RİSALE-İ NUR

08.08.2025

12

Şazeli Tarikatı ve Mesleği

“Birincisi: Hazret-i Mevlânâ zülcenâheyndir. Yani hem Kādirî, hem Nakşî tarîkat sâhibidir. Fakat Nakşî tarîkati onda daha gālibdir. Üstâdımda bil’akis Kādirî meşrebi ve Şâzelî mesleği daha ziyâde hükmediyor.”

Bediüzzaman Hazretlerinin burada bahsettiği Şazeli Mesleği hakkında bilgi verir misiniz?

* *

*** ***

10.08.2025 tarihinde sordu.

Cevap

Şâzelî tarikatının kurucusu, Ebü’l-Hasen Nûruddîn Alî b. Abdillâh b. Abdilcebbâr eş-Şâzelî’dir. 593 (1197) yılında, Kuzey Afrika’nın en batısında yer alan Sebte (Ceuta) şehri yakınlarındaki Gumâre’de dünyaya gelmiştir. Mürşidi Abdüsselâm b. Meşîş’in yönlendirmesiyle irşad faaliyetlerine başladığı İfrîkıye’deki Şâzile (Şâzele) beldesine nisbetle “Şâzelî” olarak tanınmıştır.1224-1226 yılları arasında mürşidinin emriyle İfrîkıye’ye giderek Şâzile beldesindeki Zağvân Dağı’nda bir mağarada inzivaya çekilen Ebü’l-Hasen eş-Şâzelî, otuz dört-otuz beş yaşlarında iken dönemin İfrîkıye başşehri Tunus’a geçip irşad faaliyetlerine başlamış, böylece tarikatın temelleri atılmıştır.[1]

1244 (642) yılında Şâzelî’nin Tunus’tan İskenderiye’ye gelmesiyle birlikte tarikat, çok daha geniş kitlelere ulaşma imkânı buldu. Şâzeliyye, ilk olarak İskenderiye, Kahire ve Tunus gibi şehir merkezlerinde teşekkül etti; zamanla Mısır’ın yanı sıra Mağrib bölgesinin kırsal alanlarında da yaygınlık kazandı. Halk tabakası ve şeyhlerin uygulamaları sayesinde ulemâ üzerinde de etkili oldu.

Daha sonraki dönemlerde Suriye başta olmak üzere Arap dünyasının diğer bölgelerine, Hint alt kıtasına, Malezya ve Endonezya’ya, Afrika’nın çeşitli bölgelerine, Anadolu ve Balkanlar’a, ayrıca Amerika ve birçok Avrupa ülkesine yayıldı. Şâzeliyye, Anadolu’ya XVI. yüzyıl başlarında Meymûniyye kolunun kurucusu Ali b. Meymûn tarafından getirildi. Hayatının son dönemlerinde altı yıl Bursa’da kalan Ali b. Meymûn, memleketi Suriye’ye dönerken yerine “Sûfîzâde” diye tanınan Şeyh Abdurrahman’ı halife olarak bıraktı.

İlerleyen yıllarda Bekriyye kolunun kurucusu Ebü’l-Mekârim el-Bekrî İstanbul’a geldi ve II. Selim’den destek gördü. Yine Şâzelî-Cezûlî şeyhi Ebü’l-Mevâhib Ahmed b. Ali es-Simâvî’nin İstanbul ve Balkanlar’da irşad faaliyetlerinde bulunduğu bilinmektedir. Bu ilk temaslardan uzun bir süre sonra, 1786 (1200) yılında Silâhdar Abdullah Ağa tarafından yaptırılan Alibeyköy Şâzelî Dergâhı, İstanbul’da açılan ilk Şâzelî zâviyesi oldu. Bu tarihten itibaren İstanbul’un Unkapanı, Beşiktaş (Ertuğrul), Kabataş (Çizmeciler) ve Çemberlitaş semtlerinde de Şâzelî dergâhları açıldı.

Şâzeliyye, mârifet kavramına güçlü vurgu yapan bir tasavvuf yoludur. Mârifetullah, hem Şeyh Şâzelî’nin hizb, dua ve vecizelerinde hem de sonraki Şâzelî şeyhlerinin eserlerinde önemli bir yer tutar. Şâzelî’nin halifesi Ebü’l-Abbas el-Mürsî, sahabenin amelleriyle seçkinleştiğini; kendi döneminin ehline ise bu seçkinliğe mârifetle ulaşma imkânının verildiğini ifade etmiştir.[2] Bu yolda mârifet sahibi olmak, dervişlerin temel hedefidir. Ahmed Zerrûk, “İhsan, Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmendir; sen O’nu görmesen de O seni görüyor” anlamındaki meşhur hadisin ilk kısmının mârifet mertebesine işaret ettiğini belirtir. Ona göre Şâzelî ve takipçileri hadisin bu ilk kısmına, Gazzâlî ve takipçileri ise ikinci kısmına daha fazla vurgu yapmıştır.[3]

Şâzeliyye’nin önemli esaslarından biri de tevekkül anlayışıdır. Şeyh Şâzelî, bir rüyasında Allah’ın huzurunda hiçbir tercihte bulunmaması gerektiğinin kendisine bildirildiğini, eğer mutlaka bir tercih yapacaksa Resûlullah’a uyarak Allah’a kulluğu seçmesinin tavsiye edildiğini anlatır. Yine, tercih yapması zorunlu hâle gelirse “hiçbir şey seçmemeyi” ve her şeyi tamamen Allah’ın ihtiyar ve iradesine bırakmayı benimsemesi gerektiği kendisine söylenmiştir. Tarikatın Mürsî’den sonraki üçüncü mürşidi olan İbn Atâullah el-İskenderî, et-Tenvîr fî isḳāṭi’t-tedbîr adlı eserini tamamen tevekkül konusuna ayırmıştır. Şâzeliyye, kerametler ve olağanüstü haller hususunda mutedil bir yol izlemiştir. Keşif, vârit gibi manevî tecellilerde ise mutlaka dinin temel kaynaklarının ölçü alınması gerektiğini bizzat Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî vurgulamıştır. Ona göre hakikat yönünden bir “vârit” alındığında, bu durum ancak iki âdil şahit olan Kur’ân ve Sünnet ile teyit edildiğinde kabul edilmelidir.[4]

Şâzeliyye’de, dünya nimetlerinden tamamen uzak durmayı esas alan katı bir zühd anlayışı yerine, bu nimetleri bağışlayana şükürle karşılık veren bir yaklaşım benimsenmiştir. İbn Atâullah el-İskenderî, şeyhi Ebü’l-Abbas el-Mürsî’nin, şükreden bir zengini sabreden bir fakire tercih ettiğini aktarır. Bu tavrın, İbn Atâ ve Hakîm et-Tirmizî’nin anlayışıyla uyumlu olduğunu belirtir. Mürsî’ye göre şükür, cennetliklerin sıfatıdır; sabır ise bu konumda değildir. İbn Atâullah el-İskenderî, şükürle birlikte olduğu sürece, güzel giyinmenin ve iyi yiyecekler tüketmenin sûfîye zarar vermeyeceği görüşündedir. Şâzelî, bu yolun ruhbanlık ya da arpa-kepek ile beslenme yolu olmadığını; hakikatte, hidayette yakīne ulaşma ve sabır yolu olduğunu vurgulamıştır. Ebü’l-Abbas el-Mürsî ise seyrüsülûk usulünü, müridin dünyadan tamamen koparılıp dünyevî işlerle uğraşmasına izin verilmemesi şeklinde değil; bilakis, müridin dünyevî meşguliyetine devam ederken tarikatta ilerlemesi şeklinde tarif etmiştir. Ona göre, mürid ilâhî ihsanların nurlarıyla karşılaştığında kalbi kendiliğinden dünyadan kopar ve hakikate yönelir.[5]

Şâzeliyye, 100’ün üzerindeki alt koluyla İslâm dünyasının en yaygın tarikatlarından biridir. Günümüzde dünyanın hemen her bölgesinde müntesipleri bulunan bu tarikat, özellikle XX. yüzyılda Batı’da en çok ilgi gören tasavvuf yollarından biri hâline gelmiştir. Cezayir’den Malezya’ya, Hindistan’dan Güney Afrika’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada, Şâzeliyye’ye mensup şeyhler tarafından açılmış zâviyeler hâlen faaliyetlerini sürdürmektedir. Ayrıca, müridler her yıl dünyanın farklı ülkelerinde düzenlenen ihtifal toplantılarında bir araya gelerek tarikatın manevî bağlarını güçlendirmektedir.[6]


[1] Ahmet Murat Özel, “Şâzeliyye”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, TDV Yayınları, İstanbul: 2010.c.38 s. 390.

[2] Udde b. Tûnis, ed-Dürretü’l-behiyye fî evrâdi ve senedi’ṭ-ṭarîḳati’l-ʿAleviyye, Müstegānim 1987, s.184

[3] Zerrûk, Ḳavâʿidü’t-taṣavvuf (nşr. Osman el-Huveymidî – Hasan es-Semmâhî Süveydân), Beyrut 1425/2004, s. 82.

[4] Muhammed b. Muhammed el-Fâsî, el-Fütûḥâtü’r-rabbâniyye fî tafżîli’ṭ-ṭarîḳati’ş-Şâẕeliyye, Kahire 1340/1921, s. 9.

[5] İbn Atâullah el-İskenderî,  Leṭâʾifü’l-minen, Beyrut 2005. s 147

[6] Ahmet Murat Özel, “Şâzeliyye”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, TDV Yayınları, İstanbul: 2010.c.38 s. 390.


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız