Sevgili Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri insanları Risale-i Nur dairesine çekmek için kerametleri bir vesile olarak kullanmayı tercih etmemiştir. İnsanları Risale-i Nur'a keramet vasıtasıyla dahil etmeyi bir metodoloji haline getirmemiştir. Risale-i Nur davası harika bir şahsın harika kerametleri üzerine kurulmuş bir davadan ziyade Kur'an'ın bu zamanda bir nuru olan Risale-i Nur eserleri üzerine kurulmuş bir davadır. Yani şahıs değil eser eksenli bir anlayış vardır.
İhlasın sırrını muhafaza
Dünyevi zevkler ve kerametler, nefsini tam terbiye edememiş olanlar için bir amaç haline gelebilir. Bu da uhrevi amelin safiyetini/ihlasını bozar. Çünkü ahiret için yapılan amele dünyevi maksat karışmamalıdır. İhlas ibadetin ruhudur. ihlas ibadeti sadece ve sadece Allah için yapmayı gerektirir. Kerameti arzulamak ibadetin ruhunu incitir. İhlas zedeleyebilir.
Kerametin hikmeti
Tarikatta keramet ve keşifler, genellikle imanı taklidi olan veya vesveseye düşen kimselere bir destek ve kanaat vermek içindir. Risale-i Nur ise akli ve kesin delillerle imanı tahkikiyi yani hakiki sarsılmaz kuvvetli bir imanı kazandırdığı için kerametlere ihtiyaç bırakmaz.
Rekabet ve enaniyet tehlikesi
Keramet ve keşiflerle meşgul olan bazı tarikat ehli arasında rekabet ve ihtilaf doğabilir. Bu da dışarıdan bakan kimselerin yanlış anlamalarına sebep olur. Risale-i Nur talebeleri ise şahsi kemalat ve kerametler peşinde koşmamalıdır, yalnızca Allah rızası için hizmet etmelidir.
Risale-i Nur'da şahıs değil cemaat önemlidir
Risale-i Nur mesleğinde şahsi kemalat değil, kardeşlik ve manevi şirket esastır. İlahi ikramlar lütuflar, hizmette kolaylık suretinde görülür. Umulmadık bir tarzda beklenmedik bir halde Allah'ın inayeti talebelere yâr olur. Kimse diyemez ki bu ikram benim şahsi kemalatımın bir meyvesidir. Herkes bilir ki bu ikram, iman ve Kur'an hizmeti münasebetiyle Allah'ın bir lütfudur.
Dünya lezzetlerinin faniliği
Dünyanın geçici zevkleri, ahiretin ebedi nimetleriyle kıyaslanamaz. Bu yüzden Nur talebeleri ruhani zevk ve keşifleri dünyada aramazlar. Emirdağ Lahikasında Bediüzzaman Hazretleri bu meseleyi şu güzel misal ile taçlandırmıştır.
Eskiden bir zat, haremiyle beraber büyük bir makamda bulundukları halde, maişet müzayakası (geçim sıkıntısı) yüzünden haremi,(karısı) demiş zevcine (kocasına):"İhtiyacımız şedittir." Birden, altından bir kerpiç yanlarında hazır oldu. Haremine dedi: "İşte Cennetteki bizim kasrımızın bir kerpicidir." Birden o mübarek hanım demiş ki: "Gerçi çok muhtacız ve ahirette de çok böyle kerpiçlerimiz var; fakat fani bir surette bu zayi olmasın, o kasrımızdan bir kerpiç noksan olmasın. Dua et, yerine gitsin; bize lazım değil." Birden yerine gitti, Keşifle gördüler diye rivayet edilmiş.1
Evet, Risale-i Nur talebeleri, dünyaya ait keramet ve zevkleri aramaz; ihlası koruyarak yalnız Allah rızası için hizmet ederler. Onlar için en büyük keramet, iman hakikatlerinin kesin delillerle kalbe yerleşmesidir.
Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, c.1, s.119,

