Soru

“… Bu tarihte Kur’ân’dan muktebes olan Risâle-i Nûr etrafında toplanan ve bütün kuvvetleriyle Kur’ân’ın hizmetlerine çalışan Hizbü’l-Kur’ân’ın fa‘âliyeti ve dalâlete ve zındıkaya ma‘nen galebe ettikleri bir zamana tevâfuku ise, inşâallâh istikbâlde tam galebe edeceklerine bir îmâ-yı gaybîdir.”

Sekizinci Lema’da geçen şu cümleleri devamıyla birlikte izah eder misiniz?

Tarih: 17.04.2025 10:45:18

Cevap

Hem şu âyetin gizli îmâsını, اِنَّ حِزْبَ اللّٰهِ هُمُ الْغَالِبُونَ  âyeti te’yîd ediyor. Çünki اِنَّ ’ deki şeddeli nûn bir sayılsa, tam evvelki âyete tevâfuk ile Hizbü’l-Kur’ân’ın fa‘âliyetine vâsıta olan bir hâdiminin Kur’ân okumaya başladığı bin üç yüz iki (m. 1884) tarihine iki fark ile tevâfuk etmekle beraber; 

Hem “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!”[1] âyetinin sırlı ve gizli işaretini, “Artık şüphesiz ki galip gelecek olanlar, ancak Allah’ın taraftarlarıdır.”[2] âyeti de doğrulayıp desteklemektedir.

Çünkü bu âyetteki pekiştirme edatı olan اِ نَّ deki şeddeli nûn tek sayılsa, o vakit iki farkla hicrî 1302 (m. 1884) tarihine işaret ederek tam olarak önceki âyetle (Hud sûresi, 112’den) birbirine uygun düşüp tevafuk etmektedir. Miladî 1884 senesi, bu asırda imana ve Kur’ân’a hizmet etmeyi kendilerine dava edinmiş olan Kur’ân cemaatinin hizmetlerine ve çalışmalarına vasıta olan bir Kur’ân hizmetkârının yani Bediüzzaman Hazretlerinin Kur’ân okumaya başladığı tarihe iki farkla işaret edip denk düşmektedir.

şeddeli nûn iki nûn sayılsa, bin üç yüz elli (m. 1931) eder ki, bu tarihte Kur’ân’dan muktebes olan Risâle-i Nûr etrafında toplanan ve bütün kuvvetleriyle Kur’ân’ın hizmetlerine çalışan Hizbü’l-Kur’ân’ın fa‘âliyeti ve dalâlete ve zındıkaya ma‘nen galebe ettikleri bir zamana tevâfuku ise, inşâallâh istikbâlde tam galebe edeceklerine bir îmâ-yı gaybîdir.[3]

Eğer اِنَّ edatındaki şeddeli nûn iki nûn sayılsa o vakit bu âyetin ebced değeri hicrî 1350 (m. 1931) etmektedir. Bu tarih; Kur’ân’dan ilham olunarak yazdırılmış olan Risale-i Nur eserleri etrafında toplanan ve bütün himmet ve kuvvetleriyle Kur’ân’ın esaslarına ve hakikatlerine hizmet etmeye çalışan bu asırdaki Kur’ân cemaatinin (Risale-i Nur Talebeleri) dinsizlik ve inançsızlık akımlarına ve her türlü hak ve hakikatten sapmış batıl yollara karşı manen galip geldikleri bir zamana tam tevafuk edip denk gelmektedir. Aynı zamanda bu hoş ve güzel tevafuk, iman ve Kur’ân hakikatlerinin gelecekte inkâr ve dinsizlik akımlarına Allah’ın izniyle üstün gelip tam olarak galip olacağına da Kur’ân’ın geleceğe bakan gayba dair gizli bir işareti ve bir mucizesidir.

Gerçekten de bu âyetin işaret ettiği o tarihlere (m. 1931) bakıldığında, Kur’ân’a ve İslâmî değerlere öyle dehşetli ve şiddetli bir saldırı olmuş ki kabirdeki ölüleri ağlatacak derecededir. Allah demenin suç sayılıp tüm Allah Allah diyen tekkeler, medreseler, mektepler ve camiler kapatılmış, hilafet kaldırılmış, Kur’ân harfleri ve hükümleri yasaklanmış, İslâmiyet âlemeti olan Kur’ân yazısı, ezan, sarık ve tesettür gibi değerler kaldırılıp batı âdetleri mecbur kılınmış, İslâm’ın ve Kur’ân’ın hükümlerini savunup direnenler şehit edilmiş ve daha sayamadığımız türlü cefa ve sıkıntılarla mü’minlere zulümler yapılmıştır.

Böylesine olumsuz ve zor şartlarda Üstad Bediüzzaman Hazretleri ve kahraman Nur Talebeleri aynı tarihlerde Kur’ân ve iman hakikatlerini Risale-i Nur vasıtasıyla tüm Anadolu’ya yayıp yüz binlerce insanın imanın kurtulmasına ve kuvvetlenmesine vesile olmuşlardır. O zor şartlarda eşine az rastlanır bir fedakarlıkla ve gayretle yapılan bu nuranî ve Kur’ânî hizmetler, o günkü dinsizlik akımlarına Allah’ın yardımıyla galip gelmiştir. Devletin tüm imkânlarını ve yetkilerini kullanarak Kur’ân ve iman hizmetkârlarına saldıran bu asrın zalim baskıcı yönetimi, Nur Talebelerinin bu gayretleri ve fedakarlıkları karşısında mağlup olup yenilmiştir. Elhamdülillah, Kur’ân ve iman hakikatleri galip gelmiş ve cihanın dört bir yanına ulaşarak milyonlarca insanın imanlarına katkı sunmuştur ve katkı sunmaya devam etmektedir.

Evet, gelecekte en yüksek gür sedâ/ses, İslâm’ın sedâsı olacaktır. Ve geleceğe hükmedip insanları idare edecek olan, inşallah Kur’ân ve iman hakikatleri olacaktır.


[1] Hud sûresi, 112’den

[2] Mâide, 5/56’dan

[3] Bediüzzaman, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 162


Alâkalı Sorular

Yorum Yap

Yorumlar