Bir hoca hanım "âmenarrasûlü" aşr-ı şerifi okunurken aradaki dualarda topluca âmin deyip sureyi bölmenin bid'at olduğunu, doğru olmadığını söyledi. Çevrede bu şekilde intişar etmiş olan bu uygulama hakkında sahih görüş nedir?
Amenerrasulü’nün (Bakara 285-286) Meali Şöyledir:
"Peygamber, kendisine Rabbinden indirilene îmân etti, mü'minler de! Hepsi Allah'a, meleklerine, kitablarına ve peygamberlerine: “Peygamberlerinden hiçbirinin arasında ayırım yapmayız” diye îmân ettiler ve şöyle dediler: “İşittik ve itâat ettik! Rabbimiz! Mağfiretini dileriz; dönüş(ümüz) ancak sanadır! Allah, kimseyi gücünün yetmeyeceği bir şeyle mükellef tutmaz. Kazandığı (iyilik) kendi lehine, işlediği (kötülük) de kendi aleyhinedir. (Ey mü'minler! şöyle duâ ediniz:) “Rabbimiz! Eğer unutursak veya hatâ edersek, bizi mes'ûl tutma! Rabbimiz! Bizden öncekilere onu yüklediğin gibi, bize de ağır bir yük yükleme! Rabbimiz! Kendisine(dayanabilmek için) takatimiz olmayan şeyi de bize yükleme! Hem bizi affeyle! Ve bizi bağışla! Hem bize merhamet buyur! Sen bizim Mevlâmızsın; artık kâfirler topluluğuna karşı bize yardım eyle!”[1]
Amenerrasulü’nün (Bakara 285-286) Fazileti
İbn Abbas'dan naklen anlatıldığına göre, Bakara Suresinin bu son iki âyeti, Cibril vasıtasıyla nazil olmamış, Resulullah (s.a.v) bunları Mirac gecesinde vasıtasız olarak işitmiştir. [2] Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), bu dualarla dua ettiği zaman, Allah tarafından "peki yaptım" buyurulduğu Müslim ve Tirmizi'de rivâyet edilmiştir.[3]
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadisinde şöyle buyurmuştur “Bakara suresinin son iki âyetini kim bir gece okuyacak olursa iki âyet onun için kâfidir." [4]
Yine bir diğer hadis-i şerifte de Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) buyurmuştur ki: "Allah Teala, Bakara Suresi'ni iki âyetle sona erdirdi ki, bunları bana arşın altındaki bir hazineden verdi. Bunları öğreniniz, kadınlarınıza, oğullarınıza belletiniz, öğretiniz. Çünkü hunlar hem salattır, hem duadır, hem Kur'an'dır"[5]
Hz. Ömer (r.a) ile Hz. Ali (r.a)'den rivâyet edildiğine göre onlar şöyle demişlerdir; "Aklı başında bir adam görmezdim ki, Bakara Suresi'nin sonundaki bu âyetleri okumadan uyusun." [6]
Amenerrasulü Okunurken (Bakara 285-286) “Amin” Demek
İbn Kesir tefsirinde bu âyetlerden bahsederken şöyle demiştir; “İbn Cerîr der ki; bize Müsennâ İbn İbrahim'in Ebu İshâk'dan rivâyet ettiğine göre Muâz (r.a.) bu sureyi bitirdiğinde “Amîn” derdi. Vekî'de Süfyân kanalıyla Muâz İbn Cebel'den rivâyetine göre o, Bakara sûresini bitirince “âmin” derdi.[7]
Vehbe Zuhaylî ise tefsirinde şöyle demektedir; “Muaz (r.a.) bu sureyi bitirdiğinde "âmin" derdi.”[8]
Merhum Elmalılı ise tefsirinde şöyle demektedir; "Cibril, Hz. Peygamber'e Bakara Suresi'nin sonunda 'âmin' demeyi telkin etti" diye de Ebu Meysere'den gelen bir rivâyet bulunmaktadır.”[9]
Görüldüğü gibi rivâyetlerden anlaşıldığı üzere hem bizzat Cebrail (as), Peygamberimize “âmîn” demesini telkin etmiş hem de sahabeler bu şekilde “âmîn” demişlerdir. “Âmîn”, Rabbimizin kabul etmesini temenni etmek amacıyla duanın sonunda söylenen sözdür. Hz. Peygamber (s.a.v.), duanın sonunda “âmîn” denilmesini tavsiye etmiştir.[10] Nitekim bu âyetlerde yukarıdaki hadiste de belirtildiği gibi dua âyetleridir. Dua âyetlerinde “âmîn” demekte herhangi bir beis yoktur. Ancak dikkat edilmesi gereken husus çok yüksek sesle insanların huşularına zarar verecek şekilde denilmemelidir.
Sonuç olarak; gerek her bir dua kalıbının ardında ayrı ayrı “âmîn” demek gerekse en son toplu olarak “âmîn” demek sakıncalı bir durum değildir.
[1] Bakara 2/285- 286
[2] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Azim Yay., İstanbul ts, c.2, s.283.
[3] Müslim, İman, 199, 200; Tirmizi, Tefsir, 2/38-40.
[4] Buhari, Magazi, 12 / Müslim, Müsafirin, 255,
[5] Ahmed b. Hanbcl, iV, 147, 151, 158,
[6] Darimi, Fedailü'l-Kur'an, 14.
[7] Ebu’l-Fida İsmail İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları, c. 3, s. 1138-1142.
[8] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları, c. 2, s. 122-125.
[9] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Azim Yay., İstanbul ts, c.2, s.283.
[10] Buhârî, Ezân, 111; Müslim, Salât, 72-75