Soru

“Dördüncü Vecih: Bu beş satırda Hazret-i Şeyh, istikbâlde bir mürîdine te’mînât veriyor قُلْ وَلَا تَخَفْ diyor: “Korkma! Sözlerini söyle!” diyor: “Sen şark ve garba gideceksin. Çok fitnelere ve şerlere girip, umumunda esbâb-ı âdiyenin fevkinde bir tarz ile kurtularak mahfûz kalacaksın!” diyor.

Sekizinci Lema’da geçen Dördüncü Vecih'in tamamını izah eder misiniz?

Tarih: 27.01.2025 21:47:13

Cevap

“Dördüncü Vecih: Bu beş satırda Hazret-i Şeyh, istikbâlde bir mürîdine te’mînât veriyor قُلْ وَلَا تَخَفْ diyor: “Korkma! Sözlerini söyle!” diyor: “Sen şark ve garba gideceksin. Çok fitnelere ve şerlere girip, umumunda esbâb-ı âdiyenin fevkinde bir tarz ile kurtularak mahfûz kalacaksın!” diyor. “

Abdulkadir Geylani Hazretlerinin bu beş satırlık kasîdesine mana itibariyle dikkat edildiğinde görülecektir ki; Şeyh Geylani (ks), istikbalde gelecek bir kişiye “müridim” diye hitap edip onunla konuşmakta ve o müridine güvence ve teselli vermektedir. Müridine hitaben mana olarak şöyle demektedir: “Korkma! Sözlerini söyle! Sen doğu ve batıya gideceksin. Çok fitnelerle ve şerlerle karşılaşıp, hepsinden de alışıldık sebeplerin üstünde bir tarz ile kurtularak korunacaksın!”

Evet, bu hizmet-i Kur’âniye içindeki zât, hakîkaten esâretle şarka gitti. Ve yine acîb bir esâretle Asya’nın garbında on dokuz sene kaldı. Hazret-i Şeyh’in dediği gibi, çok şehirleri gezdi. Mücâhedesi Sözler’ledir قُلْ وَلَا تَخَفْ hükmüyle çekinmeyerek Hazret-i Şeyh’in dediği gibi yapmış. Yirmi sene zarfında yirmi fitneye ve mehâlik-i azîmeye düştüğü halde, bir hıfz-ı gaybî ile Hazret-i Şeyh’in dediği gibi mahfûz kalmış.

Bediüzzaman Hazretleri, Birinci Dünya Savaşı’na gönüllü alay kumandanı olarak katılıp iki sene mücadele etmiştir. Kısmen kendi talebelerinden ve kısmen halktan oluşan kendi kurduğu 600 kişilik milis kuvvetiyle Ruslara ve Ermenilere karşı doğu cephesinde harp etmiştir. Bu mücadelede pek çok talebesi ve dostu şehit olmuştur. Kendisi de Bitlis’in işgalinden sonra Mart 1916’da yaralı olarak Ruslara esir düşmüştür. Abdulkadir Geylani Hazretlerinin; “Sen doğuya gideceksin” sözünü doğrulayarak Asya’nın doğusuna yani Rusya içlerindeki Kosturma’ya esir olarak gitmiştir.

Yine Abdulkadir Geylani Hazretlerinin haber verdiği tarzda Asya’nın batısında yani Anadolu’da 28 sene[1] sürgün ve esir olarak bulunmuştur. 1926 Mayıs ayında Burdur sürgünü ile başlayan sıkıntılarla dolu bu yolculuk; Şubat 1927 Isparta, Mart 1927 Barla sürgünleri ile devam etmiştir. Haziran 1934’te Isparta’ya nakledilen Hz. Üstad, 1935 Nisan’ında Isparta’da tutuklanarak Mayıs 1935’te Eskişehir Hapishanesi’ne sevk edilmiştir. Mayıs 1936’da Kastamonu’ya sürgün edildikten yaklaşık sekiz sene sonra Kasım 1943’de tutuklanarak Denizli Hapishanesi’ne sevk edilmiştir. Denizli Ağır Ceza Mahkemesi’nde beraat eden Hz. Üstad bu sefer 1 Ağustos 1944 tarihinde Afyon’un Emirdağ İlçesi’ne sürgün edilmiştir. Ocak 1948’de Afyon Hapsine getirilmiş ve 20 aylık cezanın ardından Aralık 1949’da tekrar Afyon Emirdağ’a sürgün edilmiştir. İstanbul ve Samsun Mahkemeleri’nin beraat kararlarından sonra yerleşmek üzere Ağustos 1953’de Isparta’ya gelmiştir.

Üstad Bediüzzaman, Abdulkadir Geylani Hazretlerinin dediği gibi, o günkü hükümetin eliyle pek çok şehirde yaklaşık 28 sene çileli ve meşakkatli bir hayat sürmüştür. Mücadelesi her daim elindeki Sözlerle yani Risale-i Nur’la olmuştur. Gönderildiği memleketleri ve hapishaneleri birer nur medresesine çevirerek aşkla şevkle Kur’ân hakikatlerini anlatmış ve yüz binlerce kişinin imanına katkı sunmuştur.

Elbette bu mücadelesinde çok büyük fitnelere, sıkıntılara ve su-i kastlara maruz kalmış, hepsinden de Allah’ın yardımıyla kurtulmuştur. Kosturma’daki esir kampına giderken, orada iken ve oradan firar ettiğinde çok büyük tehlikeler atlatmış ama Allah’ın izniyle ve yardımıyla her daim korunmuştur.

28 sene devam eden bu zor dönemde, Anadolu’nun farklı vilâyetlerinde defalarca zehirlenmiş, mahkemelerde yargılanmış, hapislere atılmış, türlü baskı ve propagandalarla yıpratılmaya çalışılmış ve daha nice zulümlerle eza ve cefalar çekmiştir.  Lâkin tüm bu tuzaklara ve hücumlara rağmen Hz. Üstad, Kur’ân’ın bir nuru ve tefsiri olan Risale-i Nur’la manevi mücadelesine aralıksız devam etmiş ve bu mücadelesinde Allah’ın izniyle başarılı olmuştur.

O günkü kahraman Nur talebeleri, Bediüzzaman Hazretlerinin bu hususi koruma altındaki halini hayretle görmekte ve Allah’a şükrederek bu hakikati itiraf etmektedirler. Abdulkadir Geylani Hazretlerinin bu noktada verdiği teminatı ve güvenceyi de doğrulamaktadırlar.

Hem fevkalme’mûl bir gurbet diyârında fevkalâde inâyete mazhariyeti o dereceye gelmiş ki, her bir risâle, o inâyâtın ta‘dâdında yazılmıştır.

Bediüzzaman Hazretleri, Barla’da sürgün olarak kaldığı 8 sene boyunca (1927-1934) her türlü baskı ve engellemelere rağmen, hayatında her daim Allah’ın yardımı ve koruması açıkça görünmektedir. Hz. Üstad, o dönemde görülmedik ve alışılmadık öyle İlâhî bir koruma ve yardıma erişmiş ki; Risale-i Nur Külliyatının büyük bir kısmı o dönemde telif edilip yazılmıştır.

Hazret-i Gavs’ın dediği gibi, biz onun etrafında مَحْرُوسٌ بِعَيْنِ الْعِنَايَةِ fıkrasının meâlini gözümüzle görüyoruz.[1]

O sıkıntılı dönemde çok zor şartlara ve şiddetli baskılara rağmen binlerce sayfa Nur Risalesinin yazılıp Anadolu’ya yayılmış olması kesin olarak gösteriyor ki; Abdulkadir Geylani Hazretlerinin, “Çünkü şüphesiz sen inâyet gözüyle korunmaktasın!” tespiti ve müjdesi apaçık görünmektedir. Üstad Bediüzzamanın talebeleri de bu hakikate şahitlik etmektedirler.


[1] Bediüzzaman, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 144


[1] Metinde her ne kadar 20 sene ifadesi olsa da bu ifadelerin yazılmasından sonra da Bediüzzaman Hazretlerinin çileli ve tehlikelerle dolu serüveni devam etmiş ve toplamda 28 sene sürmüştür.


Alâkalı Sorular

Yorum Yap

Yorumlar