Soru

Hz. Peygamber (sav) Kendisine Salavat Getirir miydi? / Salavat Getirmenin Fazileti

Peygamber Efendimiz (sav) kendisine salavat getirir miydi? Mesela namazını kılarken tahiyyatta salla-barik dualarını okur muydu? Veya diğer vakitlerde salavat getirir miydi? Salavat getirmenin fazileti nedir? 

Tarih: 31.12.2024 15:12:53

Cevap

Namazlarda okuduğumuz bütün duaların kaynağı Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’dir. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), namazda "Salli" ve "Barik" dualarını okumuş ve ümmetine tavsiye etmiştir. Bu dualar, özellikle tahiyyattan sonra, yani namazın son oturuşunda okunur. Bu uygulama, sahih hadislerde yer almaktadır.

Bu konuda bazı hadis-i şerifler şöyledir:

* Abdullah bin Mes'ud (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: "Biz namazda, Peygamber (s.a.v.)'e salât ve selâm göndermeyi öğrenmeden önce selâm verir ve ayrılırdık. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.), bize şu şekilde dua etmemizi öğretti:

“Allahümme salli alâ Muhammed ve alâ âli Muhammed... Allahümme barik alâ Muhammed ve alâ âli Muhammed..."[1]

Ebû Muhammed Kâ‘b ibn-i Ucre radıyallahu anh şöyle dedi: Bir gün Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem yanımıza gelmişti. Kendisine:

- Yâ Resûlallah! Sana nasıl selâm vereceğimizi öğrendik, sana nasıl salavât getireceğiz? diye sorduk. O da şöyle buyurdu:

“Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ salleyte alâ âli İbrâhîm, inneke hamîdün mecîd. Allâhümme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ bârekte alâ âli İbrâhîm, inneke hamîdün mecîd. (Allahım! İbrâhim’in âline rahmet ettiğin gibi Muhammed’e ve âline de rahmet et. Şüphesiz sen övülmeye lâyık ve yücesin. Allahım! İbrâhim’in âline hayır ve bereket lutfettiğin gibi Muhammed’e ve âline de hayır ve bereket ihsan et. Şüphesiz sen övülmeye lâyık ve yücesin.) deyiniz.”[2]

Ebû Humeyd es-Sâ‘idî radıyallahu anh şöyle dedi: Ashâb-ı kirâm:

- Yâ Resûlallah! Sana nasıl salavât getireceğiz? diye sordular. Şöyle buyurdu:

- “Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ ezvâcihî ve zürriyyetihî kemâ salleyte alâ İbrâhîm, ve bârik alâ Muhammedin ve alâ ezvâcihî ve zürriyyetihî kemâ bârekte alâ İbrâhîm, inneke hamîdün mecîd. (Allahım! İbrâhim’in âline rahmet ettiğin gibi Muhammed’e, hanımlarına ve zürriyetine de rahmet et. İbrâhim’e hayır ve bereket lutfettiğin gibi Muhammed’e, hanımlarına ve zürriyetine de hayır ve bereket ihsan et. Şüphesiz sen övülmeye lâyık ve yücesin.) deyiniz.”[3]

Ebû Mes‘ûd el-Bedrî radıyallahu anh şöyle dedi: Biz Sa‘d ibn-i Ubâde radıyallahu anh ile birlikte otururken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yanımıza geldi. Beşîr ibn-i Sa‘d ona:

- Yâ Resûlallah! Allah Teâlâ sana salavât getirmemizi emretti. Sana nasıl salâtü selâm getireceğiz? diye sordu.

Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sükût buyurdu. Sükûtun uzaması sebebiyle biz içimizden, keşke sormasaydı, diye geçirdik. Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

- “Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ salleyte alâ âli İbrâhîm, ve bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ bârekte alâ âli İbrâhîm, inneke hamîdün mecîd: Allahım! (İbrâhim’in âline rahmet ettiğin gibi Muhammed’e ve âline de rahmet et. Allahım! İbrâhim’in âline hayır ve bereket lutfettiğin gibi Muhammed’e ve âline de hayır ve bereket ihsan et. Şüphesiz sen övülmeye lâyık ve yücesin.) deyiniz. Selâm ise bildiğiniz gibidir.”[4] buyurdu

Bu dualar, Peygamber Efendimize (s.a.v.) salât ve selâm getirmek için önemli birer sünnettir ve namazda okunması, onun sünnetine uygun davranıştır.

Salavat-ı şerife getirmeyenler için ise hadis-i şeriflerde kınamalar mevcuttur. Bununla alakalı bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.v):

“Bana salat selam getirmeyenin burnu yere sürtülsün."[5] Buyurmuşlardır.

Başka bir rivayette ise, Hz. Ali radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Cimri, yanında adım anıldığı halde bana salâtü selâm getirmeyen kimsedir.”[6]

Çok salavâtın fazileti konusuna geldiğimizde bu konuda çokça deliller vardır.

Peygamber Efendimize (s.a.v.) salât ve selâm için Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

Muhakkak ki Allah ve melekleri, o peygambere salât ederler. Ey îmân edenler! (Siz de) ona salât edin ve (ona) teslîmiyetle selâm verin![7]

Allah-ü Teâlâ’nın Hz. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’a salât etmesi, ona rahmet edip ondan râzı olması; meleklerin salât etmesi ise, duâ edip mağfiret dilemeleridir.[8]
Şâfiîler, Hz. Peygamber (s.a.v.)'e salavat getirmenin vâcip olduğuna Kur'ân'ın bu âyetini delil getirmektedirler.

Bediüzzaman Hazretleri: “Evet salavâtın ma‘nâsı, rahmettir. Ve o zîhayat mücessem rahmete rahmet duâsı olan salavât ise, o*رَحْمَةً ِللْعاَلَم۪ينَ*’e (âlemlere rahmet olan Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’a) vusûle (kavuşmaya) vesîledir. Öyle ise sen salavâtı kendine, o رَحْمَةً ِللْعاَلَم۪ينَ ’e ulaşmak için vesîle yap ve o Zât’ı da rahmet-i Rahmân’a vesîle ittihaz (kabûl) et!”[9] diyerek salavât-ı şerifenin önemine vurgu yapmıştır.

Bu konuda çokça hadis-i şerifler mevcuttur. Birkaç hadis-i şerif paylaşalım:

* Übey bin Kâ‘b -radıyallâhu anh- şöyle anlatır: Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e:

“–Yâ Rasûlâllah! Ben Siz’e çok salevât-ı şerîfe getiriyorum. Acaba bunu ne kadar yapmam gerekir?” diye sordum.

“–Dilediğin kadar.” buyurdular.

“–Duâlarımın dörtte birini salevât-ı şerîfeye ayırsam uygun olur mu?” diye sordum.

“–Dilediğin kadarını ayır. Ama daha fazla zaman ayırırsan senin için iyi olur.” buyurdular.

“–Öyleyse duâmın yarısını salevât-ı şerîfeye ayırayım!” dedim.

“–Dilediğin kadar yap. Ama daha fazla zaman ayırırsan senin için hayırlı olur.” buyurdular. Ben yine:

“–Şu hâlde üçte ikisi yeter mi?” diye sordum.

“–İstediğin kadar. Ama artırırsan senin için hayırlı olur.” buyurdular.

“–Öyleyse duâya ayırdığım zamanın hepsinde Sana salevât-ı şerîfe getirsem nasıl olur?” deyince:

“–O takdirde Allah Teâlâ, dünya ve âhirete âit bütün arzularını ihsân eyler ve günahlarını bağışlar!” buyurdular.[10]

* Abdullah İbn-i Amr İbn-i Âs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ezanı işittiğiniz zaman, müezzinin söylediklerinin aynısını siz de söyleyin. Sonra bana salâvat getirin. Çünkü bir kimse bana bir defa salâvat getirirse, Allah buna karşılık ona on defa salât eder. Daha sonra benim için Allah’tan vesîleyi isteyin. Çünkü vesîle, cennette Allah’ın kullarından bir tek kuluna lâyık olan bir makamdır. O kulun ben olacağımı umuyorum. Benim için vesîleyi isteyen kimseye şefatim vâcip olur.”[11]

* Abdullah İbn-i Amr İbn-i Âs radıyallahu anhümâ Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinlediğini söylemiştir:

“Kim bana bir defa salât ü selâm getirirse, bu sebeple Allah Teâlâ da ona on misli merhamet eder.”[12]

* İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kıyâmet gününde insanların bana en yakın olanları, bana en çok salât ü selâm getirenleridir.”[13]

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Bir topluluk bir mecliste oturur da orada Allah Teâlâ Hazretleri’ni zikretmez ve Peygamber’lerine salevât getirmezlerse, bu yaptıkları büyük bir noksanlıktır ve kendileri için acı bir hasret ve nedâmet sebebi olur, aynı zamanda Allah tarafından bir cezâyı da hak etmiş olurlar. Artık Allah Teâlâ dilerse onlara azâb eder, dilerse mağfiret eder.”[14]

Hazret-i Ebû Bekir Sıddîk -radıyallâhu anh- şöyle buyurur: “Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e (ihlâsla) salevât getirmek; günahları, suyun ateşi söndürmesinden daha çabuk yok eder. Ona (muhabbetle) selâm göndermek, pek çok köle âzâd etmekten daha fazîletlidir. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i sevmek ise canların özünden ve Allah yolunda kılıç vurmaktan daha üstündür.”[15]


[1] Buhârî, Tefsir, 33; Müslim, Salât, 66

[2] Buhârî, Daavât 32, Tefsîru sûre (33), 10; Müslim, Salât 66

[3] Buhârî, Enbiyâ 10, Daavât 33; Müslim, Salât 69

[4] Müslim, Salât 65

[5] Tirmizi, Da'avat 110

[6] Tirmizî, Daavât, 100

[7] el-Ahzâb, 33/56

[8] İbn-i Kesîr, c. 3, 110

[9]Bediüzzaman,Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, Lem‘alar, s. 103

[10] Tirmizî, Kıyâmet, 23/2457; Hâkim, II, 457/3578; Beyhakî, Şuab, III, 85/1418; Abdurrazzâk, II, 214

[11] Müslim, Salât 11

[12] Müslim, Salât 70

[13] Tirmizî, Vitir 21

[14] Tirmizî, Deavât, 8/3380

[15] Hatîb el-Bağdâdî, Târihu Bağdâd, Beyrut 1422, c.8, s. 39


Yorum Yap

Yorumlar