Ahlak

26.01.2009

49125

Top Sakal Bırakmakta Sakınca Var mı?

Zorlaştırmayın kolaylaştırın hadisine istinaden top sakalın hükmü nedir? Bırakmakta sakınca var mı? Niyet daha önemli değil mi? Bir de dinde sorulan sorulara neden hep itici cevaplar veriliyor? Dinimizi sevdirmek adına nasıl adımlar atılmalı?

* *

**** ****

10.02.2009 tarihinde sordu.

Cevap

Top sakal bırakan bir Müslüman gence hoş görüyle yaklaşıp dışlamamak şarttır. Çünkü toplumun üzerinde İslâm kültüründen ziyade batı kültürünün etkisi hakim durumdadır. İrşad ve tebliğde, “müjdeleyip nefret ettirmemek; kolaylaştırıp güçleştirmemek” Peygamberimizin (sav)  Müslümanlara bir emridir.

Top sakalın hükmünün ne olduğuna gelince sünnet değildir. Yani bu şekil sakal bırakmak Peygamber Efendimiz (asm)'in hayatında uyguladığı, tavsiye ettiği yada yapan herhangi birini tasvip ettiği bir uygulama değildir. Ancak zatı itibariyle haram da değildir. Ama şuurlu bir Müslümanın gözünde hiç olmazsa İslâm'a soğuk bakan kesimlerin bir simgesidir. Simge noktalarında ise, insanların nasıl telakki ettikleri de çok önemlidir. Kişi sadece kendi niyetine değil, toplumun değerlerine de hürmet etmelidir. Peygamber Efendimizden ise kılık – kıyafet, saç – sakal ve dış görünüşte Yahudi ve Hristiyanlara benzememek noktasında yasaklayan sahih hadisler varid olmuştur. Hususen şu hadis iman sahibi her Müslümanın dikkat edeceği ciddî bir ikazı içermektedir:

“Kim bir kavme benzerse ondandır”1 

Kavimlerin birbirlerine benzeyen bazı kültürel ögelere sahip olmaları kaçınılmazdır. Bu noktada, simgesel önem taşıyan şeylerden uzak durmak gerektiği anlaşılmaktadır. Eskiden İslâm âlimlerinin “şapka giyen kâfir olur” diye hükmetmeleri de şapkanın âlem-i küfrün bir simgesi olmasından kaynaklanmaktadır.

Doğru, niyet amelden önce gelir. Fakat elbette İslâm'ın Müslümanlardan istediği bazı vazifeler de vardır. Şuurlu bir Müslüman, ehl-i küfre benzememenin de bir vazifesi olduğunu bilmelidir. Eğer bu vazifeyi kendine has sebeplerle yerine getiremiyorsa bile, yaptığının İslâmî açıdan doğru olmadığının da idrakinde olması gerekir. Yani dinimizin kurallarını yaşayamasak bile, kendi yaşantımızı din hâline getirmek yada meşrulaştırmak çabası içinde olmamak gerekir.

Hep itici cevaplar verildiğini yazmışsınız. Hep itici cevaplar verildiği kanaatinde acaba isabetli misiniz? Muhakkak ki öylesi de vardır. Fakat cevaplar bize hep itici görünüyorsa bu durumdan da korkmak lazım. Çünkü nazar eşyanın mahiyetini değiştirir. Bu durum bizim doğru yerde durmadığımızın da önemli bir göstergesi olabilir. Rivayete göre Hz. Ömer (r.a) demiş ki, “inandığı gibi yaşamayan, yaşadığı gibi inanmaya başlar”.

Dini hükümleri insanların akıllarının anlayabileceği ve hoşlarına gidecek bir üslupla anlatmak şu âyetin de bir gereğidir.

“Rabbinin yoluna hikmetle güzel nasihat ile davet et” 2 

Fakat bunu yaparken insanlar hoşlanmaz diye, dine muhalif hükümler çıkarmak asla doğru bir tavır olamaz. Olsa olsa bazı şeyler görmezden gelinir ya da bir gerçeği karşı taraf sindirecek durumda değilse hazmedeceği şeyler üzerinde durulabilir. Allah hepimizi, hakkı hak bilip ona tabi olmakla ve batılı batıl bilip ondan sakınmakla rızıklandırsın.

  1. Ebû Dâvud, Libâs, 4/4031.

  2. Nahl, 16/125


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız