Müceddidlik meselesi, delillerle isbat edilen değil, vicdani kanaatle bilinen bir meseledir. Her bir mesele için kuvvetli delil aranmayacağını Üstad da Risale-i Nur'da bahseder.
Bu meselenin isbatı için tarih ve icazet yeterli olmaz. Öncelikli olarak müceddidliğin manasının ve tarihteki müceddidlerin iyice anlaşılmış olması gerekir.
Aslında bu konudaki en büyük delil, Üstad Hz.nin yazdığı Risale-i Nur Külliyatıdır. Risale-i Nur'un imana hizmette büyük bir yenilik yaptığı ortadadır. Fakat bu, ancak Risale-i Nur'lar ve Üstad'ın hayatı iyice incelendikten sonra tam olarak anlaşılabilir.
Diğer önemli olabilecek bir işaret ise, İslam dünyasından pek çok alimlerin Risaleleri ve Üstadı inceledikten sonra, Üstadın müceddidliğinde ittifak etmeleridir. Üstadın muasırlarından, başka hiç bir alim üzerinde bu derece bir ittifak olmamıştır.
Üstad Hazretleri de Risale-i Nur'un müceddidlik vazifesi yaptığını bir kaç yerde vurgular.
Üstad Bediüzzaman ve Risale-i Nur hakkında az çok bir bilgisi olan herkese bu konuda fayda verebilecek bir şey de önceki asrın müceddidi olarak bilinen Nakşî büyüklerinden Mevlana Halid-i Bağdadî (ks) hazretleri ile Üstad Hazretlerinin hayatında yüz sene arayla olan ilginç tevafuklardır. Mesela,
- Hz. Mevlana Halid'in doğumu: 1193
- Üstad'ın doğumu: 1293 (1877)
- Hz. Mevlana Halid'in Hindistan'ın başkentine gitmesi: 1224
- Üstad'ın Osmanlı'nın başkenti İstanbul'a gidişi: 1324 (1908)
- Hz. Mevlana Halid'in Bağdad'a dönmesi:1238
- Üstad'ın memleketine dönmesi: 1338 (1922)
Bu yüz senelik farklar şu hadis-i şerifin ışığında değerlendirildiğinde daha bir önem kazanmaktadır:
"Muhakkak ki Allah, her yüz sene başında bu ümmet için dinlerini yenileyecek birini (müceddid) gönderir" (Hâkim ve Taberânî)

