Soru

Samed aynası olan kalb

Risale-i nurun bir çok yerinde "kalb ayine-i Samed'dir" deniyor. Bunun manası nedir?

Tarih: 21.11.2010 18:41:46
Okunma: 7404

Cevap

Samed: Kavmin ulusuna ve şan sahibine denir. İhtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını giderdiği için. Yüksek ve âli(yüce) manasınadır. İçi dolu şeye denir.(K. okyanus, c:1)

Öncelikle kalpten kastımız,  bir et parçası olan organımız değildir. Ancak bir latife-i Rabbaniyedir ki: duyuları, duyguları, hisleri vicdan aynasında ve düşünceleri, fikirleri akıl vasıtasıyla beyinde görünen Rabbani bir latifedir. Bir Duygudur. Çam kozalığı gibi görünüp et parçası olan organımıza kalb denmesinde şöyle bir güzellik vardır ki: Manevi kalbin insanın maneviyatına yaptığı hizmet, organımız olan kalbin bedenimize yaptığı hizmet gibidir. Evet nasıl ki kalb bütün bedene ab-ı hayatı akıtan, dağıtan, veren bir hayat makinesidir. Maddî hayat onun işlemesi ile devam eder. Rahatsızlandığında beden sarsılır. Bunun gibi o manevi kalb, Rabbani latife de amellerimizi, maneviyatımızı top yekün hakiki hayat nuru ile canlandırır.

 

Kalb diğer duyguların komutanı hükmündedir. O küçük kalb kainatı içine alabilir ve o kadar muhabbet taşıyabilir. Binler alemin manevi bir haritası hükmündedir.

Kalbin es-Samed ismine mazhariyet veya aynası olması ise şöyle açıklanabilir:

  1. Kalb bütün alemle alakadar olması, hadsiz emeller, arzular taşıması, her şeyden etkilenebilir olması ve her şeye muhtaç olması, hadsiz istidat ve kabiliyetlerin tohumlarını taşıması özelliği ile her şeye sahip fakat hiç bir şeye muhtaç olmayan yani Samed olan bir zat ancak kalbin dünya dolusu ihtiyaçlarını giderebilir. Kederlerinden kurtarır. Ebede uzanan emellerini verebilir. Yalnız Samed’le teselli bulabilir. Tatmin olur. Bu noktada zıddıyet cihetiyle Samed isminin tecellisini görüyoruz.
  2. Kalb aynasına uzanan Rabbani bir alaka, ilgi, bağ ile Samed olan Allah her daim kalb telefeonu vasıtasıyla ilham şeklinde insanlarla konuşması tarzında bir tecelli söz konusudur. Bu konuda bir perde yoktur. Herkes az-çok istidad ve kabiliyetine göre hissedebilir.
  3. Tarikatta iki türlü seyr-i sülük vardır. Birisi Enfüsî tarzında; nefisten başlar, hariçten gözünü çeker, kalbe bakar, enaniyeti deler geçer, kalbinden yol açar, hakikati bulur. Sonra âfâka girer. O vakit âfâkı nuranî görür. Çabuk o seyri bitirir. Enfüsî dairesinde gördüğü hakikatı, büyük bir mikyasta onda da görür. Turuk-ı hafiyenin çoğu bu yol ile gidiyor. Bunun da en mühim esası; enaniyeti kırmak, hevayı terketmek, nefsi öldürmektir.

İkinci meşreb; âfâktan başlar, o daire-i kübranın mezahirinde cilve-i esma ve sıfâtı seyredip, sonra daire-i enfüsiyeye girer. Küçük bir mikyasta, daire-i kalbinde o envârı müşahede edip, onda en yakın yolu açar. (Kalb, âyine-i Samed olduğunu) görür, aradığı maksada vâsıl olur.

 

Demek alemde görünen ilahi esma ve sıfatın cilveleri, tecellileri, nakışları küçük bir surette kalbde de görünmesi demektir.

  1. Son olarak da bütün duyguların komutanı, şahı, efendisi olması, amellerin sıhhatinin ona bağlı olması, iman, niyet gibi esasların onda bitmesinden dolayı samed isminin aynasıdır denilebilir.

Yorum Yap

Yorumlar