Şeair: Sözlükte “bilmek, hissetmek” anlamındaki şi‘r (şa‘r) kökünden türeyen şiâr (şaîre, çoğulu şeâir) “ayırıcı özellik, nişan, alâmet” mânasına gelir.1
Namaz, Ramazan Orucu, Ezan gibi ibadetler; sarık ve tesettür gibi İslâmî kıyafetler; Kur’an yazısı ve harfleri, camiler ve minareler şeairden olup gören herkese İslamiyeti görünüşleriyle ders verirler. Şeairin iki büyük toplumsal faydası vardır:
Birincisi, müslümanlara sürekli olarak dinlerini ve Allah’ı hatırlatır. Devamlı surette imanlarına bir dayanak noktası, kuvvet kaynağı olur. Müslümanlık şuur ve kimliğini telkin eder.
İkincisi, İslam toplumu içinde yaşayan gayri müslimlerin İslamiyet’i tanıyıp öğrenmelerine ve zamanla İslam’la müşerref olmalarına sebep olur. Nitekim bu konuda Bediüzzaman Hazretleri:
...mesâil-i şer‘iyede bir kısım mesâil, eşhâsa taalluk eder. Bir kısım, umuma, umumiyet i‘tibâriyle taalluk eder ki, onlara ‘Şeâir-i İslâmiye’ ta‘bîr edilir. Bu şeâirin umuma taalluku cihetiyle, umum onda hissedardır. Umumun rızâsı olmazsa, onlara ilişmek, umumun hukukuna tecâvüzdür.2
Yani şerîata ait bazı meseleler insanın şahsına bakar.(şahsi yaptığı ibadetler sünnetler vs. gibi) Bir kısmı ise umum insanlara bakar (mescid,ezan,sarık,tesettür vb) gibi. Bunlara "Şeâir-i İslâmiye" deriz. Bunlar umum insanlara baktığı için bütün halk bunlardan istifade eder. Umum halkın rızası olmadan bunlara ilişmek umumun hakkına tecavüz olur.
Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.280