Kime karşı tevazu kime karşı da izzetli davranalım?
Hem mütevazi hem de vakarlı olunabilir. Zillet yani alçaklık ile kibir yani büyüklenmek iyi değildir. Bununla birlikte kişi ailesine karşı mütevazi olmalı. Kendisinden hem makam itibariyle hem yaş itibariyle küçüklere karşı da mütevazi olmalıdır. Kendisine karşı büyüklenen ve kibirle hareket edenlere karşı da vakarla hareket edilmelidir.
Bir de makamın gerektirdiği bir duruş vardır. O da makamda olabilir. Mesela bir valinin valilik işleri esnasında takındığı yüksek tavırlar temsil ettiği devlet içindir. Evinde ailesine karşı ise bu vakar devam ederse o kibir olur. Ailesine karşı mütevazi olmalıdır.
Asıl tevazu ise Allah'a karşı olmalıdır. Toprak gibi olmalı ve ibadetlerini ona göre yerine getirmelidir.
Risale-i Nurda üstad Bediüzzaman hazretleri bu konuyu şöyle izah eder:
"Zaîfin(zayıfın) kavîye(kuvvetliye) karşı izzet-i nefsi sayılan bir sıfat, ger(eğer) olursa kavîde(kuvvetlide), tekebbür(kibirlenmek) ve gururdur(gururlanmaktır). Kavînin(kuvvetlinin) bir zaîfe(zayıfa) karşı da tevâzuu sayılan bir sıfatı, ger(eğer) olursa zaîfte, tezellül(alçaklık) ve riyâdır. Bir ulü’l-emir, makamında olursa, ciddiyeti vakārdır; mahviyeti zillettir.
Hânesinde(evinde) bulunsa, mahviyeti tevâzu‘; ciddiyeti kibirdir." (Lemaat)
"Bir insanın müteaddid şahsiyeti olabilir. O şahsiyetler ayrı ayrı ahlâkı gösteriyorlar. Meselâ büyük bir me’murun, me’muriyet makamında bulunduğu vakit bir şahsiyeti var ki, vakar iktizâ ediyor(gerektiriyor). Makamın izzetini muhâfaza edecek etvâr(tavırlar) istiyor. Meselâ, her ziyaretçi için tevâzu‘ göstermek tezellüldür. Makamı tenzîldir. Fakat kendi hânesindeki şahsiyeti, makamın aksiyle bazı ahlâkı istiyor ki, ne kadar tevâzu‘ etse iyidir. Az bir vakar gösterse, tekebbür olur. Ve hâkezâ… Demek bir insanın vazîfesi i‘tibâriyle bir şahsiyeti bulunur ki, hakîkî şahsiyeti ile çok noktalarda muhâlif düşer. Eğer o vazîfe sâhibi o vazîfeye hakîkî lâyıksa ve tam müstaid ise, o iki şahsiyeti birbirine yakın olur. Eğer müstaid değilse, meselâ bir nefer bir müşîrmakamında oturtulsa, o iki şahsiyet birbirinden uzak düşer. O neferin şahsî, âdî, küçük hasletleri, makamın iktizâ ettiği âlî, yüksek ahlâk ile kābil-i te’lîf olamıyor." (Mektubat)
Ayrıca bakınız;