RİSALE-İ NUR

14.03.2009

3839

Semavatın Yedi Tabaka Oluşu

Semanın yedi tabaka olmasına dair 12. Lem'a'nın dördüncü kaidesini açıklar mısınız?

18.03.2009 tarihinde cevaplandı.

Cevap

İlgili kısım şöyle geçmektedir:

Dördüncüsü: Ecrâm-ı ulviyeye dikkat edilse görünüyor ki, o ulvî âlemlerin tabakātında muhâlefet vardır. Meselâ “Nehrü’s-semâ” ve “Kehkeşân” nâmıyla ma‘rûf, Türkçe, “Samanyolu” ta‘bîr edilen bulut şeklindeki dâire-i azîmenin bulunduğu tabaka, elbette sevâbit yıldızların tabakasına benzemiyor. Güya tabaka-i sevâbit yıldızları, yaz meyveleri gibi yetişmişler ve ermişler. Ve o Kehkeşân’daki bulut şeklinde görülen hadsiz yıldızlar ise, yeniden yeniye çıkıp ermeye başlıyorlar. Tabaka-i sevâbit dahi, sâdık bir hads ile manzûme-i şemsiyenin tabakasına muhâlefeti görünüyor. Ve hâkezâ... Yedi manzûmât ve yedi tabakanın, birbirine muhâlif bulunması, his ve hads ile derk olunur.

Gökyüzüne ve yıldızlara dikkatle bakıldığında, semânın tek tip bir yapı olmadığı açıkça görülür. Aksine, gökyüzü farklı özelliklere sahip tabakalardan oluşmaktadır. Meselâ Samanyolu olarak bilinen ve eski metinlerde “Nehrü’s-semâ” veya “Kehkeşân” diye anılan büyük yıldız kuşağı, gökyüzünde bulutumsu bir görüntü sergiler. Bu görünüm, sabit yıldızların bulunduğu tabakaya benzemez. Çünkü sabit yıldızlar, sanki olgunlaşmış ve yerli yerine oturmuş meyveler gibi daha düzenli ve kararlı bir yapı arz eder.
Samanyolu’nda görülen çok sayıdaki yıldız ise, sanki sürekli ortaya çıkan, gelişen ve çoğalan bir hâl içindedir. Yani burada bir hareket, bir oluş ve bir yenilenme hissi vardır. Bu durum, gökyüzünün her bölgesinin aynı yaşta, aynı özellikte ve aynı düzen içinde olmadığını düşündürür. Aynı şekilde, sabit yıldızların bulunduğu tabaka ile Güneş Sistemi’nin yer aldığı tabaka da birbirinden farklıdır. Güneş Sistemi, belirli bir merkeze bağlı olarak düzenli bir hareket sergilerken, sabit yıldızlar çok daha geniş ve farklı bir düzende yer alır.
Bütün bu farklılıklar bir arada değerlendirildiğinde, semânın tek bir katman hâlinde yaratılmadığı anlaşılır. Aksine, her biri kendine has özelliklere sahip olan birçok düzen ve tabaka vardır. İnsan, duyuları ve sezgileriyle bu farklılığı fark edebilir. İşte metnin “his ve hads ile derk olunur” demesi, bu hakikatin sadece ilmî hesaplarla değil, dikkatli bir bakış ve sağduyu ile de kavranabileceğini ifade etmektedir.

“His ve hads ile derk olunur” kısmını biraz daha açacak olursak;
Bir şeyi anlamak için her zaman hesap, formül veya uzmanlık gerekmez. Dikkatle bakmak ve aklı normal şekilde kullanmak çoğu zaman yeterlidir. Meselâ bir meyve bahçesine girdiğini düşün. Bazı ağaçlarda meyveler tamamen olgunlaşmıştır, bazı ağaçlarda meyveler daha küçüktür, bazılarında ise yeni yeni çiçekler vardır. Sen bu bahçede dolaşırken, hiçbir ölçüm yapmadan şunu hemen anlarsın: “Bu bahçedeki ağaçlar aynı zamanda dikilmemiş, aynı aşamada değiller.” İşte bunu his (görme, sezme) ve hads (aklın doğal çıkarımı) ile anlarsın.

Gökyüzüne baktığında da benzer bir durum vardır. Samanyolu bulut gibi yayılmış, yoğun ve kalabalık bir görüntü verir. Bazı yıldızlar ise tek tek, net ve sakin durur. Bazıları bir merkez etrafında düzenli dönerken, bazıları çok daha geniş ve farklı bir düzen içindedir. Sen bunlara bakınca, astronom olmasan bile şunu sezersin: “Bunların hepsi aynı tür, aynı düzen ve aynı katman olamaz.” Bu kanaat, formülle değil sağduyu ile oluşur.

Sonuç olarak, Gökyüzündeki farklı yıldız düzenleri, semânın tek tip değil katmanlı olduğunu gösterir. Bu fark, bilimsel bilgi olmadan da gözle anlaşılabilir. İnsan, bakarak ve karşılaştırarak bu düzenlerin birbirinden ayrı olduğunu sezebilir. Metin, bu sezgisel anlayışı “his ve hads” kavramlarıyla ifade etmektedir.


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Hesaplarımıza abone olun sorularımızdan ilk siz haberdar olun

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız