Soru

“Suâl: “Sen bu zamanın hâdisâtına fitne-i âhirzaman diyorsun. Halbuki hadîsde vârid olmuş ki, Âhirzamânda ‘Allah Allah’ denilmeyecek. Sonra kıyâmet kopacak?”

Sekizinci Lema’da geçen ilgili kısmı, devamıyla birlikte izah eder misiniz?

Tarih: 18.04.2025 11:19:41

Cevap

Suâl: “Sen bu zamanın hâdisâtına fitne-i âhirzaman diyorsun. Halbuki hadîsde vârid olmuş ki, Âhirzamânda ‘Allah Allah’ denilmeyecek. Sonra kıyâmet kopacak?”

Soru: Sen bu zamandaki maddi ve manevi dehşetli ve korkutucu olaylara fitne-i ahir zaman[1] diyorsun. Halbuki Sevgili Peygaberimizin (sav) hadislerinden şöyle rivâyet edilmiştir ki; Ahir zamanda Allah Allah diyen kalmayacak. Sonra kıyamet kopacak.[2] Bu hususu nasıl anlamak gerekir?

Elcevab: Evvelâ: Fitne-i âhirzamanın müddeti uzundur. Biz bir faslındayız. 

Elcevab: İlk olarak; fitne-i ahir zamanın müddeti uzundur. Biz bir bölümünde bulunuyoruz. Yani ahir zaman fitnelerinin ortaya çıkması ile kıyametin kopmasına kadar epey uzun bir zaman dilimi vardır. Abdulkadir Geylani Hazretlerinin haber vermesi ile m. 1877 tarihiyle başlayan fitne-i ahir zamanın süresinin ne kadar olduğunu ise ancak yüce Allah bilir. İçinde yaşadığımız bu belalı ve dehşetli asır ise, ahir zamanın bir faslını, bir dönemini yani belli bir zaman aralığını oluşturmaktadır.

Sâniyen: “Yer yüzünde ‘Allah Allah’ denilmeyecek”ten murad, “Allah’a îmân kalkacak” demek değildir. ( Hâşiye-1) Belki Allah’ın nâmını değiştirecekler, demektir.

İkinci olarak; yer yüzünde Allah Allah denilmeyecekten gaye ve maksat, bütün insanlar küfre düşüp dinsiz olacaklar ve Allah’a iman tamamen ortadan kalkacak demek değildir. Belki Allah’ın namını değiştirecekler demektir. Yani Allah Allah deyip zikreden tekyeler, zikirhaneler, medreseler kapanacak ve ezan ve kamet gibi İslâmiyet alâmetlerinden Allah’ın ismi kaldırılıp yerine başka isim (tanrı) konulacak, demektir. Çünkü Allah'ı inkâr etmek, kâinatı inkâr etmek kadar akıldan uzaktır. Bütün insanların değil, belki insanların çoğunda bile meydana gelmesini akıl kabul etmez. 

Hâşiye-1: Çünki hadîsde vardır ki, لَا تَزَالُ طَٓائِفَةٌ مِنْ اُمَّت۪ي ظَاهِر۪ينَ عَلَي الْحَقِّ اِلٰي قِيَامِ السَّاعَةِ  Bu hadîs,

diğer hadîsi takyîd ediyor.

Bu hakikati doğrulayan bir hadis şöyledir: “Ümmetimden bir taife kıyamete kadar hak üzere devam edecektir.” (Buharı, Menâkıb 28, Tevhid 29; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/101.) Bu hadis-i şerif “Yeryüzünde Allah Allah diyen kalmayıncaya kadar kıyamet kopmayacaktır.” (Müslim; Tuhfetu'l-Eşraf, 344) hadisini sınırlayarak, kıyamet vaktine kadar yeryüzünde Allah'a ibadet edenlerin yani hak üzere olanların eksik olmayacağını haber vermektedir.

Nasıl ki yerde ‘Allah Allah’ denilmezse, kıyâmet-i kübrâ kopacak; öyle de, bir memlekette de ‘Allah Allah’ denilmezse, bir nevi‘ kıyâmet kopmasına işarettir. ( Hâşiye-2)

Hadis-i şeriflere bakıldığında yeryüzünde Allah Allah diyen kaldıkça büyük kıyametin kopmayacağı ifade edilmektedir. Buna göre, yeryüzünde Allah Allah diyen insan bulundukça kıyamet kopmayacaktır. Bir başka ifade ile, gün gelip yeryüzünde Allah Allah diyen insan kalmayacak ve bu sebeple de kıyamet kopacaktır.  Hadislerin açık manaları bu tarzda gelmektedir. Öyle de bir memlekette, bir şehirde “Allah Allah” denilmezse, orada da bir çeşit kıyametin kopmasına işaret vardır. Yani bir yerde Allah’ın rızası dairesinde hareket edilmezse, Kur’ân’ın ve imanın esaslarına hücum edilirse ve Allah’ın dinine lakayt davranışlar sergilenirse orada da kıyamet benzeri haller ve musibetler meydana gelmektedir. Deprem, sel, yangın ve salgın hastalıklar gibi genel musibetlerle İlâhî bir ceza ve azap gönderilmektedir.

Hâşiye-2: Yedi sene evvel yazılan bu işâret-i gaybiye aynen vukūa geldi. Herkes gördü. Evet, bu geçen zelzele, kıyâmetin zelzele-i kübrâsından haber verir gibi dünyayı sarstı. Fakat akılları başlarına gelmedi.

Sekizinci Lem’a Risalesinin telif edildiği 1933 senesinde yazılan bu gayba dair işaret, aynen meydana gelmiştir. Bu risalenin telifinden yedi sene sonra 27 Aralık 1939'daki 7,9 büyüklüğünde meydana gelen Büyük Erzincan Depremi’nde, 33 bin kişi hayatını kaybetmiş, 100 bin kişi yaralanmış ve 116 bin civarında da bina yıkılmıştır. Erzincan depremi, dünyada meydana gelen büyük depremlerden biri olarak sayılmaktadır. Bu deprem, Türkiye sınırları içerisinde yaşanmış en büyük sarsıntı olmuştur. Hz. Üstad bu Erzincan depreminin, kıyametin büyük zelzele ve sarsıntısından haber verir tarzda dünyayı sarstığını ancak bu deprem hadisesinden gereken dersin çıkarılmadığını, insanların akıllarının başlarına gelmediğini, dolayısıyla insanlığın inkâr ve isyanlarına devam ettiklerini ifade etmektedir.

تَوَسَّلْ بِنَا ف۪ي كُلِّ هَوْلٍ وَشِدَّةٍ { اَغ۪يثُكَ فِي الْأَشْيَٓاءِ دَهْرًا بِهِمَّت۪ي beytinin ilm-i cifir ile ma‘nâsı: “Yâ Said! Âhirzamânın fitnelerine yetişip o fitnelerin içine düştüğün zaman, benim duâ ve himmetimi kendine vesîle ve şefâatçi yap. İnşâallâh, senin her şeyinde ve her işinde uzun bir zamanda, yani tufûliyet zamanından tâ ihtiyârlığın vaktine kadar ve işkenceli esâretine kadar, yani bin iki yüz doksan dörtten (m. 1877) tâ bin üç yüz kırk beşe (m. 1927) kadar, belki altmış dörde (m. 1945) kadar ve daha ziyâde bir zamana kadar Allah’ın izniyle ve kuvvetiyle senin imdâdına yetişeceğim” demektir. رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَآ اِنْ نَس۪ينَٓا اَوْ اَخْطَاْنَا Saîdü’n-Nûrsî [3]

اَغ۪يثُكَ فِي الْأَشْيَآءِ دَهْرًابِهِمَّت۪ي تَوَسَّلْ بِنَاف۪ي كُلِّ هَوْلٍ وَشِدَّةٍ “Her tehlike ve sıkıntıyı gidermek için bizi vesile yap. Himmetimle her şeyde her zaman sana yardım edeyim.”[4] Beytinin bu kısma kadar ebced hesabına göre detaylı olarak yapılan izahlarından sonra özetle manası şöyle olmaktadır: “Ey Said! Ahir zamanın fitnelerine yetişip o fitnelerin içine düştüğün zaman, benim duamı, himmet ve yardımımı kendine vesile ve şefaatçi yaparak Allah’tan yardım dile. Allah’ın izniyle, senin her işinde ve her durumunda uzun bir zaman diliminde senin imdadına yetişeceğim. Yani çocukluk döneminden tâ ihtiyarlık vaktine ve işkence ve sıkıntılarla dolu esir olduğun döneme kadar yani hicrî 1294’ten (m. 1877) hicrî 1345’e (m. 1927) kadar, hatta hicrî 1364’e (m. 1945) kadar ve daha uzun bir zamana kadar Allah’ın izniyle ve kuvvetiyle senin yardımına yetişeceğim, demektir.

Gerçekten de Bediüzzaman Hazretlerinin hayatına baktığımızda, bu dehşetli fitne asrında çok büyük tehlikelere, şerlere, fitnelere ve su-i kastlara uğradığını, hepsinden de umulmadık bir şekilde kurtulup özel bir koruma altında olduğu açıkça görülecektir. Çocukluk döneminden harp yıllarına, Ruslara esir oluşundan Kosturma’dan firar edişine, Anadolu’nun farklı vilâyetlerinde 28 sene devam eden sürgün ve hapis hayatından defalarca zehirlenmesine, türlü baskı ve propagandalarla yıpratılmaya çalışılmasından tâ ömrünün sonuna kadar İlâhî, hususi ve özel bir koruma altında olduğu apaçık görülmektedir. O günkü kahraman Nur talebeleri, Hz. Üstad’ın bu hususi koruma altındaki halini hayretle görmekte ve Allah’a şükrederek bu hakikati itiraf etmektedirler. Abdulkadir Geylani Hazretlerinin bu noktada verdiği teminatı ve güvenceyi de doğrulamaktadırlar. “Rabbimiz! Eğer unutur veya hata edersek, bizi mesul tutma!”[4]


[1] Fitne-i ahir zaman: Ahir zaman fitnesi, dünyanın son devresinde görülen fitneler, bozulmalar. Deccal fitnesi.

[2] “Allah Allah denilmeyecek, sonra kıyamet kopacak.” (Müslim, Kitabu’l-iman, c.1 s.131; Tirmizi, Kitabu’l- fiten, c.4 .492) Başka bir rivayette ise şöyle geçmektedir: “Yeryüzünde Allah Allah diyen kalmayıncaya kadar kıyamet kopmayacaktır.” (Müslim; Tuhfetu'l-Eşraf, 344)

[3] Bediüzzaman, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 164

[4] Abdulkadir Geylani (ks), Mecmuatü'l-Ahzab, Şazeli cildi, s.560

[5] Bakara, 2/286.


Yorum Yap

Yorumlar