Risale-i Nurlar günümüze kadar değiştirilmeden nasıl getirilmiştir ve nasıl muhafaza edilmiştir?
“Risale-i Nur’un te’lifi ve neşriyatı, şimdiye kadar misli görülmemiş bir tarzdadır. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, kendi eliyle risaleleri yazıp teksir edecek derecede bir yazıya sahip değildir; yarım ümmîdir. Bunun için kâtiblere süratle söyler ve süratle yazılır. Günde bir iki saat te’lifatla meşgul olarak on, on iki ve bir iki saatte yazılan harika eserler vardır.”[1]
“Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri öyle müşkil ve ağır vaziyetler altında Risale-i Nur külliyatını te’lif ediyor ki, tarihte hiçbir ilim adamının karşılaşmadığı zorluklara mâruz kalıyor. Fakat sönmeyen bir azim, irade ve hizmet aşkına sahib olduğu için; yılmadan, yıpranmadan, usanıp bıkmadan, bütün kuvvetini sarf ederek emsalsiz bir sabır ve tahammül ve feragat-ı nefs ile bu millet ve memleketi komünizm ejderinden, mason âfâtından, dinsizlikden muhafaza edecek, -eden ve etmekte olan- ve Âlem-i İslâm’ı ve beşeriyeti tenvir ve irşadda büyük bir rehber olan bu harikulâde Risale-i Nur eserlerini meydana getiriyor. Yüz otuz parça olan Risale-i Nur Külliyatı’nın te’lifi, yirmi üç senede sona eriyor.”[2]
Üstad Bediüzzaman Hazretleri yeni bir risale te’lif ederken ezberden, hiçbir kitaba bakmadan, kalbine gelen ilham ve sünûhatları süratle söyler yanında bulunan kâtibler süratle müsvedde olarak kaydeder, daha sonra bu müsveddeler tebyiz edilir, yani temize çekilirdi. Gerek müsvedde nüsha, gerekse temize çekilen nüsha bizzat Üstad tarafından gözden geçirilerek gereken tashihler (düzeltmeler) yapılırdı.
“Üstad Bediüzzaman’ın te’lif ettiği risaleleri, talebeler, elden ele ulaştırmak sûretiyle müteaddid (bir çok) nüshalar yazarlar, yazılan nüshaları müellifine getirirler. Hz. Üstad, müstensihlerin (çoğaltanların) yanlışlarını düzeltir. Bu tashihatı yaparken, eserin aslı ile karşılaştırmadan kontrol eder. Şimdi de yirmi beş otuz sene evvel te’lif ettiği bir eseri tashih ederken aslına bakmaz. Yazılan risaleleri; etraf köylerden ve kazalardan gelenler, büyük bir merak ve iştiyakla alıp gidiyorlar ve el yazısıyla neşrediyorlar.”[3]
Tarihçe-i hayattaki bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere Risale-i Nur’ların telifinden neşrine kadar her aşaması Hz. Üstad’ın kontrol ve onayından geçmiştir. Bu nüshalar gerek teksir makinesiyle gerekse Hüsrev Efendi’nin şirin kalemiyle çoğaltılarak Anadolu’nun farklı vilayetlerindeki Nur Talebelerine gönderilmektedir. Onlar da gönderilen nüshaları birebir kopya usulü ile yazarak çoğaltmaktadırlar. Bu şekilde her yerde aynı nüshalar üzerinden yazma işlemi devam etmiştir. Orijinal Osmanlı Türkçesiyle yazılmış olan Nur Risalelerinin hiçbirinde farklılıkların bulunmaması da bu zamana kadar ciddi bir korumanın olduğunu göstermektedir. Aksi halde Risaleler içerisinde ciddi değişiklikler olmuş olsaydı, binlerce dikkatli ve şuurlu Nur Talebeleri tarafından fark edilecek, bu duruma sessiz kalınmayacak ve mutlaka müdahale edilecekti.
Özetle söyleyecek olursak;
Risale-i Nur bu zamana kadar söz ve nakille değil kitabetle yani yazı yolu ile gelmiştir.
Te’lif edilen risaleler bizzat Hz. Üstad tarafından kontrol edilmiş daha sonra yayılmıştır.
Hz. Üstad Risalelerin ilk çoğaltma vazifesini, ‘erkânlar ve haslar’ tabir ettiği en sadık talebelerine yaptırmıştır.
Yazılan risalelerin ilk nüshalarının elimizde olmasıdır.