Bedîüzzaman Hazretleri İşarat’ül İ’câz adlı eserini, Birinci Dünya Savaşı devam ederken, cephede, hem de avcı hattında ve düşmanın top gülleleri arasında fırsat buldukça yanındaki bir talebesine yazdırmıştır. Benzeri görülmeyen böyle bir işe ve böyle şartlar altında niçin teşebbüs etmiştir?
Aslında bu hal Bediüzzaman Hazretleri’nin Kur’an’a hizmetteki şiddetli ihlâs ve gayretinden kaynaklanmaktadır. Kur’an’ın bir âyetinin bir tek nüktesini kaçırmadan yazdırmaya kendi hayatını muhafaza etmekten daha çok ehemmiyet vermiştir. Allah’ın kalbine ilham ettiği hakikatlerden ümmetin mahrum kalmasına gönlü razı olmamıştır. Kendisi bu gayretinin sebebini şöyle anlatır: “Âlem-i İslâmiyet’in en acip harbi olan Bedir Harbi’nde, namaz vaktinde cemaatten hissesiz kalmamak için, düşmanın hücumuyla beraber mücahitlerin yarısı silâhını bırakıp cemaat hayrına ortak olmak, iki rek'at sonra onlar da hissedar olsun diye Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm bir hadis-i şerifiyle emretmiş olmasıdır. Madem harpte bu ruhsat var. Ve madem cemaat hayrı da sünnet olduğu halde, o sünnete riayet etmek en büyük bir dünya hadisesine tercih edilmiş. En büyük Üstad olan Peygamber (asm)’ın böyle bir işaretinden bir nüktecik alarak, biz de ruh ve canımızla ona tabi oluyoruz.
Hem İslâm Kahramanı olan Hz. Ali (ra), Celcelûtiye adındaki duasının çok yerlerinde ve sonunda Allah’tan bir muhafız ifrit istemiş ki, düşmanlarının hücum ihtimaliyle namazdaki huzuruna mani olunmasın. ..İşte bu biçare kardeşiniz de, hem âlemin yaratılış sebebi olan Peygamberimiz (asm)’dan, hem İslâm Kahraman Hz. Ali (ra)’dan bu iki küçük nükteyi ders aldım. Ve bu zamanda çok lâzım olan Kur'ân'ın manalarına ehemmiyet vermekle, harp içinde ruhunun muhafazasını düşünmeyerek, Kur'ân'ın bir harfinin bir nüktesini beyan etmiş.” (Bkz. Emirdağ Lahikası)