Soru

Şifayı Sebeblerden Bilmek

Bir kısım insanlar hasta olduklarında şifayı sadece haplara ve doktorlara verip Cenab-ı Hakk'ı hiç hatırlamıyorlar. 'İlaç içtim şifa buldum' diyorlar. Sebeblere sarılmayı esas alan ve dünya açısınsan doğru gibi gözüken bu duruma nasıl yaklaşılmalıdır? Üstadın Tabiat Risalesi'nde veya sair yerlerdeki açıklamalarıyla nasıl bağlantı kurulabilir?

Tarih: 9.10.2009 00:00:00
Okunma: 3810

Cevap

Kur’an’da bildirildiği gibi, “Allah her şeyin yaratıcısıdır.” (1) hem bizi ve işlerimizi de yaratan odur. (2) İbrahim (as)’ın dediği gibi hastalandığımızda bizlere şifa veren de odur. (3)

Mümin bir insan için çok çok önemli olan ve ne yazık ki çok da ihmale uğrayan bir vazife, şifayı Allah’tan bilip ona karşı minnetdar olmak ve O’na şükretmektir. Yani zihni, kullandığı ilacın ne kadar tesirli olduğunu düşünmekten önce ve ondan ziyade şükür duygusu meşgul etmektir.

Hem kullandığımız ilaçların da bizlere Allah’ın bir lütuf ve ihsanı olduğunu ve bizi o ilaçlara ulaşmayı nasib ettiğini tefekkür etmemiz lazımdır.

İlaveten, ilaçların, işin aslında ve gerçekte etki sahibi olmadığını, şifayı verenin, bin bir isminden biri de Şafi (şifa veren) olan Allah olduğunu unutmamak gerekir.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Tabiat Risalesi’nde, etrafımızda meydana gelen bütün hadiselerin ve canlı-cansız her türlü nesnenin ortaya çıkışında rol alan bütün sebeblerin kendi başlarına hareket etmediklerini, onların dizginlerinin Allah’ın elinde olduğunu çok güzel bir şekilde isbat etmiştir.

Mesela bir sineğin gözbebeğinin oluşmasında ne kadar çok sebeblerin ve güçlerin rolü görünüyor. Eğer o göz, yalnız onların mahsulü olsaydı asla böyle hikmetli, merhametli ve sanatlı bir eser ortaya çıkamazdı.

Çünkü o sebebler bu işi yapmak için aralarında anlaşacak bir şuura, hayata, dile ve iktidara sahip değiller. Onlar sadece göz binasının yapımında kullanılan birer malzemedirler. O malzemeyi hikmet ve ilim ve dirayetle kullanacak bir usta olmadan o göz denilen muhteşem sanat ortaya çıkamaz.

Aynen güzel bir binanın yapımında kullanılacak malzemeyi bir yere yığmakla, o malzemenin kendiliklerinden harekete geçerek, el ele verip birbirlerine direktifler verip birbirini engellemeden o binayı yapmalarının imkânsız olduğu gibi.

Binada kullanılan malzemenin hayat, bilgi ve iktidardan uzaklığı ne derece ise, gözdeki ya da başka bir canlı yapıdaki malzemenin durumu da aynıdır.

Öyleyse bütün kâinatta gördüğümüz ve iş yapıyor gibi görünen sebebler kendiliklerinden iş yapmıyorlar. Onları çalıştıran nihayetsiz kudret sahibi gizli bir yaratıcı var.

Şifaya sebeb olan şeylerin ve ilaçların da diğer sebeblerden farkı yoktur. Onların da dizgini Allah’ın elindedir. Onlara gidip hastalıklı bölgeyi tamir ettirip vücuda şifa veren ancak Allah’tır.

Mesela, bir evimizin bir duvarında sıva dökülse ve ev adeta hasta olsa ve biz gidip kum, çimento, boya vs. gibi hayatsız, ilimsiz, görmeyen ve konuşamayan malzemeyi alıp bir kenara koysak ve “Haydi gidin o duvarı sıvayın ve evimize şifa verin!”  desek ne kadar saçma olur değil mi?

Öyleyse, aynı özellikleri taşıyan cansız, şuursuz, bilgisiz ilaçlar, vücut binamızın hastalıklı hücrelerini, onları kullanan gizli bir ustanın eli olmadan tamir ettiklerini nasıl düşünebiliriz? İnsana bunu düşündüren gafletten başka bir şey değildir.

Üstad Hazretleri, 2. Şua’da hastalıktan şifa bulma karşısında insana düşen şükür vazifesinin önemini özetle şöyle anlatır:

“İnsanın yaratılışının hikmeti ve kulluktaki üstünlüğünün sırrı, her zaman Allah’a sığınıp yalvarması ve O’na hamd ve şükür etmesidir. İnsanı Allah’ın dergâhına yönlendiren en tesirli sebeb hastalıklar olduğu gibi büyük bir şevkle şükre sevk eden en tesirli sebeb de şifalar, devalar ve âfiyetlerdir.

(1)    Zümer, 62
(2)    Saffat, 96
(3)    Şuara, 80


Etiketler

Alâkalı Sorular

Yorum Yap

Yorumlar