Risale-i Nur’da kul hakkı tabiri yerine hukuk-u ibad, hukuk-u umumiye ve hukuk-u âmme tabirleri kullanılır. Risale-i Nur, kul hakkının fıkhî anlamından ziyade; risalelerde verilen Allah’a ve ahirete iman dersleri, hakperestlik şuuru ve Risale-i Nur’a yayılmış olan şefkat ve insan sevgisi dersi ile kul hakkına karşı saygılı insanlar yetiştirir. Risale-i Nur'da kul hakkıyla ilgili kısımların bazıları şöyledir:
Bir ma‘sûmun hakkı, bütün halk için dahi ibtâl edilmez. Bir ferd dahi umumun selâmeti için fedâ edilmez. Cenâb-ı Hakk’ın nazar-ı merhametinde hak haktır. Küçüğüne büyüğüne bakılmaz. Küçük, büyük için ibtâl edilmez. Bir cemâatin selâmeti için, bir ferdin rızâsı bulunmadan, hayatı ve hakkı fedâ edilmez. Hamiyet nâmına rızâsı ile olsa, o başka mes’eledir. 1
Böyle âlî eserleri görünen adâlet sâhibi bir sultâna bir mahkeme-i kübrâ lâzımdır ki, rubûbiyetin hâkimiyetiyle hukuk-u ibâd muhâfaza edilsin. Çünki fânî olan şu dünya menzili, o büyük adâlet-i hakîkiyeye mazhar olamaz. Öyle ise, o büyük Sultân-ı Âdil için bir cennet-i bâkiye ve bir cehennem-i dâime olacaktır. 2
İ‘lem eyyühe’l-azîz Îmâna âitbilgilerdensonra en lâzım ve en mühim olan a‘mâl-i sâlihadır . Sâlih amel ise, maddî ve ma‘nevî hukuk-u ibâda tecâvüz etmeyerek hukukullâhı bihakkın îfâ etmekten ibârettir. 3
Bu asrın acîb hâssasındandır ki, elması elmas bildiği hâlde, camı ona tercîh eder. Bu asırdaki ehl-i îmânın fevkalâde safderûnluğuve dehşetli cânîleri âlîcenâbâne affetmesi ; ve bir tek haseneyi, binler seyyiâtı işleyen ve binler ma‘nevî ve maddî hukuk-u ibâdı mahveden adamdan görse, ona bir nevi‘ tarafdâr çıkmasıdır. Bu sûretle ekall-i kalîl olan ehl-i dalâlet ve tuğyân, sâfdil tarafdâr ile ekseriyet teşkîl ederek, ekseriyetin hatâsına terettüb eden musîbet-i âmmenin devamına ve idâmesine, belki teşdîdine kader-i İlâhîye fetvâ verdirirler. Biz buna müstehakız derler. 4
سَیِّدُ الْقَوْمِ خَادِمُهُمْ hakîkatiyle, me’mûriyet birhizmetkârlıktır. Bir hâkimiyet ve benlik için tahakküm âleti değil. Bu zamanda terbiye-i İslâmiyenin noksâniyetiyle ve ubûdiyetin za‘fiyetiyle, benlik, enâniyet kuvvet bulmuş. Me’mûriyetihizmetkârlıktan çıkarıp, bir hâkimiyet ve müstebidâne bir tahakküm ve mütekebbirâne bir mertebe tarzına getirdiğinden, abdestsiz, kıblesiz namaz kılmak gibi, adâlet adâlet olmaz. Esâsıyla da bozulur ve hukūk-u ibâd da zîr u zeber olur. Hukūk-u ibâd , Hukûkullâh hükmüne geçemiyor ki, hak olabilsin. Belki nefsânî haksızlıklara vesîle olur. 5
Hem her hak sâhibine isti‘dâdı nisbetinde hakkını vermek, yani vücûdunun bütün levâzımâtını, bekāsının bütün cihâzâtını en münâsib bir tarzda vermek, nihâyetsiz bir adâlet elini gösterir. 6
Ey mü’mine kîn ve adâvet besleyen insafsız adam Nasıl ki sen bir gemide veya bir hânede bulunsan, seninle beraber dokuz ma‘sûm ile bir cânî var. O gemiyi gark ve o hâneyi ihrâk etmeye çalışan bir adamın ne derece zulmettiğini bilirsin. Ve zâlimliğini semâvâta işittirecek derecede bağıracaksın. Hatta bir tek ma‘sûm dokuz cânî olsa, yine o gemi hiç bir kānûn-u adâletle batırılmaz. 7
Bu zamanda, hususan kırk-elli senesonra, seyyie, fenâlık işleyenin üstünde kalmaz. Belki milyonlar nüfûs-u İslâmiyenin hukuklarına tecâvüz olur. 8
Nasılhukuk-u şahsiyeve bir nevi‘ hukûkullâh sayılan hukuk-u umûmiye nâmıyla iki nevi‘ hukuk var. Öyle de, mesâil-i şer‘iyede bir kısım mesâil, eşhâsa taalluk eder. Bir kısım, umûma, umûmiyet i‘tibâriyle taalluk eder ki, onlara Şeâir-i İslâmiye ta‘bîr edilir. Bu şeâirin umûma taalluku cihetiyle, umûm onda hissedardır. Umûmun rızâsı olmazsa, onlara ilişmek, umûmun hukukuna tecâvüzdür. 9
Şeâir, âdetâhukuk-u umûmiyenev‘inden cem‘iyete âit bir ubûdiyettir. Birisinin yapmasıyla, o cem‘iyet umûmen istifâde ettiği gibi; onun terkiyle de, umûm cemâat mes’ûl olur. 10
Hukūk-u umûmiyenin müdâfaası hukûkullâh nev‘inden olduğu cihetle... 11
Öyle ise, hukuk-u umûmiye içinde, hamiyet-i dîniye esas olmalı. Hamiyet-i milliye ona hâdim ve kuvvet ve kal‘ası olmalı. 12
Zâlim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp buradan göçüp gidiyorlar. 13
Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.42
Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevi-i Nuriye, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.37
Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevi-i Nuriye, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.110
Bediüzzaman Said Nursi, Kastamonu Lahikası, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.26
Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası 4, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.400
Bediüzzaman Said Nursi, Zülfikar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.25
Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.108
Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.457
Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.280
Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.55
Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası 4, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.547
Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.462
Bediüzzaman Said Nursi, Zülfikar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.23

