Şamlı Hafız Tevfik ağabey kimdir? Hayatının bilinmeyen yönleri hakkında bilgi verir misiniz? Bediüzzaman Hazretlerinin gözündeki değeri nedir?
Şamlı Hâfız Tevfik (1887 - 1965)
1887’de İstanbul’da dünyaya geldi. Kendisine ‘Şamlı’ denilmesinin sebebi, subay olan Babası Veli Bey’le beraber yirmi yıl Şam’da kalmış olmasıdır.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında İstanbul’dan göçerek, annesinin köyü olan Barla’ya yerleştiler. Yıllar sonra Hazret-i Üstad’ın Barla’ya gelmesi üzerine, kendisine talebe oldu.
İyi bir hattat olan bu zatın, ihtiyacın şiddetli olduğu bir zamanda, güzel yazısıyla, yeni yazılmaya başlanan risalelerin telifinde ve çoğaltılmasında büyük hizmetleri oldu.
Elli iki sahifelik 32. Söz’ü bir gecede yazması üzerine Hazret-i Üstad’ın, “Kardeşim, Allah bana cenneti nasîb ederse, seni almadan cennete girmem” şeklinde büyük iltifatlarına mazhar oldu.
Tevâfuklu Kur’ân-ı Kerîm yazma hizmetinde vazife alanlardandır. Güzel hattıyla Nur Risalelerini yazıyordu. Bu yüzden kendisine "Nur'un Birinci Kâtibi" unvanı verildi.
Risale-i Nur'un çeşitli yerlerinde adı "Şamlı, Hafız Tevfik ve Tevfik" şeklinde de geçen Hafız Tevfik'in Barla Lahikasında, Üstad Bediüzzaman Said Nursî ile hicrî 1300 senesinin Müceddidi olan Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî arasındaki benzerlik ve farklılıkları ele aldığı ilmî bir makalesi de bulunmaktadır.
1935 Eskişehir ve 1943 Denizli hapislerinde Bediüzzaman Hazretleri ile birlikte hapis yatan Şamlı Hâfız Tevfik Efendi 1965 senesinde vefât etti. Kabri Barla’da Yukarı Kabristandadır.
Kendisi ve Ailesi ile ilgili Risâle-i Nur’da şu kısımlar geçmektedir:
“Risâle-i Nûr’un te’lîfi başında başkâtib Şam’lı Hâfız Tevfîk’in haremi merhume Zehrâ, ben Barla’da iken, Şam’lı Hâfız Risâle-i Nûr’u yazmasına çalışmak için o merhume, Hâfız’ın bedeline belinde odun taşımakla odun getiriyordu ve Hâfız’ın işlerini görüyordu, tâ nûrları yazsın. Biz de o merhumeyi, o iyiliğine mukābil, Risâle-i Nûr’un vefat etmiş hâs talebeleri içinde o vakitten beri duâmızda şerîk ediyoruz.”[1]
“Parlak ve çalışkan kalemiyle hem Risâle-i Nûr’un, hem bizim hâtıralarımızda çok ehemmiyetli mevki‘ tutan ve yerleşen Hâfız Tevfîk’in yazdığı Âyetü’l-Kübrâ Risâlesi’ni münâsib gördüğünüz zamanda gönderirsiniz. Dokuz sene yazılarıyla mesrûrâne ünsiyet eden gözlerim, hasretle o yazıları görmek istiyor.”[2]
[1] Kastamonu Lahikası, Hayrât Neşriyat, Isparta 2015, s.305.
[2] Kastamonu Lahikası, Hayrât Neşriyat, Isparta 2015, s.14.