Risale-i nurda başka gezegen ya da galaksilerde melaike ve ruhaniyatın bulunduğundan bahsediliyor. Melaikeyi biliyoruz da ruhaniyat nedir?
Ruhaniyat:
Kendisinde ruh ve hayat olan şeydir ki canlı demektir. Ruha mensubtur. Meleklere ve cinlere nisbet edilir. Onlara ruhani denir. Cesedsiz ruh oldukları için ki cismani olanların zıddıdır. Çoğulu ruhaniyun olur.(Kamus-u Okyanus c:1,s:472)
Ruhaniler üç kısımdır.
Birincisi: Hepsi hayırlıdır. Meleklerdir. Yanlış iş yapmaz, insanı aldatmazlar, Allah'ın emrinden çıkmazlar.
İkincisi: Hepsi şerli olanlardır. Şeytanlardır. İnsanı aldatır, şerre fenalığa çalışırlar.
Üçüncüsü: İkisi ortası hayırlısı da vardır şerlisi de, bunlara cinn denir.(Hak Dini Kuran Dili, Elmalı Hamdi Yazır, eser neşriyat, c:8,s:5383)
Risale-i nur külliyatına bakıldığında şehadet alemi denilen dünyamıza henüz gelmeyen ruhlar ve vefat eden insanların ruhları da bu sınıfa dahildir. Meleklerle ilgili olan yirmi dokuzuncu söz namlı risalede ruhtan ibaret, melek gibi tamamen hayırlı olan ruhanilerin de olduğu anlaşılmaktadır.
Ruhaniyat kelimesini lügat manası ve ıstılah manası olarak iki tanım şeklinde değerlendirmek mümkümdür. Birincisi ve ilk akla geleni cismaninin mukabili olan ruhani, yani insan ve hayvanlar gibi maddi cesedi olmayanlar manasında. Bu da yukarıda izah edildiği gibi melek, şeytan ve cinlerdir denilebilir. Fakat Bediüzzaman Hazretleri Ruhaniyat diye ayrı bir mahluktan da bahsetmektedir. Mesela, “Şerîatın lisânında pek çok muhtelifü’l-cins olan o sekenelere, ‘melâike ve rûhâniyât’ tesmiye edilir.”
"Demek bu nihâyetsiz ve çok mütenevvi‘ olan şu vezâif ve ibâdete, nihâyetsiz melâike envâ‘ları, rûhâniyât ecnâsları lâzımdır ki, şu mescid-i kebîr-i âlemi saflarıyla doldurup şenlendirsin. Evet, şu kâinâtın her bir cihetinde, her bir dâiresinde rûhâniyât ve melâikelerden birer tâife, birer vazîfe-i ubûdiyetle muvazzaf olarak bulunurlar."
"Elbette o Kadîr-i Hakîm, bu kusursuz kudretiyle, bu noksânsız hikmetiyle nûr gibi, esîr gibi ruha yakın ve münâsib olan sâir seyyâlât-ı latîfe maddeleri ihmâl edip, hayatsız bırakmaz. Câmid bırakmaz. Şuûrsuz bırakmaz. Belki madde-i nûrdan, hatta zulmetten, hatta esîr maddesinden, hatta ma‘nâlardan, hatta havadan, hatta kelimelerden zîhayat, zîşuûru kesretle halk eder ki, hayvanâtın pek çok muhtelif ecnâsları gibi, pek çok muhtelif rûhânî mahlûkları, o seyyâlât-ı latîfe maddelerinden halk eder. Onların bir kısmı melâike, bir kısmı da rûhânî ve cin ecnâslarıdır. "
"Nârdan, nûrdan, ateşten, ışıktan, zulmetten, havadan, savttan, râyihadan, kelimâttan esîrden ve hatta elektrikten ve sâir seyyâlât-ı latîfeden halk olunan o zîhayat ve o zîruhlara ve o zîşuûrlara şerîat-ı garrâ-yı Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm, Kur’ân-ı Mu‘cizü’l-Beyân, “Melâike ve can ve rûhâniyâttır” der, tesmiye eder." (Sözler, 29. Söz)