Resulullah (sav) buyurdular ki: "Ümmetim yağmur gibidir, evveli mi, ahiri mi daha hayırlıdır bilinemez." Hadis-i Şerifini nasıl anlamalıyız?
Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ümmetim yağmur gibidir, evveli mi, ahiri mi daha hayırlıdır bilinemez." [1]
Bu hadis-i şerif, ümmeti yağmura benzeterek, ilk asır Müslümanları mı, yoksa kıyamete yakın gelecek olanlar mı daha hayırlı bilinemez, buyurmaktadır. Yani arkadan gelenlerin de hayırlı olacağını belirtmektedir.
Türbüştî der ki: "Bu hadis, ilk asırda gelenlerin, sonradan gelenlere efdaliyeti (daha faziletli oluşları) hususunda tereddüde hamledilmemelidir. Zira, ilk asrın sonradan gelenlere efdal (daha faziletli) olduğu hususu hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde beyan edilmiştir. Sonra takip eden iki nesil daha tafdil (üstün tutma) edilmiştir. Dördüncü nesilde râvi şüpheye düşmüştür. Övülen evvelkilerden murad da İslâmın yayılması ve hakikatin küfre karşı korunmasında hizmeti geçenlerdir."
Bu hususta el-Kâdi de şu izahı yapar: "Hayırlı oluşta, ümmetin hangi neslinin öne geçtiği hususunun bilinmediği söylemedeki asıl maksat, nesiller arasında farklılığın olmadığını söylemektir, tıpkı şu âyette olduğu gibi: "...Sen de ki: "Göklerde ve yerde Allah'ın bilmediği bir şeyi mi O'na bildiriyorsunuz?" Allah onların ortak koştuğu şeylerden münezzeh ve yücedir."[2] Yani arz (yer) ve semâvatta olmayan bir şeyi mi Allah'a bildiriyorsunuz? demektir. Sanki: "Eğer olsaydı bilirdi, çünkü olan bir şey ondan gizli kalmaz" demektedir.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), ümmetinden her tabaka, hayırlı olmayı gerektiren ayrı bir hususiyete sahip olduğu için bu hususî fazilette hangisinin önde olduğunu bilemediğini söylüyor. Tıpkı yağmurda olduğu gibi. Her yağmur nöbeti, bitkilerin neşv-ü nemâsında (filizlenip yayılmak) faydalıdır. Bunu inkâr edip faydasızlığını söylemek mümkün değildir.
Bunun gibi ümmetin evvelkileri, gördükleri mucizelerle iman ettiler ve Resûlullah'ın (aleyhissalâtu vesselâm) davetini imanla icabetle kabul ettiler. Sondakiler ise kendilerine gelen mütevâtir âyetlerle gaybî olarak (görmeden) iman ettiler ve kendiliklerinden iyilikle ittiba ettiler. Keza öncekiler şeriatı tesis (yerleştirme) ve genişletmek için çalıştılar, sonrakiler ise, imkânlarını, şeriatın telhis (özetleme) ve tecridi (ayırma) yolunda harcadılar, ömürlerini takrîr (anlatma) ve te'kidi (sağlamlaştırma) için tükettiler. Hepsinin (öncekiler ve sonrakiler) günahları mağfurdur (bağışlanmıştır), gayretleri meşkûrdur (övülen), ecirleri boldur."
Tîbî der ki: "Ümmetin yağmurla temsili, hidayet ve ilimle olur. Tıpkı yağmurun hidayet ve ilimle temsil edilmesi gibidir. Böylece, yağmura teşbih edilen bu ümmet, bazısı mükemmel, kâmil âlimlerle kendi dışındakilere karşı hususiyet arz eder. Bu açıklama, hadiste geçen "hayırdan’’ muradın "faydallık’’ olduğunu gösterir. Bundan fazilette eşitlik olduğu mânası çıkmaz. (Yani her nesil faydalı olmuştur, bu yönden hangisi daha faydalı oldu denemeyebilir.) Eğer "hayırlılık" meselesinin kastedildiğine hükmedilecek olsa, asıl muradın şu olduğu söylenir: Bu ümmetin tamamı, -geçenleriyle, gelecekleriyle, evvelkileriyle, sondakileriyle- hayırlıdır, her nesli birbiriyle kaynaşıp bir bütün ortaya koymuştur, tıpkı başı neresi olduğu bilinemeyen dökme bir halka halini, örülmüş bir bina vaziyetini almıştır. Bu sözün üslubuna uygun olarak Enmâriye der ki: "Onlar mükemmel olan", ucu bilinemeyen dökme bir halka gibidirler. Şâirin şu sözü de bu mânaya telmihte bulunur: "Kabilelerden hayırlı olanı bir tanedir, Benî Hanîfe'den herkes hayırlıdır."
Hülasa: Ümmet hayırlılıkta birbiriyle yekvücut haldedir. Öyle ki, hangisinin daha hayırlı olduğu mübhemdir (kapalı, belirsiz), aralarında bir tefrik (ayırma) mümkün değildir. Nefsülemirde (işin hakikatinde) biri diğerinden şayet efdal (daha üstün) ise, bu çok kapalı bir üslupla beyan edilmiştir ve hangisinin efdal olduğunu bilmek zordur."[3]
[1] Tirmizî, Emsâl 6, (2873)
[2] Yunus, 10/18
[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 13/84.