyku, hem ömrü, hem rızkı tezyide medardır. Çünki yarım saat kaylule, iki saat gece uykusuna muadil gelir. Demek ömrüne hergün bir buçuk saat ilâve ediyor. Rızık için çalışmak müddetine, yine ölümün küçük kardeşi olan uykunun elinden bir buçuk saati kurtarıp yaşatıyor ve çalışmak zamanına ilâve ediyor.
Said Nursî
İslam’ın zaman anlayışında bütün vakitler aynı değerde değildir. Mesela, Asr-ı saadet dünyanın ömrü içinde en şerefli devri teşkil eder. Yıl içerisinde ramazan ayı, ramazan-ı şerifte kadir gecesi, hafta içinde Cum’a günü, Cum’a gününde saat-i icabet, gün içerisinde seher zamanı ve namaz vakitleri, namaz vakitlerinin ilk anları kıymetli vakitlerdir. Bu vakitlerde yapılan ibadetler daha makbul, daha sevaplı, daha değerlidir, dualar icabet görür, tevbeler kabul edilir. İslamiyet bir de mekruh vakitler mefhumunu ilave etmiştir.
Her çeşit farz, vacip ve nafile namazlar, zaman tanzimine de yönelik gayeler taşımaktadır. Bu açıdan dinimiz, emirlerinin büyük çoğunluğu ile insana zamanını azami ölçüde değerlendirmeyi öğretmektedir.
Kur’an-ı kerim’de zamanı hatırlatan kelimeler çoktur. Bu konuda Kütüb-ü sittede zamanla ilgi oldukça geniş bilgi bulunmaktadır.