Sekizinci Lema’da geçen şu cümleleri izah eder misiniz?
Cem‘-i kutbiyet ve ferdiyet ve gavsiyet ile üç sütun üzerine durur, râyet-i ulviyet-i Şeyh.
Manevî mertebelere ulaşma ve hakikatleri elde etme yolunda Şeyh Abdülkadir-i Geylânî'nin elinde tuttuğu yücelik sembolü olan sancak, üç sütun üzerinde durur. Bu üç sütun; Kutbiyet[1], ferdiyet[2] ve gavsiyettir.[3] Yani Abdulkadir Geylani Hazretleri bu üç büyük manevi mertebe olan kutbiyet, ferdiyet ve gavsiyet makamlarını kendisinde vazife olarak birleştirmiş Allah’ın en seçkin kullarından birisidir.
Hakkānîdir, hitâb-ı Abdülkādir. İlhâm-ı Hüdâ, kitâb-ı Abdülkādir.
Hakka ve hakikate uygundur Abdulkadir Geylani’nin (ks) sözleri. Allah’ın verdiği ilhamla yazılmıştır, Abdulkadir Geylani’nin (ks) kitabı.
Bâzü’l-eşheb
Karşılaştığı kimseleri hemen tesiri altına aldığı için “Bâzullah” (Allah'ın şahini) ve “el-Bâzü'l-eşheb” (avını kaçırmayan şahin) unvanıyla da anılan Abdülkadir Geylani Hazretlerine bu ünvan, Demîrî'ye göre şeyhi Müslim ed-Debbâs'ın meclisinde verilmiştir.
ferd-i ferîd-i devrân, Gavs-ı A‘zam Cenâb-ı Abdülkādir.[4]
Bütün zamanların benzeri olmayan tek ferdidir, Gavs-ı A’zam Abdulkadir Geylani.
[1] Kutbiyet: Istılah anlamı olarak kutb, müridlerin maddi-manevi açıdan yetişmelerinin kendisine havale edildiği mürşid anlamına gelmektedir. Tasavvufta kutba, kendisine vuku bulan sığınmadan dolayı Gavs da denir. Kutub, her zamanda Yüce Allah’ın (cc) has nazarının teveccüh ettiği ve zamanında tek olan zata denir. Kutub, Cenabı Hakk’ın tılsım-ı a’zamı ihsan ettiği zattır. Bediüzzaman Hazretlerine göre kutb, kutb-u a’zamdan farklıdır. Ona göre bir memlekette kutb bulunabilir. Fakat kutb-u a’zam ise çoğunlukla Hicaz’da bulunmaktadır. O, Abdulkadir Geylânî, Maruf-u Kerhî ve Hayatü’l-Harrânî’nin birer kutb-u a’zam olduğunu söylemektedir. (Muhlis Körpe, Istılahlar)
[2] Ferdiyet: Tasavvuf ıstılahı olarak ferîd/ferd/ferdiyet; kuvvetli bir cezbe ile hakikate eren zatlara denir. Bu zatlar mümkün olan vusül (erişme, varma) mertebesinin sonuna kadar giderler. Bu tarz bir vusül, irşad kutbuna da nasip olmaz. Bundan dolayıdır ki ferdiyet makamı sahibi zatların kutuplardan üstün olduğu söylenmiştir. Bu zatlar manevi makamlarda yükselirken garip işlere muhtaç olmazlar. Vecd ve tevâcüd halleri bu zatlara göre makbul değildir. İmam Rabbânî’ye göre ferdiyet makamı sahibi bir zatın varlığı bulunmaz bir nimettir. Böyle bir zatın ortaya çıkması uzun asırlar sonra da olsa büyük bir ganimettir. Âlem onunla nurlanır. Nazarı kalb hastalıklarına şifadır. Bu öyle bir zattır ki manevi yükselişte geçilen tüm mertebeleri tamamlamıştır. İbadetle mutmain olmuştur. Velâyet mertebelerinin tüm kemalâtını kendisinde toplamıştır. Dünyada benzerleri yoktur. Onların manevi mertebesi yüce olup paha biçilmezdir. Son noktaya bir kişi varabilir ki ona da “ferd” denir. Bu zat eşsizdir. Kısacası bütün güzellikler bu zatta toplanmıştır.
Bediüzzaman Hazretlerine göre ferîd/ferd/ferdiyet, kutb-u a’zamın tasarrufu ve hükmü altına girmeye muhtaç değildir. Ferîd, kutb-u a’zamı tanımaya da mecbur değildir. Hz. Üstada göre Gavs-ı A’zam şeyh Abdulkadir Geylânî Hazretleri kutbiyet, gavsiyet ve ferdiyet makamı sahibidir. Hz. Üstad, Risale-i Nur’un ferdiyet makamı sahibi olduğunu ifade etmektedir. (Muhlis Körpe, Istılahlar)
[3] Gavs; sözlükte “yardım ve medet” anlamlarına gelir. Tasavvufî anlamı ise; kendisine iltica edildiğinde ve kendisinden yardım istendiğinde kutba verilen isimdir. Yani Allah tarafından âlemi mânen idâre etmekle görevlendirilmiş ve kendilerine olaylara hükmetme izni verilmiş olan velîlerin mânevî derecesi en yüksek olanına kutup, kendisinden yardım istendiği zaman ise kutba gavs denir.